Esas No: 2021/7615
Karar No: 2022/5195
Karar Tarihi: 15.09.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/7615 Esas 2022/5195 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/7615 E. , 2022/5195 K."İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 06/09/2013 gününde verilen dilekçe ile TMK'nın 713/2. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine dair verilen 02/12/2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili; 294 ada 15 parselde kayıtlı taşınmazın, 20 yılı aşkın süre müvekkilince nizasız ve fasılsız olarak kullanıldığını, kendisinden önce de aynı yere müvekkilinin babasının mesken inşa ederek konut olarak kullandığını, tapu kayıtlarından hak sahiplerinin anlaşılamadığını, toplanacak deliller neticesinde, müvekkilince kullanılan ve vergileri ödenen taşınmazın TMK'nın 713. maddesi hükümleri uyarınca olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyetini kazanma koşullarının oluştuğunu beyan ederek; 294 ada, 15 parselde kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tescilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın gerçek kişiler adına tapuya kayıtlı taşınmazdaki payların iptal ve tesciline ilişkin mülkiyet aktarılması davası olduğunu, husumetin kayıt maliki hissedarlara, bu kişiler ölmüş ise yasal mirasçılarına ait olduğunu, Hazine açısından pasif husumet ehliyetinin bulunmadığını, olsa olsa yasal hasım olarak ve elbette kayıt maliki veya mirasçıları ile birlikte dava yöneltebileceğini, bu durumda da şayet dava kabul edilir ise, hüküm altına alınacak yargılama giderleri ile vekalet ücretinden Hazinenin sorumlu tutulamayacağını beyan ederek; usulüne uygun açılmayan davanın husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; "dava konusu taşınmazın tapu kaydında kayıt maliki olarak görünen "... kızı ..." ve "..." isimli kişilerin kim olduklarının belirli olduğu ve M.K. 713/2. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı, M.K. 713/2. maddesinin uygulanabilmesi için taşınmazın var olmayan ya da 20 yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı olması, davacının nizasız fasılasız en az 20 yıl zilyetliğinin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği, malikinin kim olduğunun belli olmadığı, hayali biri ya da birileri olduğuna dair bir delil sunulmadığı, tapuda kayıtlı ve maliki belli olan bir taşınmaz için Hazine'ye husumet yöneltilerek bu tür bir davanın açılmasına yasal olanak bulunmadığı, Hazinenin husumet itirazının yerinde olduğu" gerekçesiyle; davanın pasif husumet eksikliği nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK'nun 713/2. fıkrasında açıklanan tapu kütüğünde maliki kim olduğu anlaşılamayanlar, hukuki sebebine dayalı açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
1-Hazine aleyhine açılan dava yönünden; pasif husumet eksikliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
2-Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde bulundurulması gerekir.
Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmış olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde de "Hukuki dinlenilme hakkı" başlığı altında ayrıca düzenlenmiştir. Hakim, tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Buna göre hakim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır.
Somut olaya gelince; kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın, koşullar oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK'nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, "aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir." hükmüne yer verilmiştir.
Davada TMK'nun 713/2 maddesine dayanılarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunulduğuna göre, bu tür davalarda husumetin kayıt malikine, kayıt maliki ölmüşse mirasçılarına yöneltilmesi gerekli olup, kayıt malikinin veya mirasçılarının belirlenememesi halinde TMK'nun 501. maddesi uyarınca son mirasçının Hazine olması, ayrıca tapu sicilinin tutulmasından sorumlu olması nedeniyle Hazine'nin davada taraf sıfatını alması gereklidir. Bu sebeple dayanılan sebepler ve dosya kapsamına göre, TMK'nun 713/2. fıkrası gereğince Hazineye karşı dava açılması yerinde ise de, kayıt malikleri hakkında yeterli ve gerekli araştırma yapılmamış, mirasçılık belgelerinin dosya arasına alınması sağlanmamıştır.
