Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/1417 Esas 2022/4626 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/1417
Karar No: 2022/4626
Karar Tarihi: 29.06.2022

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/1417 Esas 2022/4626 Karar Sayılı İlamı

7. Hukuk Dairesi         2022/1417 E.  ,  2022/4626 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 06/04/2006 gününde verilen dilekçe ile asıl ve birleştirilen davada çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım, asıl ve birleştirilen davada savunma yolu ile temliken tescil istenmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; asıl davada elatmanın önlenmesi ve yıkım talebinin reddine tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne, birleştirilen davanın reddine dair verilen 24/03/2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Asıl ve birleştirilen dava, elatmanın önlenmesi ve kal, savunma yoluyla temliken tescil istemlerine ilişkindir.
    Asıl davada davacı vekili, dava konusu 92 parselin müvekkiline ait olduğunu, Vakıflar Hatay Bölge Müdürlüğünde görevli memurların 92 parsel başında 16.10.2003 tarihinde resmi tutanakla yaptıkları tespite göre, komşu 93 parsel maliki davalı ...'nin maliki olduğu binanın giriş kısmının 48 m2'sinin müvekkiline ait 92 parsele tecavüzlü olduğunun tespit edildiğini, tecavüzün giderilmesi için davalı tarafa 01.05.2005 tarih 1506 yevmiye sayılı işlem ile ihtar gönderildiğini ancak sonuç alınamadığını belirterek; müvekkiline ait 92 parsele yapılan elatmanın önlenmesine ve kal'ine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 05.10.2007 tarihli ıslah dilekçesinde, 22.06.2007 tarihli bilirkişi raporunda toplam 139,15 m2 tecavüzlü kısım tespitinin yapıldığını, her ne kadar dava dilekçesinde tecavüzlü kısmın 48 m2 olarak belirtilmiş ise de rapora binaen 139,15 m2 tespit edilen tecavüzlü kısım açısından davanın ıslahını talep etmiş, ancak ıslah harcını yatırmamıştır.
    Asıl davada davalı vekili, müvekkilinin tapu kayıtlarına güvenerek iyiniyetle 93 parsel sayılı taşınmazı satın aldığını, parselin satın alınmasından sonra yapılan bir inşaat bulunmadığını, davacı taşınmazına tecavüz olmadığından davanın reddine karar verilmesini, eğer mahkemece taşkın inşaatın varlığı belirlenir ise müvekkili iyiniyetli olduğundan takdir edilecek tazminat karşılığında taşılan yerin mülkiyetinin davalı müvekkiline devrini, mümkün olmadığı takdirde taşınmaz üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
    Birleştirilen davada davacı vekili, dava konusu 92 parselin müvekkiline ait olduğunu, komşu 93 parselin müvekkiline ait 92 parsele tecavüzlü olduğunu belirterek; müvekkiline ait 92 parsele yapılan elatmanın önlenmesine ve kal'ine, ayrıca davanın İskenderun 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/758 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
    Birleştirilen davada davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini, eğer mahkemece taşkın inşaatın varlığı belirlenir ise, müvekkili iyiniyetli olduğundan takdir edilecek tazminat karşılığında taşılan yerin mülkiyetinin davalı müvekkiline devrini, mümkün olmadığı takdirde taşınmaz üzerinde irtifak hakkı kurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkeme ilk kararında davanın kısmen kabulüne karar vermiş, bu kararın davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2012/4040 Esas, 2012/4458 Karar sayılı ve 18.04.2012 tarihli ilamı ile "Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 92 parsel sayılı taşınmazın davacıya, komşu 93 parsel sayılı taşınmazın ise kayden davalıya ait olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, davalının maliki olduğu 93 parsel sayılı taşınmazda bulunan binanın krokide (A) ve (B) ile gösterilen bölümlerin davacının maliki olduğu parsele tecavüzlü, ayrıca (C ), (D) ve (E) ile gösterilen bölümlerin ise davalının işgalinde olduğu keşif sonucu bilimsel verilere ve teknik usullere göre düzenlenen ve hükme yeterli olduğu anlaşılan bilirkişi rapor içeriğiyle sabittir. Ancak, dava dilekçesinde davalıya ait binanın 48 m²'lik taşkın bölümü yönünden elatmanın önlenmesi ve yıkım istenildiği halde mahallinde yapılan keşif sonucunda davalının toplam 139,15 m²'lik alana elattığı saptanmış ve davacı ıslah yoluyla dava dilekçesinde belirtilmeyen bölümleride dava konusu etmiştir. Mahkemece, istek kabul edilmek suretiyle bu bölümlerde hüküm kapsamına alınmıştır. Oysa, hiç dava konusu edilmeyen bir hususun ıslahla dava konusu haline getirilmesine yasal olanak yoktur. Kaldı ki, davacı ıslah dilekçesini de usulü dairesinde harçlandırmış da değildir. Bu durumda dava konusu yapılmayan bölümlerin kabul kapsamına alınmış olması isabetli değildir. Diğer taraftan; davalı savunma yoluyla taşkın bölümün arsa bedeli karşılığı temliken tescilini istemiştir. ...Somut olaya gelince, mahkemece savunma yoluyla getirilen bu istek üzerinde durulmamış, olumlu veya olumsuz bir karar oluşturulmamıştır. Hal böyle olunca, davalının temliken tescil isteği yönünden yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, koşulların oluşmadığının saptanması halinde krokide (A) ve (B) ile gösterilen bölümler yönünden elatmanın önlenmesi ve yıkım kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile talep aşılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, davacının davasının reddine, temliken tescil talebinin kabulü ile A ve B ile gösterilen kısımların tapu kayıtlarının iptali ile ana parselden ifraz edilerek aynı adada son parsel numarası almak suretiyle davalı adına tesciline karar verilmiş, davacı vekili ve davalı vekilinin kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2019/4107 Esas, 2019/8696 Karar sayılı ve 08.10.2019 tarihli ilamı ile, "1. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 92 parsel sayılı taşınmazın davacıya, komşu 93 parsel sayılı taşınmazın ise kayden davalıya ait olduğu, davalının maliki olduğu 93 parsel sayılı taşınmazda bulunan binanın krokide (A) ve (B) ile gösterilen bölümlerin davacının maliki olduğu parsele tecavüzlü, ayrıca (C), (D) ve (E) ile gösterilen bölümlerin ise davalının işgalinde olduğu sabittir. ... Somut olaya gelince; Mahkemece, asıl ve birleştirilen davaların ayrı davalar olduğu gözetilerek birleştirilen dava hakkında ayrı hüküm kurulması gerekirken HMK'nin 297/2. maddesine aykırı olacak şekilde yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
