Esas No: 2021/2290
Karar No: 2022/3673
Karar Tarihi: 24.05.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/2290 Esas 2022/3673 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/2290 E. , 2022/3673 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 28/06/2018 tarihinde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil, olmazsa temliken tescil, olmazsa muhdesatın aidiyetinin tespiti, olmazsa tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 31/12/2019 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine dair verilen kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 24/05/2022 günü için yapılan tebligat üzerine taraflardan gelen olmadı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili; müvekkilinin, (eski) 106 parseli önceki malik ...'den 1980 yılında haricen satın alındığını, daha sonradan buranın imar ihya edilerek kapama erik ve hurma bahçesi haline dönüştürüldüğünü, bir kısmının da tarım alanı olarak kullanıldığını ileri sürerek harici alıma dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa temliken tescil, olmazsa muhtesatın aidiyetinin tespiti ve üst hakkı tesisi, olmazsa parsellerde bulunan ağaçların dikimi, yetiştirilmesi ve imar ihya bedellerinin tespiti ile davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar ..., ..., ..., ... ve ... davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda davacının seçenek tüm taleplerinin subut bulmadığından davanın reddine yönelik karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, harici alımın ispatlanamadığı, temliken tescilin şartlarının da oluşmadığı gibi muhdesatların davacı tarafça oluşturulduğu da ispatlanamadığı ayrıca davacının muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararı bulunmadığı belirtilerek davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan hususlardaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119/l-(f) hükmü uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir. Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Hukuk Muhakemeler Kanunun’da kabul edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (HMK m.140/5). Bu madde metninde vurgulanması gereken husus ‘dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır.
HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler.” şeklinde yaptırıma bağlanarak davayı uzatmaya yönelik kötü niyetli davranışların önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla dilekçelere eklenip sunulmamış ve daha sonra ön incelemede ek olarak bildirilen kesin süre içinde de verilmemiş delillere tahkikat içerisinde kural olarak dayanılamaz.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 145. maddesinde belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması hâlinde bu deliller dikkate alınmamalıdır (Pekcanıtez H./ Atalay, O./ Özekes,M.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 3. Bası, Ankara 2015, s. 328, 332). Belirtilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere gerek davacı gerekse davalı bakımından delil gösterme ile delil sunma ayrı kavramlar olarak ele alınmıştır. Dava ve cevap dilekçelerinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının belirtilmesi zorunluluğundan söz edildikten sonra, eldeki belgelerin dilekçelere eklenmesi, elde bulunmayan belgeler için ise nereden getirtileceği konusunda bilgi verilmesi gerektiği açıkça öngörülmüştür. Hemen belirtilmelidir ki; yasa koyucu, tarafların kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmalarını emredici bir düzenlemeyle benimsedikten sonra, bunun istisnasını da HMK’nın 145. maddesinin ikinci cümlesinde; “Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklinde ifade etmiş olup mahkeme, anılan istisnaya ilişkin düzenlemedeki şartlar dâhilinde sunulan delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir. Sözü edilen maddede, tarafların Kanun’da belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın, dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların, tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir.
Görüldüğü üzere, HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple HMK’nın 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması hâlinde bu deliller dikkate alınmamalıdır.
Somut olayda, mahkemece 04.07.2018 tarihli tensip zaptında tarafların HMK.nun 121 ve 129/2 maddeleri gereğince delil olarak gösterdikleri belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermeleri ile başka yerden getirtilecek belgelere ilişkin gerekli bilgileri vermeleri, sonradan delil ibrazının HMK.nun 145. maddesi çerçevesinde sınırlı ve zorunlu hallerde mümkün olacağı taraflara bildirilmiş ve 22.11.2018 tarihli öninceleme duruşmasında taraf vekillerine tüm delillerini sunmaları için iki haftalık kesin süre verilmiştir. Davalılar 23.07.2018 tarihinli cevap dilekçesinde ve 06.12.2018 tarihli delil listesinde dayanmadıkları; 02.05.2019 tarihinde davalılar vekili tarafından verilen yeni delil ibrazı konulu dilekçe ile "Meryem Türkmen'e ait 106 nolu Parselin Bakım Senedi" ve "Gayrimenkul Anlaşma ve Taksim Senedi" başlıklı delilleri sunmuştur.
Mahkemece harici alıma dayalı tapu iptali ve tescil, temliken tescil, muhtesatın aidiyetinin tespiti davalarının reddine karar verilmesi doğru görülmekle birlikte davalı tarafından sonradan ileri sürülen "Meryem Türkmen'e ait 106 nolu Parselin Bakım Senedi" ve "Gayrimenkul Anlaşma ve Taksim Senedi" başlıklı belgelere dayanılarak muhdesat bedelinin tazmini davasının reddine karar verilmesi doğru değildir.
Türk Medeni Kanununun 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
TMK’nin 723. maddesindeki düzenlemede ise;
a) Malzeme sahibinin iyiniyetli olması halinde; aşırı zarar doğması sebebiyle yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin malvarlığında sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden, taşınmaz malikinin malzeme sahibine muhik (haklı) bir tazminat vermesi gerektiği,
b) Malzeme sahibi iyiniyetli değilse; tazminat miktarının, levazımın en az kıymetini geçemeyeceği belirtilmiştir.
Dava konusu taşınmazda bir kısım ağaçların davacı tarafından dikilmiş ve bakılmakta olduğu belirlendiğinden TMK'nin 723. maddesi dikkate alınarak tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile HMK 373/1. maddesi gereğince temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, karardan bir örneğin Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine, dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 24.05.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre yerel mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun kararın bozulması yönündeki görüşüne katılamamaktayım.