Esas No: 2021/8264
Karar No: 2022/2744
Karar Tarihi: 12.04.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/8264 Esas 2022/2744 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/8264 E. , 2022/2744 K.Özet:
Davacı, kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan alanda meyve ağaçlarının bulunduğunu ve taşınmazın kamulaştırma sahası içinde kaldığını ileri sürerek meyve ağaçlarının kendisine ait olduğunun tespit edilmesini talep etti. Davalı Hazine vekili ise davanın reddini savundu. Mahkeme, DSİ Genel Müdürlüğüne yönelik davanın husumet yokluğundan reddine, davalı Hazineye yönelik davanın kabulüne karar verdi. Davalı Hazine vekili kararı temyiz etti. Yargıtay, dava konusu taşınmazın kamulaştırma alanı içerisinde olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini belirterek kararı bozdu. Mahkeme, tekrar değerlendirme sonucu özel mülkiyete konu olamayacak muhdesatın tespitine karar veremeyeceğine hükmederek davayı reddetti. 4721 sayılı TMK’nin 715. maddesi ve 5177 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükümleri uyarınca, aktif dere yatakları ile derenin etki alanında kalan yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ve bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesata hukuki değer verilemez.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 21.01.2014 gününde verilen dilekçe ile muhdesatın tespiti talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın DSİ yönünden reddine, Hazine yönünden kabulüne dair verilen 09.07.2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili, davalı ... ve Hazine vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde, kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan alanda müvekkilinin meyve ağaçlarının bulunduğunu, Ilısu Barajı yapım çalışmaları nedeniyle taşınmazın kamulaştırma sahası içerisinde kaldığını ileri sürerek, meyve ağaçlarının davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili, davanın haksız kazanç sağlamaya yönelik olarak açıldığını belirterek, davanın reddini savunmuş, davalı ... Müdürlüğü vekili ise, husumete itiraz ederek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, DSİ Genel Müdürlüğüne yönelik davanın husumet yokluğundan reddine, davalı Hazineye yönelik davanın kabulüne dair verilen karar, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hüküm, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 01.10.2019 tarihli 2016/4169 Esas ve 2019/8331 Karar sayılı ilamı ile, dava konusu taşınmazın kamulaştırma alanı içerisinde kalıp kalmadığı, ağaçların kamulaştırma ilanından önce mi, sonra mı dikildiğinin tespit edilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece, DSİ Genel Müdürlüğüne yönelik davanın husumet yokluğundan reddine, davalı Hazineye yönelik davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekili, davalı Hazine vekili ve davalı ... Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın davacı tarafından meydana getirildiğinin tespiti isteğine ilişkindir.
1-Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına göre, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2- Davalı Hazine ve DSİ Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 sayılı TMK 684/1 m). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK 718 m). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi eşya hukukuna göre, muhdesat bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları ifade eder. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724, 729 m.), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatın taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 sayılı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.)
Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
4721 sayılı TMK’nin 715. maddesi: “Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.” hükmünü ihtiva etmektedir. Aktif dere yatakları ile derenin etki alanında kalan yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerdir. Ancak, aktif dere yatağında ve etki alanında kalmayan yerler ile dolgu yapılmayan bir yerin koşulları mevcut olduğu takdirde özel mülkiyete konu olması olanaklıdır.
5177 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle de bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesata hukuki değer verilemeyeceği gözönüne alınmalıdır.
Somut olayda, dosya içinde bulunan kroki ve ekinde bulunan Batman Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/116 D.İş sayılı dosyadaki fen bilirkişi raporuna göre, dava konusu 3152 m²’lik alanın 90 parsel sayılı taşınmazın güneyinde, Dicle Nehri ile bitişik tespit harici alanda olup, nehir etki alanında kaldığı anlaşıldığından ve özel mülkiyete konu olamayacak yerdeki muhdesata hukuki değer verilemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE; 2. bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK'nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.04.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Mahkemece, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak verilmiş olan karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.