Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/3340 Esas 2022/4707 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/3340
Karar No: 2022/4707
Karar Tarihi: 04.07.2022

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2022/3340 Esas 2022/4707 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, taşınmazda hissedar olduğunu belirterek, davalıya yapılan satışlar nedeniyle yasal önalım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil talebinde bulundu. Davalı kabul beyanında bulunarak davanın kabul edildiğini beyan etti. Ancak davacı, bedelde muvazaa iddiasıyla dava açarken miktarı açıkça belirtmediği gibi davalı da kabul beyanı yaparken talep sonucunu kabul etti. Bölge adliye mahkemesi kararı bu hususları dikkate alarak davayı kabul ederek taraflar arasındaki anlaşma çerçevesinde hüküm kurmalıydı. Bu nedenle, kararın bozulması gerekti.
Kanun Maddeleri:
- Türk Medeni Kanunu'nun 734/2 hükmü
- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 309/4, 309/3 ve 371. maddeleri
- 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 94/3 maddesi
7. Hukuk Dairesi         2022/3340 E.  ,  2022/4707 K.

    "İçtihat Metni"

    7. Hukuk Dairesi
    MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
    DAVALILAR : ... İnşaat Taahhüt San. ve Tic. A.Ş.
    İLK DERECE
    MAHKEMESİ : İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 19/06/2016 tarihinde verilen dilekçeyle önalım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 31/05/2018 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından talep edilmiştir. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesince davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun inlenmesine yer olmadığına dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
    KARAR

    Davacı vekili, ... parselde müvekkilinin hissedar olduğunu ve davalıya yapılan satışlar nedeniyle müvekkilinin yasal önalım hakkına dayalı olarak tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.
    Davalı vekili, satış bedeli ve tapu masrafları toplamı olan 841.827,00 TL üzerinden davayı kabul etttiğini belirterek, Türk Medeni Kanununun 734/2 hükmüne göre şuf'a bedeli için depo kararı verilmesini dilemiştir.
    İlk derece mahkemesince, davacı vekilinin bedelde muvazaa iddiasının reddine, davalı vekilinin davayı kabulü nedeni ile tapu iptal ve tescil talebi yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Hükme karşı, davacı vekili ve davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır.
    İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin, 2020/2213 Esas, 2021/188 sayılı Kararıyla, davalı vekilinin istinaf başvurusu; "...fiil taksim olgusunun sabit olduğu, usulünce yapılmış bir kabul beyanı da olmadığından davanın fiili taksim nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması dairemizce doğru görülmemiştir..." gerekçesiyle kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, fiili taksim nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli, tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.
    Bundan ayrı, davayı kabulden söz edilebilmesi için, davalı tarafından mahkemeye yöneltilmiş bulunan tek taraflı ve varması gereken bir irade beyanının mevcudiyeti gerekir. (Tanrıver, s. 221). Bu irade beyanının kendisinden beklenen hüküm ve sonuçları doğurabilmesi mahkeme veya davacı tarafından kabul edilmesine bağlı değildir (Kuru, s. 3691). Bu yönü ile davayı kabul beyanı davadan feragatle benzerlik gösterirken, mahkeme huzurunda yapılan sulhlerden ayrılır. Zira mahkeme huzurunda yapılan sulh için tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarına ihtiyaç vardır.
    Diğer bir koşul, davayı kabule ilişkin irade beyanının, kayıtsız, şartsız ve açık olması gereklidir (6100 s. HMK m. 309/4). Usul işlemleri kural olarak şarta bağlı olarak yapılamayacağından, şarta bağlı olarak bir kabul beyanında bulunulmuş ise, davalının bu beyanının davayı kabul olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalının, davanın kabulüne ilişkin davayı kabul eden irade beyanının, kayıtsız, şartsız olmasının yanı sıra, açık ve tereddüte yer vermeyecek bir biçimde kesin olmalıdır. Zımni olarak davayı kabul de mümkün değildir (Kuru, 3692-3694).
    Diğer taraftan, davalının kabule ilişkin irade beyanının davacının talep sonucunu konu alması gerekir. Davalı sözü edilen irade beyanı ile davacının dava dilekçesinin talep sonucu kısmına rıza gösterir. Davayı kabul davacının dava dilekçesinin talep sonucunun tamamına ilişkin olabileceği gibi, talep sonucunun bir kısmına ilişkin de olabilir (1086 s. HUMK m. 94/3, HMK m. 309/3).
    Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı, dava dilekçesi ile davaya konu taşınmazda hissedar olduğunu belirterek, davalıya yapılan satışlar nedeniyle yasal önalım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuş olup, davalı taraf ise cevap dilekçesi ile davacının tapu iptal ve tescile ilişkin talep sonucunu kabul ettiğini açıkça dile getirmiştir.
    Davacı, tapu iptal ve tescil talebinin yanında davaya konu satışlarda bedelde muvazaa yapıldığını da iddia etmiş ancak iddiaya konu miktarı dava dilekçesinde açıkça belirtmediği gibi davayı da tapuda gösterilen satış bedellerinin toplamı olan 825.000,00 TL üzerinden harçlandırmıştır. Davalı taraf ise, bedelde muvazaa iddiasına itiraz ederek, önalım hakkını kullanan tarafın, resmi satış senedinde gösterilmiş olan, satış bedellerinin ve tapu masraflarının toplamını ödemesi gerektiğini savunmuştur.
    Kural olarak önalım bedeli, tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir. Dolayısıyla, davalının davayı kabul ederken, bu kuralın uygulanmasına yönelik olarak savunmada bulunması, başka bir ifadeyle bedelde muvazaa iddiasına itiraz etmesi, talep sonucuna ilişkin kabul beyanını etkileyecek nitelikte bir şart olarak değerlendirilemez. Nitekim, bedele yapılan bu itiraz, davanın sonucunu etkileyecek nitelikte bir itiraz da değildir.
    Davayı kabul, davayı sona erdiren tek taraflı hukuki bir işlem olduğundan, daha sonra kabul beyanından dönerek fiili taksim savunması yapılması da mümkün olamaz.
    O halde, bölge adliye mahkemesince davalının, cevap dilekçesi ile davayı kabul etmiş olduğu hususu göz önüne alınarak, davanın kabul edildiği aşamaya göre yargılama gideri ve vekalet ücretinden yapılacak indirimlerin de belirlenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu nedenle, bölge adliye mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile HMK 371. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, HMK 373/2. maddesi gereğince dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 04.07.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

    (Muhalif)


    (Muhalif)

    Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, bölge adliye mahkemesi kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan ve bölge adliye mahkemesi kararının onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyoruz.











    Hemen Ara