    2. Dosya içeriğinden 92 ve 93 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitinin 12.03.1974 tarihinde kesinleştiği, 16.05.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre davaya konu binanın 8-10 yıl önce yapılmış olduğunun belirtildiği, Belen Belediye Başkanlığı'nın 20.12.2017 tarihli cevabında (C) harfi ile gösterilen kısmın tamamının ifrazı gerekmekte olup (A) ve (B) harfi ile gösterilen kısımların ifrazının yapılamayacağı belirtildikten sonra 26.07.2018 tarihli cevabında ise imar planında tecavüzlü kısımların nakıs parsel içerisinde kaldığını, 93 parselin imar parseli olabilmesi için oluşacak nakıs parselle tevhit edilmesi-birleşmesi ile mümkün olacağını bildirdiği görülmektedir. Somut olayda, Mahkemece, davaya konu yapının hangi tarihte inşa edildiği, kadastrodan önce mi sonra mı yapıldığı tespit edilmeden sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, yapının hangi tarihte inşa edildiğinin kuşkuya mahal vermeyecek şekilde saptanması ve sonucuna göre temliken tescil isteği hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
    3. Öte yandan, Belen Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 20.12.2017 ve 26.07.2018 tarihli cevapları arasında çelişki olduğu gözetilerek çekişmeli taşınmazda imar işlemlerinin yapılıp yapılmadığı sorularak, yapılmamış ise yapının bulunduğu alanların ifrazının mümkün olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulduktan sonra temliken tescilin değerlendirilmesi gerekirken anılan husus tam olarak belirlenmeden sonuca gidilmesi de isabetsizdir." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, asıl davada, davacının davasının reddine, davalı tarafın temliken tescil talebinin kabulü ile krokide A, B, C, D1 ve E1 ile gösterilen kısımların tapu kayıtlarının iptali ile ana parselden ifraz edilerek, aynı adada son parsel numarası almak suretiyle davalı adına tapuya kayıt ve tesciline, birleşen davada davacının davasının reddine karar verilmiştir.
    Hükmü, asıl ve birleştirilen dava davacı vekili temyiz etmiştir.
    Türk Medeni Kanununun 684/1 ve 718/2. maddelerin istisnalarından biri olan TMK’nin 725. maddesinde, muhdesatla arasındaki bağlantı kesilmiş bina sahibine bazı koşulların oluşması halinde ayrılmaz parça niteliğindeki taşkın yapı için üzerinde bulunduğu taşınmaza malik olabilme olanağı tanınmıştır.
    Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
    TMK’nin 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.
    Malzeme sahibinin TMK’nin 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
    a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
    TMK’nin 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nin 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
    Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
    İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
    b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.
    Bu koşul dava tarihine ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta da kolayca anlaşılmalıdır. İnşaatın kapsadığı alanın ifrazı kabil ise arsa değeri yalnız bu kısma göre, aksi halde tamamının değerine göre bulunmalıdır. İnşaatın kaldırılmasının arazi ve malzemeye vereceği zarar, kaldırılmasıyla malzeme sahibinin elde edeceği yarardan daha fazla ise inşaatın kaldırılması fahiş bir zarara yol açacaktır. (Objektif koşul)
    c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
    Uygun bedel genellikle yapı için gerekli olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde noksanlıklar meydana gelecekse, bunlar taşınmaza bağlı öteki zararlar da göz önünde bulundurularak hak ve yarar dengesi kurulması suretiyle hesaplattırılmalı, iptale konu zemin bedeli arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.
    d) Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
    Yukarıda açıklanan ilkeler gereğince somut olayda, keşif sonrası dosya içerisine alınan raporlar incelendiğinde, mahkemece tapu iptal ile tesciline karar verilen kısımlarla ilgili raporların ekindeki krokilerde C ile gösterilen kısmın bahçe, D1 ile gösterilen kısmın karo döşeli alan ve E1 ile gösterilen kısmın karo ve taş döşeli alan olduğu görülmüştür. Buna göre davanın kabulüne karar verilen C, D1 ve E1 ile gösterilen kısımların esaslı (temelli) yapı olmadığı açıktır. Bu kısımlar esaslı (temelli) yapı olmadığından malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyemez. Mahkemece, krokilerde C, D1 ve E1 ile gösterilen kısımların esaslı (temelli) yapı olmadığından bu kısımlarla ilgili davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulü ile tapu iptal ve tescil kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
    Bunun yanında dava konusu taşınmazların uygulama imar planı getirtilmeden ve yeni ada-parsel numarası alan taşınmazların yenilenmiş hali (12.10.2020 tarihli yenileme işlemi) dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle asıl ve birleştirilen dava davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/06/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara