Esas No: 2021/4542
Karar No: 2022/3178
Karar Tarihi: 27.04.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/4542 Esas 2022/3178 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/4542 E. , 2022/3178 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 28/11/2013 gününde verilen dilekçe ile mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenmesi ve kal talebi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 02/10/2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, elatmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin dava konusu 284 ada 2 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, davalıların bu taşınmazın bir kısmına bina inşa ettiklerini, tel örgü çektiklerini ve benzeri muhdesatlar yapmak suretiyle taşınmazı işgal ettiklerini, davalılara ait binanın kaçak ve ruhsatsız inşa edildiği gibi bir kısmının 2 parselde bir kısmının da DSİ'ye ait su kanalı istimlak sahasında kaldığını, davalıların müvekkiline karşı Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 2008/190 E. sayılı tapu iptal ve tescil davası açtıklarını, bu davanın reddedildiğini ve kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini belirterek davalıların 2 parsel sayılı taşınmaza vaki elatmanın önlenmesine, taşınmaz üzerine davalılar tarafından inşa edilen binanın ve diğer muhdesatların kal'ine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, bu aşamada davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece ilk kararda davanın kabulüne karar verilmiş, bu kararın davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2018/13214 E. 2018/17113 K. sayılı ve 10.10.2018 tarihli ilamında " dava dilekçesi ve tensip zaptı ekli tebligatın davalılara dava dilekçesinde belirtilen “... Mahallesi ... Caddesi No: 7 Fethiye/Muğla” adresine gönderildiği, gönderilen tebligatların “Fethiye’de .... Mahallesinde cadde, Sokak, no yoktur, alıcı ismen tanınmıyor çıkış mercine iade” şeklindeki şerh ile iade edildiği, davacı vekilince bildirilen adrese yapılan tebligatların da “Muhatap ismen tanınmıyor, adres yetersiz..” şeklindeki şerh ile yine iade edildiği, bu kez mernis adresi denilerek doğrudan "mernis adresi" şerhi ile “... Mahallesi ...” adresine tebligatların çıkarıldığı bu tebligatların Tebligat Kanunu'nun 21/2 maddesi gereğince Muhtarlığa teslim edildiği anlaşıldığından davalılara usulüne uygun tebligat yapılmadığının kabulü gerekir. Bu nedenle usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan, savunma hakkı kısıtlanarak davanın esası hakkında karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de; hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 413. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin ve yıkımı istenen şeyin değeri ile talep edilen tazminat toplamından ibaret olacağı kuşkusuzdur (04.03.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK). Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davanın; 10.000 TL üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, mahkemece yapılan keşifte dava değerinin saptandığı ancak harç ikmali yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun (temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın) mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür. Hal böyle olunca, öncelikle davada ileri sürülen isteklerden elatmanın önlenmesi ve kal istekleri ile ilgili olarak keşfen saptanan ya da saptanacak dava değeri üzerinden yargılama sırasında eksik harcın tamamlanması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması da doğru değildir." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Davalılar vekili, müvekkillerinin ev yaptıkları yerin kendilerine hile yoluyla haricen satıldığını, bu harici satış sözleşmesinde muhtar ve aza imzalarının bulunmasının müvekkillerince satış yapıldığına inanmasını sağladığını, evin bölünebilmesinin mümkün olmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 2 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişisinin 27.05.2014 tarihli raporuna ekli krokide A harfiyle gösterilen 9,84 m²'lik kısmına ve B harfiyle gösterilen 6,97 m²'lik kısmına el atmasının önlenmesine, davalılara ait yapının A ve B harfiyle gösterilen bölümlere tekabül eden kısmının kal'ine karar verilmiştir.
Hükmü, davalılar vekili temyiz etmiştir.
Taraf koşulu; 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d maddesi gereğince dava şartı olup mahkemelerce re’sen gözetilecektir (HMK'nın 115/1). Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup, yöntemince taraf teşkili sağlanmadan davada esastan hüküm kurulamaz.
Davanın açıldığı sırada mevcut olmasına rağmen yargılama sırasında taraflardan birinin ölümüyle taraf ehliyetinin sona ermesi durumunda HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulur. Bu doğrultuda HMK’nın 55. maddesi “Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir.” hükmüne haiz olup anılan maddenin uygulanabilmesi için dava konusunun ölen tarafın varislerine miras yoluyla intikali mümkün malvarlığına ilişkin olması gerekir. Eş söyleyişle; dava konusunun sadece ölen tarafı ilgilendirdiği, miras yoluyla intikali mümkün olmayan bir hakka ilişkin olduğu hâllerde taraflardan birinin ölümü sonrasında mirasçılarla davaya devam edilemeyeceğinden HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulmaz (Kuru: s. 907, 914; Pekcanıtez, Hakan/Özekes Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz, Hülya Taş: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku C. I, İstanbul 2017, s. 578).
Miras yoluyla intikali mümkün hakların konusunu oluşturduğu bir davada davacının ölümü hâlinde HMK’nın 55. maddesi gereğince Mahkemece, davacının mirasçılarının tamamı tespit edilerek davadan haberdar edilmeleri gerekir. Davacının tek bir mirasçısının bulunması hâlinde bu mirasçı, birden fazla mirasçısının bulunması hâlinde de TMK’nın 640. maddesi uyarınca terekeye elbirliğiyle malik olmaları sonucu aralarında HMK’nın 59. maddesi gereği mecburi dava arkadaşlığı bulunan mirasçıların tamamı davadan haberdar edilerek murisleri tarafından açılan davaya devam etme iradesinde olup olmadıkları belirlenmelidir. Bu doğrultuda yapılacak tebligatlar sonrasında mirasçıların terekeyi kabul veya red etmemiş olmaları hâlinde TMK’nın 606. maddesinde belirlenen üç aylık mirasın reddine dair süre beklenerek mirasçıların tamamının davaya katılımı ile taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilir. Ayrıca gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Mahkemece, davayı takip için kayyım tayin edebilecektir. Ancak her hâlükarda davacının ölümünden sonra yargılamaya devam edilebilmesi için Mahkemece mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkili sağlanarak yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekir.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olay incelendiğinde; davanın ... tarafından açıldığı, yargılama esnasında 11.12.2016 tarihinde davacı ...'ın öldüğü, bozma sonrasında ... mirasçılarından sadece ... tarafından kendisini temsil ettirdiği vekili aracılığıyla yargılamaya devam edildiği görülmüştür. Mahkemece, davacının ölümü sonrasında taraf teşkilinin sağlanması için herhangi bir usul işlemi yapılmaksızın dava hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dava konusunun, ölen davacının mirasçılarının haklarını etkileyecek nitelikte ve miras yoluyla intikali mümkün bir malvarlığına ilişkin hakkın kapsamı içerisinde olması nazara alındığında; davacının yargılama sırasında ölümü üzerine HMK’nın 55. maddesinde belirtildiği üzere davacının mirasçıları davadan haberdar edilip taraf teşkili sağlanmaksızın esas hakkında karar verilemez.
O hâlde mahkemece, ölümle vekalet ilişkisinin son bulduğu gözetilerek, HMK’nın 55. maddesinde gösterilen şekilde ölen davacının mirasçıları tebligat yoluyla davadan haberdar ederek mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması, bunun mümkün olmaması hâlinde tüm mirasçılardan muvafakat alınması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanması, sonrasında yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekir.
Hal böyle olunca, taraf teşkili sağlanmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yol açık olmak üzere, 27.04.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.