Esas No: 2015/867
Karar No: 2018/1116
Karar Tarihi: 23.05.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/867 Esas 2018/1116 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 28. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.12.2013 gün ve 2013/534 E.-2013/236 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 03.07.2014 gün ve 2014/7722 E.- 2014/21302 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, davacının 01.05.1996 tarihinde davalı işyerinde çalışmaya başladığını, emekli olmak suretiyle 31.05.2010 tarihinde işyerinden ayrıldığını, davacının işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının işçilik alacaklarının zamanaşımına uğradığını, kendi isteğiyle işyerinden ayrıldığından ihbar tazminatı talep edemeyeceğini, diğer işçilik alacaklarının ise şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2012/8727 esas, 2012/28349 karar sayılı ilamı ile şahit beyanlarına göre davacının fazla mesai yaptığının ve genel tatillerde çalıştığının anlaşılması sebebiyle yeniden bilirkişi raporu aldırılarak bu taleplerin de hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Mahkemece bozma kararı doğrultusunda yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak kısmen kabul kararı verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bozma kararından sonra yapılan yargılama sırasında, davacı davasını ıslah etmiş ve mahkeme de bu ıslahı dikkate alarak hüküm kurmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 177. maddesinde belirtildiği üzere, ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Mahkemece, tahkikat aşamasının tamamlanmasının ve karar verilmesinin ardından verilen bozma kararından sonraki yargılama aşamasında ıslah yapılması mümkün değildir. Yargıtay İçtihatlarının Birleştirilmesi Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarihli ve 10/3 sayılı kararında da ifade edildiği üzere, Yargıtay bozma kararından sonra ıslah yapılamaz. Mahkemece bu husus göz ardı edilerek bozmadan sonraki yargılama aşamasında yapılan ıslah dikkate alınarak hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili işçinin fazla çalışma yaptığı hâlde karşılığının ödenmediğini, yıllık izinlerinin eksik kullandırıldığını, genel tatillerde (dini bayramlar hariç) çalıştığını ancak ücretlerinin ödenmediğini, tazminatlarının ise eksik ödendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere kıdem ve ihbar tazminatları ile yemek ve yol yardımı, yıllık izin, fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, talep konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, davacı işçinin emekliliğini talep etmesi nedeniyle iş sözleşmesinin sona ermesi karşısında ihbar tazminatı talep edemeyeceğini, davacının asgari ücret ile çalıştığını, yol yardımının bulunmadığını, yemek ile ilgili olarak da yemek kartı verildiğini, fazla çalışması ve genel tatillerde çalışmasının olmadığını bütün yıllık izinlerini kullandığını, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretlerinin banka havalesiyle ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece ilk kararda davacının emekli olmak suretiyle iş sözleşmesini sonlandırdığından kıdem tazminatına hak kazandığı ancak ihbar tazminatı talep edemeyeceği, bakiye yıllık izin alacağının bulunduğu, buna karşılık yol ve yemek yardımı ile fazla mesai, genel tatili çalışmalarının davacı tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle kıdem tazminatı ile yıllık izin alacağının kabulüne, fazla çalışma, genel tatil, yol ve yemek yardımı ile ihbar tazminatı talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece ilk bozma kararında “…Mahkemece dinlenen tanıklar davacının fazla mesai yaptığını, ulusal bayramlarda ve yılbaşında çalıştığını beyan ederek davacının iddialarını doğrulamasına rağmen bilirkişi tarafından hiç hesaplama yapılmamıştır. Davalının zamanaşımı savunması da dikkate alınarak davacının dava tarihinden geriye doğru beş yıl içerisindeki alacakları hesaplanmalıdır. Yeniden bilirkişi raporu alınarak fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınması gerekir…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece ikinci (direnmeye esas) kararda bozmaya uyularak alınan bilirkişi asıl ve ek raporları uyarınca fazla çalışma ve genel tatil alacaklarından %30 karineye dayalı makul indirim uygulanmak suretiyle kıdem tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma ve genel tatil alacakları hüküm altına alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle bozulmuştur.
Mahkemece, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177’nci maddesinde belirtildiği üzere ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir ve bozma kararından sonraki yargılama aşamasında ıslah yapılması mümkün değil ise de; iş mahkemelerinde bilindiği üzere yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporuna göre ıslah yapıldığı, yetersiz bilirkişi raporu nedeni ile ıslah edilmeyen alacak kalemi ile ilgili hüküm kurulduktan sonra, Özel Daire bozma kararı üzerine fazla çalışma, ulusal bayram ve resmî tatil alacaklarına da hükmedilmesi gerektiğinin anlaşıldığı, bu alacaklar bakımından zamanaşımı göz önüne alınarak yapılan ıslah değerlendirilerek hüküm kurulduğu, hakkın özünü zedeleyecek şekilde usul kurallarının uygulanmasının hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece bozma kararından sonra yapılan ıslaha değer verilerek hüküm kurulup kurulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği karşısında, medeni usul hukukunda ıslah kurumu hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Islah kurumu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)"nun 83"üncü ve ardından gelen maddelerinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun ise 176’ncı ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Islah, davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hâkimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmesini sağlayan bir usul hukuku kurumudur.
Islahın yapılması bakımından kanunda bir sınırlama yapılmıştır. HMK"nın 176"ncı maddesinde (HUMK m. 83), davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; HMK’nın 177"nci maddesinde (HUMK m. 84, 85) ıslahın tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir.
Yargıtayın bozma kararı üzerine, davanın yeniden ilk derece mahkemesinde görülmesi aşamasında ıslah yapılıp yapılmayacağı konusunda ise kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konuda 1086 sayılı HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı;
"…1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren "ıslah" müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkânı sağlanmıştır. ...Bir dava açıldıktan sonra... davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri "ıslah" yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın herhangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun iş bu seksendördüncü maddemize tekabül eden yetmişsekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmişsekizinci maddesinde "ıslah"ın duruşmanın sonuna kadar "Jusqu"a la cloture des debast" ve teşkilatımızı hedef tutan seksendördüncü maddede "ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmayanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir" denilmekle bahis konusu yetmişsekiz ve seksendördüncü maddelerin açık ibarelerinden "ıslah"ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen "ıslah" suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.
Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen "ıslah"ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına... " şeklindedir.
Metni yukarıya alınmış olan İçtihadı Birleştirme Kararının şu iki temel saptamayı içerdiği görülmektedir:
Islah, iyi niyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksikliklerini tamamlamasına olanak sağlayan bir kurumdur.
Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 84"üncü maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla 84"üncü madde ile getirilen bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O hâlde ıslahla ilgili kuralların yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanarak bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında bozma kararından sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 84"üncü maddesindeki kural yanında her ne kadar bu konuda kanunda açık düzenleme bulunmasa bile davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve yargı kararlarına karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ilkelerinden biri hâline gelen “usulü kazanılmış hak” kavramının ihlali endişesinin de etken olduğu görülmektedir. Bir davada verilen hükme yönelik bozma kararı, doğaldır ki bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle, tarafların hak ve borçlarının hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden, davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması hâlinde, uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar. Dolayısıyla mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de uyma kararı, bozma kararı kendisinin yararına olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlü hâle gelir. Davanın bu şekilde uyulan bozma kararının öngördüğü yön ve içeriğe bürünmesinden sonra taraflardan birinin ıslah yoluna gitmesiyle bozma kararıyla diğer taraf yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ortadan kalkması ya da sınırlanması, zayıflaması sonucuna yol açabilir. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa"nın 2"nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti...sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır ve belirsizlik ortamına neden olur ve bu durum kabul edilemez.
Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 177/1"inci maddesinde, tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslahın yapılabileceğini öngörüldüğü, bu sebeple Yargıtay"ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, 6100 sayılı HMK’nın 177"nci maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının 6100 sayılı HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay hukuk daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihadın birleştirilmesi talep edilmiş ise de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 06.05.2016 gün ve 2015/1 E.- 2016/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ilk karara dayanak alınan bilirkişi raporunda fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının hesaplanmadığı, bununla birlikte kıdem tazminatı ile yıllık izin ücretinin hesaplandığı, davacı vekilinin kıdem tazminatı tutarı yönünden davasını ıslah ettiği, mahkemece kıdem tazminatı ile yıllık izin alacağının kabulüne, diğer alacakların ise reddine karar verildiği; hükmün davacı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece ilk bozma kararında dinlenen tanık beyanlarından davacının fazla çalışma yaptığı, ulusal bayramlarda ve yılbaşında çalıştığı anlaşılmasına rağmen bilirkişinin hiç hesaplama yapmadığı, yeniden bilirkişi raporu alınarak fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınması gerektiğinden bahisle bozulduğu görülmüştür.
Mahkeme bozma kararı gereği bilirkişiden yeniden asıl ve ek raporlar almış, bu raporlarda davacının fazla çalışma ile genel tatil alacağı hesaplanmıştır.
Davacı vekili ise 14.08.2013 harç tarihli ıslah dilekçesi ile fazla çalışma alacağı yönünden davasını ıslah etmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak alınan bilirkişi raporu ve ıslah dilekçesine değer verilerek kıdem tazminatı ile yıllık izin alacağı yanında fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının kabulüne diğer alacakların ise reddine karar verilmiştir.
O hâlde yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararları ile tüm dosya kapsamına göre Özel Daire bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağının açık olmasına rağmen mahkemece bu husus göz ardı edilerek bozmadan sonraki yargılama aşamasında yapılan ıslah dikkate alınarak hüküm kurulması da isabetsizdir.
Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.05.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.