Esas No: 2021/4035
Karar No: 2022/3608
Karar Tarihi: 23.05.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/4035 Esas 2022/3608 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/4035 E. , 2022/3608 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : Cizre Mal Müdürlüğü vd.
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 07/05/2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 04/06/2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili; ... Köyü 123-218-189-111-164-200-188 ve 133 parsel sayılı taşınmazların fiilen maliki ve hissedarı olduğunu, kayıtlarda ve gerçekte hiç olmayan ancak kadastro çalışmaları sırasında sehven ..., ... ve ... adına tescil gördüğünü, ..., ... ve ... isimlerinde herhangi birilerinin olmadığını ve yaşamadığını, açıklanan nedenlerle, ... Köyü 123-218-189-111-164-200-188 ve 133 nolu parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarında malik ve hissedar olmayan ... (... kızı), ... (... oğlu) ve ... (... kızı) adına kayıtlı tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cizre Mal Müdürlüğü, dava konusu taşınmazların Hazine ile bir ilgisinin bulunmadığını, 3402 sayılı Kanununa göre 10 yıllık zamanaşımını süresi dolduğundan zamanaşımı nedeni ile reddine ve yine husumetin Hazineye gösterilmesinin yersiz olduğunu, açılan davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, ...'ın (... kızı) adına kayıtlı tapu kaydının iptali ile davacılar adına kayıt ve tesciline ilişkin talebin reddine, dava konusu ... Köyü 123-218-189-111-164-200-188 ve 133 parsel sayılı taşınmazlardaki ... oğlu ... adına olan ve ... oğlu ... adına olan tapu kayıtlarının iptali ile ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere; 492 sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesinde "Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. Noksan tespit edilen değerler hakkında 30 uncu madde hükmü uygulanır" hükmü yer almaktadır.
Öte yandan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Harçlar Kanunun 32.maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı vurgulanmıştır. Aynı Yasanın 30. maddesinde ise; "Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.'' düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda, dava dilekçesinde 10.000 TL değer gösterilerek dava açılmış, mahkemece de taşınmazların belirlenen değeri üzerinden harca ilişkin eksiklik tamamlanmadan karar verilmiştir.
Hal böyle olunca; mahkemece Harçlar Kanununun 16. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazların tescili istenen paylar yönünden değerlerinin belirlenmesi, belirlenen değer üzerinden peşin harcın tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, kural olarak TMK'nin 713/2. maddesine dayalı olarak açılan davalarda kayyımın yeri bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla, kayıt malikine kayyım tayin edilerek bu tür davaların yürütülmesi mümkün değildir. Kayıt malikinin mirasçılarının bilinmesi halinde davaya dahil edilerek mirasçılar aleyhine yargılamaya devam edilmesi, aksi halde gerek tapu sicilinin tutulmasından sorumlu olması ve gerekse TMK'nin 501. maddesi hükmü uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazine aleyhine yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gereklidir.
Öncelikle, eldeki dava gibi tapu iptal ve tescil davalarının kayyım aracılığıyla görülemeyeceği kuşkusuzdur. Davacı, dava dilekçesi ile TMK'nin 713/2 maddesindeki maliki tapu kaydından anlaşılamama hukuki sebebine de dayanmış ve Hazine de davalı sıfatı ile davaya katılmış olmasına göre kayyım aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
Ayrıca, ölümle şahsiyet son bulduğundan Mahkemece, davacıların mirasbırakanlarına ait mirasçılık belgesine göre mirasçı davacılar adına tescil hükmü kurulması gerekirken, ölü kişiler adına tescil kararı verilmiş olması da doğru değildir.
Öte yandan; dava, TMK'nun 713/2. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK'nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, “…aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de,o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” hükmüne yer verilmiştir. Kanun maddesinde yazılı her iki neden ayrı davaların konusudur.
Davacılar vekili “malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması” nedenine dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Kanunun açık hükmü dikkate alındığında tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gereklibilgi ve belgelerin tapusicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (Yargıtay HGK.nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 Esas, 194 Karar ve 15.04.2011 tarih 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Genel olarak, gerekli dikkati gösteren ve araştırmayı yapan herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulü gerekir. Ayrıca tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünden malikin kim olduğunun anlaşılamamasından; o kişinin tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs kastedilmemektedir.
Somut olayda; 26.06.1968 tarihinde yapılan tapulama çalışmasında dava konusu taşınmazların “...Ecdadından intikalen senetsiz olarak 50 seneyi mütecaviz bir zamandan beri ... oğlu ...’in zilyetliğinde iken ...’in 1910 yılında ölümü ile kızı ... ve oğlu ...’e terk ettiği, ...’nin de 1910 yılında ölümü ile oğlu ... ve ...’yi terk ettiği…“ tespit edilerek tescil gördüğü anlaşılmıştır. Kadastro tutunaklarına göre kayıt malikleri ... ve ... bilinmeyen, hayali mevhum kişiler olmayıp, bilinen kişilerdir. Kayıt maliklerinin kimliklerine ait bilgilerin elde edilmemesi ve adreslerinin belirlenmemesi o kişilerin bilinmeyen hayali kişiler olduğu anlamına gelmez. Bu açıklamalara göre, tapu malikinin kim olduğu tapu kütüğünden anlaşılmaktadır. Bu kişilerin tanınmıyor bilinmiyor olması, davacılar lehine TMK’nun 713/2. maddesindeki kazanma koşullarının oluştuğu anlamına gelmeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamıştır.
Mahkemece belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, Harçlar Kanununun 13/j maddesi gereğince Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.05.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.