Esas No: 2022/409
Karar No: 2022/3830
Karar Tarihi: 30.05.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/409 Esas 2022/3830 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2022/409 E. , 2022/3830 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 06.01.2004 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.04.2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili ve bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar vekili, muris ...'ün 05.06.1964 tarihinde vefat ettiğini ve geride mirasçıları olarak eşi ... ile altsoyu olarak da ..., ..., ..., ... (...), ... ve ...'nin kaldığını, kayıt maliki ...'e göre üçüncü kişi konumunda olan davacılar ..., ... ve ...'in (...) dava konusu 2413, 1317, 2055, 1612 ve 642 parsel sayılı taşınmazların dava dilekçesinde belirtilen kısımlarını ...'in ölümünden bu yana yaklaşık 30 yılı aşkın davasız ve aralıksız olarak malik sıfatıyla ekip biçmenin yanında inşaat yapma, ağaç yetiştirme şeklinde zilyet olduklarını, kayıt malikinin ölmesine rağmen tapuda intikal işleminin yapılmadığını, tapunun hukuki kıymetini yitirdiğini açıklayarak, 01.07.2014 tarihli bozma ilamı sonrasında da, 26.05.2015 tarihli beyanı ile davasını, dosya içerisine sunulan miras payının devri sözleşmelerine dayandırdığını belirterek, ölü ... adına tapuda 642, 1317, 1612, 2055 ve 2413 parsellerde kayıtlı taşınmazlar üzerindeki davacıların zilyedi oldukları kısımlara ait tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Bir kısım davalılar vekili, davaya konu taşınmazların ifrazının mümkün olmadığını, TMK'nın 713. maddesinin 2. fıkrasındaki "ölüm" sebebinin Anayasa Mahkemesinin 17.03.2011 tarihli ilamı ile iptal edildiğini, açılan davanın hukuki bir dayanağının kalmadığını, davacıların iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacıların üçüncü kişi olmadıklarını, mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceğini, davacılar taşınmazlarda zilyet olmadıkları gibi dosyaya sunulan senetler ve taksim sözleşmelerinin de gerçek olmadığını, muris ...'den kalan yerlerin taksim edilmediğini, tapulu taşınmazın mirasçıları arasında yazılı sözleşme ile taksim yapılmasının zorunlu olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Davalılardan ..., ... mirasçıları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... mirasçısı ..., davalılar ..., ..., ... açılan davayı kabul etmişlerdir.
Mahkemece, ilk olarak davacılardan ... tarafından açılan davanın açılmamış sayılmasına, diğer davacılar tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi üzerine hükmün, davacılar ... mirasçıları ile ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 01.07.2014 tarih ve 2014/5413 Esas, 2014/13917 Karar sayılı ilamı ile, "...davacılar vekilinin yargılama sırasındaki açıklamalarından ve mahkemenin gerekçe bölümündeki açıklamalarından davanın hangi hukuki sebebe veya sebeplere dayanılarak açıldığının anlaşılamadığı, davacı tarafın terekeye karşı üçüncü kişi konumunda olduğunu iddia ederek TMK’nın 713/2. maddesindeki ölüm sebebine dayanması halinde yapılacak araştırma ve oluşacak hukuki durum ile murisin ölümü sonrası yapılan taksim, mirasçılar arasında miras payının devri ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanılması halinde toplanacak deliller ve oluşacak hukuki durumun birbirinden farklı olduğu, kök muris ...’in ölümü sonrası mirasçıları içinde yer alan davacıların babaları ...’in ölmesi sonucu davacıların ... terekesine mirasçı olmaları sebebiyle iki sebebin bir arada düşünülerek değerlendirilmesi imkanın bulunmadığı, bu durumda Mahkemece HMK'nın 31. maddesi uyarınca hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacılar vekiline az yukarıda açıklandığı üzere taleplerini hangi hukuki sebebe dayandırdıklarının açıklattırılması, davacı tarafın dayandığı hukuki sebep açık şekilde belirlenmeden hükümde karışıklığa da sebep olacak şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı" gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacı tarafından dayanılan taksime ilişkin tarihsiz tutanağa ve dinlenen tanık beyanlarına göre sözleşmenin içerik yönünden yerine getirilmesinin mümkün olmadığı ve paylaşım olgusunun davacı tarafından kanıtlanamadığı bu nedenle usulüne uygun yapılmış taksim sözleşmesi bulunmadığı, taksim edilmeyen yerlerin harici satışının da hukuken geçerli sayılamayacağı, miras bırakan ...'ün ölüm tarihi itibari ile taşınmazların muris adına tapuya kayıtlı olduğu, tereke ister paylı mülkiyet şeklinde isterse elbirliği mülkiyet şeklinde intikal etmiş olması halinde mirasçıların bir bölümünün zilyetliği tüm mirasçılar adına sürdürmüş sayılacağı, zilyet olan mirasçılar yönünden kazanma sağlayamayacağı, bu nedenle terekeye dahil bir yerin bir kısım mirasçılar tarafından kazandırıcı zaman aşımı ile zilyet edilmesinin mümkün olamayacağı, dolayısı ile mirasçılardan bir kısmının 3. kişi konumunda olan davacılara pay satışına ilişkin harici satış sözleşmelerine de itibar edilemeyeceği gerekçesi ile, davacılardan ... tarafından açılan davanın açılmamış sayılmasına, diğer davacılar tarafından açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacılar ... ve ... mirasçıları vekili ve bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 05.11.2019 tarih ve 2018/632 Esas, 2019/9863 Karar sayılı ilamı ile, "...davaya konu sözleşmelerin, tarihsiz ve 1969, 1970, 1976, 1977 tarihli oldukları, davacıların dip murisi ...'in 05.06.1964, davacıların yakın murisi ...'in (dip muris ...'in oğlu) ise 08.03.1996 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacıların yakın murisleri ... sözleşme yapıldığı tarihte henüz ölmediğinden, davacıların terekeye karşı 3. kişi konumunda oldukları açıktır. O halde, az yukarıda da açıklananlar ışığında, elbirliği mülkiyetinde mirasçı olmayan bir kişi ile mirasçı arasında yapılan bu şekildeki satışlar geçerli olmadığından ve kimse sahip olmadığı bir hakkı başkasına devredemeyeceğinden davalıların, davacılar Nurel ve Gürel'e yaptıkları satışların geçerli olacağı düşünülemez. Ne var ki; dosya kapsamından, bir kısım davalıların, yargılama aşamalarında, davayı kabul ettikleri anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK'nin 308 (1086 sayılı HUMK.92.) maddesinde "..kabul, davacının talep sonucuna davalının tamamen veya kısmen muvafakat etmesi...", HMK'nın 311 (HUMK. 95.) maddesinde ise, "kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur." ifadeleri yer almaktadır. Kabul iradelerini fesada uğratan geçerli bir nedenin varlığı da ileri sürülmediğine göre, davalıların kabul beyanları kendilerini bağlamaktadır. Şu halde, davanın kabul edildiği tarihte, davayı kabul eden mirasçıların davacılar ile birlikte aynı terekede mirasçı oldukları anlaşıldığından, mahkemece, davayı kabul eden davalıların kabul beyanları göz önünde bulundurularak beyanlarının HMK'nın hükümleri uyarınca geçerli bulunduğu takdirde miras payları yönünden davaya konu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ve tesciline karar verilmesi gerektiği gözönünde bulundurulmalıdır." gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davalılardan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., muris ... (Mirasçıları ..., ... ve ...)'nın ayrı ayrı davayı kabul ettikleri, davayı kabul edenlerin miras hisselerinin 1440 pay, davacıların payının toplamı 480 pay, uyuşmazlık konusu taşınmazın davaya konu payı 2400 pay'a tekabül eden yer olduğu, kabul beyanı doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile, muris ... adına tapuda kayıtlı Muğla ili, Fethiye ilçesi, ... Mahallesi 642, 1317, 1612, 2055 ve 2413 parsellerde davalılar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., muris ... (Mirasçıları ..., ... ve ...) miras hisselerine düşen payların iptali ile davacılar adına miras hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, diğer davalılar yönünden davanın reddi ile bu davalılar yönünden miras hisselerinin kendi uhdesinde bırakılmasına, davacı ... yönünden gerekçeli kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Hüküm, bir kısım davalılar vekili ve davacılar ... mirasçıları ile ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK'nın 26. maddesi, "Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir." hükmünü içermektedir.
