Esas No: 2021/4487
Karar No: 2022/3960
Karar Tarihi: 01.06.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/4487 Esas 2022/3960 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/4487 E. , 2022/3960 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 05.02.2014 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi talebi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.03.2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Dava, mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacılar ile davalının Manisa ili, ... ilçesi, ... Köyünde kain 5396, 1153, 5095, 5360, 3527 ve 1039 parsel sayılı taşınmazlar ile ... Köyünde kain 1625 parsel sayılı taşınmazda iştirak halinde malik olduğunu, Saruhanlı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/272 Esas sayılı dosyası ile 21.05.2013 tarihinde ortaklığın giderilmesi davası açıldığını ancak buna rağmen davalının taşınmazları kullanmaya devam ettiğini belirterek elatmanın önlenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmazlardan 5396 ve 5360 parsel sayılı taşınmazlar hariç dava konusu taşınmazların Sulh Hukuk Mahkemesince satılarak ortaklığının giderilmesine karar verildiğini, taşınmazların satışı yapılmadığından halen elbirliği ile mülkiyetin devam ettiğini, davalının bu taşınmazları kullanmadığını; 5396 ve 5360 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davalının yüksek sistem bağ tesis etmesi nedeniyle muhdesatın aidiyetine ilişkin dava açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, "dava konusu taşınmazlar hakkında açılmış ortaklığın giderilmesi davası bulunduğu ve taraflar arasında harici veya fiili taksim olmadığından elatmanın önlenmesi istemli davada hukuki menfaati olmayan davacıların davasının reddine" karar verilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20.11.2018 tarihli 2018/12541 Esas ve 2018/18875 Karar sayılı ilamı ile "..davacıların elatmanın önlenmesine ilişkin açtıkları davada hukuki menfaatlerinin bulunmadığı gerekçesi ile ret kararı verilmiş ise de; ortaklığın giderilmesi davası açılması veya sonuçlanmasının elatmanın önlenmesi isteğine engel olmayacağı, elbirliği/paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaşın, engel olan paydaşlar aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği" belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, "davanın kabulü ile davalı ...'un dava konusu taşınmazlara elatmasının önlenmesine" karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyo-ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere yönelen aşırı akım ve nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle oluşan hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler kurulduğu bir gerçektir. Türk Medeni Kanununun (TMK) 706, Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237 ve Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz ise de, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nın 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde pek çok kimse zarar görecek, toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planı olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanmalı, harici veya fiili taksim yoksa, uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi TMK'nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince, davacılar ve davalı dava konusu taşınmazlarda elbirliği ile malik olup Saruhanlı Sulh Hukuk Mahkemesine açılan ortaklığın giderilmesi istemli davanın kabulüne karar verilmesi üzerine dava konusu 1153, 5095, 1039, 1625 ve 3527 parsel sayılı taşınmazların satışına karar verilmiş, karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. 5360 ve 5396 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise davalı ... tarafından muhdesatın aidiyeti davası açıldığından dava tefrik edilmiştir.
Davalı tarafından açılan muhdesatın aidiyeti davası ise kabul edilmiş, dava konusu taşınmazlar üzerindeki bağın ... tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilmiş, hüküm 18.06.2019 tarihinde kesinleşmiştir.
Bilindiği üzere; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır .
Davalının çekişme konusu taşınmazda kayda ve mülkiyete dayalı bir hakkının bulunmadığı durumlarda tapu kaydındaki muhdesat şerhi ilgilisine sadece şahsi hak tanıyacağından ayni hak niteliğinde olan mülkiyet hakkına üstünlük tanınması gerekmektedir.
Mahkemece, dava konusu taşınmazlarda davacıların çekişmesiz olarak kullanabilecekleri bir yer olup olmadığı ya da taşınmazın tamamının davalı tarafından kullanılıp kullanılmadığı tam olarak tespit edilmeksizin, davalının dava konusu taşınmazların tamamına yönelik elatmasının önlenmesine karar verilmesi doğru değildir. Zira hükme esas alınan 15.05.2014 tarihli keşif ve raporlar incelendiğinde, dava konusu taşınmazların davalının kullanımında olup olmadığı üzerinde durulmuş, davacıların kullanımının engellenip engellenmediği tespit edilmemiştir.
Öte yandan dava konusu taşınmazların güncel tapu kayıtlarına ilişkin yapılan sorgulamada tapu kayıtlarının pasif hale geldiği, bazı taşınmazlar yönünden davacıların hissesinin kalmadığı, bazı taşınmazlar yönünden ise davalının hisse miktarının değiştiği tespit edilmiştir.
Elatmanın önlenmesi istemli davalarda davacıların yargılama süresince hukuki menfaatlerinin devam etmesi gerektiğinden dava konusu taşınmazların ilgili Tapu Müdürlüğünden güncel tapu kayıtları getirtilerek davacılara ait hissenin kalmadığı taşınmazlar yönünden aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmelidir.
Davacıların hissedarlığının devam ettiği taşınmazlar yönünden ise, davacıların dava konusu taşınmazları kullanmalarının davalı tarafından engellendiğinin ispatlanması halinde davanın kabulüne karar verilmelidir.
Ayrıca davanın kabulü gereken taşınmazlar yönünden, davacıların payına yönelik davalı müdahalesinin önlenmesine karar verilmesi gerekirken paydaş olan davalının sahip olduğu pay nedeniyle oluşan kullanım hakkını tamamen ortadan kaldıracak şekilde davanın tümüyle kabulü doğru değildir.
Bu doğrultuda iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu anlaşıldığından 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 413. ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 16. maddeleri uyarınca el atılan taşınmazların değerinden davacıların payına düşen kısım oranlandıktan sonra tespit edilen değer üzerinden davalı aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, yukarıda belirtilen sebeplerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın davalı tarafa iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.