Esas No: 2021/1745
Karar No: 2022/3885
Karar Tarihi: 31.05.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/1745 Esas 2022/3885 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/1745 E. , 2022/3885 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 13/02/2014 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna dayalı tazminat talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair verilen 19/12/2019 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı ... vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 31/05/2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil ... geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenin sözlü açıklaması dinlenildi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Dava, komşuluk hukukuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar, dava konusu 54 parsel sayılı taşınmazın 3/4'nün davacı ..., 1/4'ünün davacı ... adına kayıtlı olduğunu, komşu parselde inşaat yapan davalı yüklenicinin temel kazısı sırasında evlerini yıktığını; evlerine, ağaçlarına, elektrik ve su tesisatına, duvarlara zarar verdiğini, evlerinden birini kullanılamaz hale getirdiğini, kiracıların evi terk ettiğini, merdivenlerinin yıkıldığını; bilezik vs. eşyalarının kaybolduğunu belirterek, fazlaya dair talep ve hakları saklı kalmak üzere 5.000,00 TL maddi, 1.000,00 TL manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmiş; 09.12.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle ise bilirkişi raporu doğrultusunda 105.213,00 TL maddi tazminatın haksız fiil tarihi olan 14.02.2013 tarihinden itibaren işleyen faizi ile birlikte tazminini, ayrıca 1.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkiline usulüne uygun tebligat yapılmadığını, müvekkilinin keşiften sonra davadan haberdar olduğunu, savunma hakkının kısıtlandığını, Türk Medeni Kanununun 738’inci maddesine göre arsa maliklerine davanın yöneltilmesi gerektiğini, davacının evinin 30 yıllık, ruhsatsız, yıpranmış ve kullanılmaz halde olduğunu, müvekkilinin 968 ada 1 parsel sayılı taşınmazına 7.43 m2 tecavüzlü olduğunu, yıllardır kullanılmadığını, çökmeye maruz kaldığını, merdivenin yıkık olduğunu, 30 numaralı yapıda çöp biriktirildiğini, yıkımın ruhsat ve projeye uygun gerçekleştirildiğini, kiracıların zararının ödendiğini, bilirkişi raporundaki tüm zarar kalemlerinin soyut nitelikte olduğunu, ek raporun aynı bilirkişiler tarafından düzenlendiğini, mahsup işlemlerinin yapılmadığını, ortaklaşa yapılması gereken istinat duvarı için 30.000,00 TL fahiş bedel hesaplandığını, tapu ve belediye dosyasının getirtilerek incelenmediğini beyan ederek inşaat mühendisi bilirkişilerden kurulacak kurul vasıtasıyla yeniden bilirkişi incelemesi yapılıp gerçek zarar ve kusur oranının tespiti gerektiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının davasının kabulü ile davacı ... yönünden 78.909,75 TL, davacı ... mirasçıları yönünden 26.303,25 TL (dahili davalı mirasçılara miras payları oranında dağıtımı suretiyle) maddi tazminatın tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, dava dilekçesinde faiz talebinde bulunulmadığından, tazminata faiz yürütülmesi isteminin reddine, davacılar manevi zararı kanıtlayamadıklarından manevi tazminat isteminin reddine dair verilen ilk kararın davacılar vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin olarak yapılan araştırma ve incelemelerin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, zararın hesaplanmasına esas alınan bilirkişi raporunun incelenmesinde davacılara ait evin yıpranma payının nazara alınmadığı gibi davacılara ait evin davalı parseline taşkın olması nedeniyle zararın artmasına neden olup olmadığı varsa davacının kusur oranı tespit edilerek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 52’inci maddesi uyarınca zarar miktarından indirim yapılması hususu araştırılıp değerlendirilmek suretiyle, yeniden keşif yapılarak bu konuları içeren yeni bir rapor alınması ve buna göre hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 01.11.2016 tarih, 2016/3894 E-9063 K sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine; davacı ... yönünden 41.459,34 TL; davacı ... mirasçıları yönünden 13.819,78 TL (her bir mirasçıya miras hisseleri oranında dağıtılmak suretiyle) maddi tazminatın davalı taraftan tahsili ile davacılara ödenmesine; fazlaya ilişkin istemin reddine; dava dilekçesinde faiz talebi bulunmamakla ıslahla yapılan faiz talebinin reddine; davacı tarafın manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı ... vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davacı ... ... vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı ... ... vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Bir davanın kısmî dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik bir bölümünün dava konusu edilmesi gerekir. Bu durumda daha fazla bir miktar üzerinden tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulması” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterlidir.
Karşı tarafın açıkça muvafakat etmemesi halinde davada talep sonucunun ıslah yoluyla arttırılması mümkündür. Davada ıslah yoluyla ana talepte bir değişiklik yapılmadan veya ana talep arttırılırken onunla birlikte ayrıca faiz de istenebilir. Başka bir anlatımla; açılan kısmi davada hiç faiz istenmemişse, daha sonra yargılama sırasında, ıslahla faiz talebinde bulunulabilir.
Bunlarla birlikte, dava haksız eyleme dayalı tazminat istemine ilişkin olduğu için bu tür davalarda talep olması halinde olay tarihinden itibaren yasal faiz uygulanır.
Somut olaya gelince; davacılar, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava açmıştır. Dava dilekçesinde faiz talep edilmemişse de davacılar vekilleri dosyaya sundukları 09.12.2015 havale ve harç tarihli ıslah dilekçesi ile haksız fiil tarihi 14.02.2013 tarihinden itibaren faiz talebinde bulunmuştur. Kısmi davada faiz istenmemiş olsa da ıslahla arttırım yapılan dilekçede talep edilen tazminata faiz yürütülmesi istendiğinden, hükmü temyiz eden davacı ... yönünden ıslaha konu miktar yönünden olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, dava dilekçesinde faiz talebinde bulunulmadığı gerekçesiyle faiz talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Ne var ki; anılan bu husus kararın bozulmasını gerektirmekte ise de yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/7’nci maddesi gereğince hüküm sonucunun aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı ... ... vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, 2 numaralı bent uyarınca davacı ... ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hüküm fıkrasının 1’inci bendinin 2’inci fıkrasına, “41.459,34 TL” ibaresinden sonra gelmek üzere “maddi tazminatın olay tarihi 14.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınarak davacı ... ...’ya ödenmesine,” ibaresinin eklenmesine, “Dava dilekçesinde faiz talebi bulunmamakla ıslah yapılan faiz talebinin reddine” ibaresinin hükümden çıkartılmasına, hükmün DEĞİŞTİRİLMİŞ ve DÜZELTİLMİŞ bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 31.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.