Dosyanın incelenmesinde; davacılar vekilinin temyiz dilekçesi ile dava konusu eski 2413 parsel sayılı (yeni 518 ada 6 parsel sayılı) taşınmazda yalnızca ...’ın davacılardan ...’e yönelik kabul beyanı olduğunu, eski 642 parsel sayılı (yeni 476 ada 38 parsel sayılı) taşınmazda yalnızca ... ve ...’ın davacılardan ...’e yönelik kabul beyanı olduğunu, eski 2055 parsel sayılı (yeni 610 ada 41 parsel sayılı) taşınmazda yalnızca ...’ın davacılardan ...’e yönelik kabul beyanı olduğunu, yine eski 2055 parsel sayılı (yeni 610 ada 41 parsel sayılı) taşınmazda ...’ın yalnızca davacılardan ...’e yönelik kabul beyanı olduğunu, eski 1612 parsel sayılı (yeni 682 ada 1 parsel sayılı) taşınmazda ...’ın yalnızca davacılardan ...’e yönelik kabul beyanı olduğunu, yine eski 1612 parsel sayılı (yeni 610 ada 41 parsel sayılı) taşınmazda ...’ın yalnızca davacılardan ...’e yönelik kabul beyanı olduğunu, eski 1317 parsel sayılı (yeni 505 ada 56 parsel sayılı) taşınmazda ise ..., ... ve ...’ın kabul beyanlarının yalnızca davacılardan ...’e yönelik olduğunu beyan etmiştir. Oysa ki mahkemece dava konusu taşınmazların tümünde kabul edenlerin payı üzerinden davacılar adına eşit olarak tescil kararı verilerek talep aşımına neden olacak şeklinde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesi gereğince; Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Mahkemece; dava konusu eski 642 parsel sayılı (yeni 476 ada 38 parsel sayılı) taşınmazda muris ... adına 2/3 payının kayıtlı olduğu, dava konusu taşınmazdaki 1/3 payın ise mirasçılar adına 31.03.2021 tarihinde mahkeme kararı ile satış ile tescil edildiği anlaşılmış olduğundan adı geçen taşınmazın tamamı üzerinden hüküm kurulmuş olması da doğru görülmemiştir.
Ayrıca, UYAP vasıtasıyla yapılan kontrolde davaya konu taşınmazların tapu kaydının 01.09.2015 tarihinde 3402 sayılı Yasanın 22/A maddesi uyarınca yenilemenin tescili sebebiyle pasif hale geldiği anlaşıldığından, sicil kaydı kapatılan ve üzerinde işlem yapma olanağı kalmayan tapu kaydı ile kurulan hükmün infaza elverişli olmadığı açıktır. Bu durumda, mahkemece anılan taşınmazlara ilişkin güncel tapu kaydı getirtilerek saptanacak yeni duruma göre bir karar verilmesi gerekir.
Türk Medeni Kanununun 28. maddesinde, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği belirtilmiştir. Davalılardan ...’ın UYAP üzerinden yapılan sorgulamada 09.04.2017 tarihinde vefat ettiği anlaşıldığından ölü kişi adına hüküm kurulmuş olması da isabetli değildir.
6100 sayılı HMK’nın "Hükmün yazılması" başlıklı 298. maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141. maddesi hükmü uyarınca, duruşmaların aleniyeti kuralı gereği, tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine aykırı ve çelişik olmaması gerekir. Bu nedenle mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiştir.
Mahkemece hükmün sonuç kısmının 1. bendinde "davalılar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., muris ... (Mirasçıları ..., ... ve ...) miras hisselerine düşen payların iptali ile davacılar adına miras hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline" karar verilmiş ise de gerekçeli kararda davayı kabul edenlerin miras hisselerinin 1440 pay davacıların payının toplamı 480 pay, uyuşmazlık konusu taşınmazın davaya konu payı 2400 paya tekabül eden yer olduğu gerekçesine yer verilmiş oysa ki davacılar ... ile ...’ün mirasçılarının toplam miras payı 320 paya tekabül edeceğinden hakkında davanın açılmamış sayılmasına dair karar verilen davacı ...’nün miras payının da bu hesaba dahil edilmesi doğru değildir. Kaldı ki ...’e ait Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesi 04.02.2021 tarih ve 2021/130 Esas, 2021/170 Karar sayılı mirasçılık belgesine göre miras meselesi 2880 pay kabul edilerek dağıtılmış olduğundan, davaya konu mirasbırakan ... adına kayıtlı taşınmazlarda murisin toplam payı da 2880 pay olarak hesap edilmesi gerekirken, uyuşmazlık konusu taşınmazın davaya konu payı 2400 pay olarak hesaplanarak mahkemece kısa karar ve gerekçeli kararda çelişki yaratıldığı gibi infaza elverişli hüküm kurulmuş olduğu da söylenemez.
Mahkemece belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.05.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.