O halde mahkemece; TMK’nun 713/2. maddesinde belirtilen hukuki sebeplerden birine dayanılarak açılan davalarda, bu tür davaların niteliği ve özelliği gereği kayıt malikinin yargılama sırasında tespit edilmesi mümkün olduğundan, bu kapsamda, tapu kaydında kayıt maliki olarak görünen "... kızı ..." ve "..." isimli kişilerin sağ olup olmadıklarının ve vefat etmiş iseler varsa mirasçılarının kesin bir biçimde saptanabilmesi için davacı tarafa süre ve imkan tanınması; mirasçılık belgesine göre belirlenecek yöntem ile taraf teşkili sağlanarak davanın yürütülmesi, bundan başka kadastro çalışmaları sırasında dava konusu taşınmaza uygulanan tapu kayıtlarının ilk oluşumundan itibaren tedavülleri ile birlikte bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına alınması, gerek duyulması halinde getirtilen kayıtların uzman bilirkişi aracılığıyla günümüz yazı diline çevrilmesinin sağlanması, malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması hali ile ilgili olarak ise; taşınmazın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak gerekli bilginin tapu sicilinden çıkarılmasının imkansız olması (HGK'nun 10.04.1991 tarih ve 1991/8-51 Esas, 194 Karar sayılı ilamı), kütükteki bilgi ve belgelerden gerekli dikkati gösteren herkesin malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde veya malik sütununun boş bırakılması, malik adının müphem ve yetersiz gösterilmesi, malik adının silinmiş ve yenisinin yazılmamış ya da hayali ismin yazılmış olması gibi hallerde malikin tapu kütüğünden anlaşılamadığı sonucuna varılacağı, diğer bir deyişle; kayıt malikinin veya mirasçılarının ve bunların adreslerinin bilinmemesi, tanınmamaları, kendilerine tebligat yapılamamış olmasının, o kişinin bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmesini gerektirmeyeceği de gözetilerek, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek taraf teşkili sağlanarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Açıklamalar dikkate alınarak inceleme ve araştırma yapılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.09.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
1- 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının;
a) “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesinde; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”,
b) “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” kenar başlıklı 90. maddesinin son fıkrasında, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”,
2- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin;
Sözleşmenin mülkiyet hakkına yönelik 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinde, her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı bulunduğu; bir kimsenin, ancak kamu yararı sebebiyle ve kanunda öngörülen şartlara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği belirtilmiştir.
3- 3402 sayılı Kadastro Kanununun;
“Amaç” kenar başlıklı 1. maddesinde; “Bu Kanunun amacı, ülke koordinat sistemine göre memleketin kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukukî durumlarını tespit etmek suretiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilini kurmak, mekânsal bilgi sisteminin alt yapısını oluşturmaktır.”, hükmüne yer verilmiştir.
Kadastro Kanunu uyarınca ilk tesis kadastrosu yapılan, ülke koordinat sistemine göre memleketin kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak arazi ve harita üzerinde sınırları ile kime ait olduğu konusunda hukukî durumları tespit edilen bir taşınmazın, malikinin tapu kütüğünden anlaşılamadığı gerekçesiyle, tapu kaydı iptal edilerek yirmi yıl süreyle malik sıfatıyla zilyetliği altında bulundurduğu iddia olunan kişi adına tapu kütüğüne tesciline karar verilmesi, hükümlerinin niteliği ve öngördüğü sonuçlar nedeniyle, bir tasfiye kanunu niteliğindeki Kadastro Kanunu ile bağdaşmaz.
Kadastro Kanununun 12. maddesinin dördüncü fıkrasında, kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtlarının, işleme tâbi kayıt niteliğini kaybedeceği; bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamayacağı, belirtilmiştir.
743 sayılı Kanunu Medeninin 639. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, “Tapu sicilinde maliki kim olduğu anlaşılamayan veya 20 sene evvel vefat etmiş yahut gaipliğine hüküm verilmiş bir kimsenin uhdesinde mukayyet olan bir gayrimenkulü aynı şerait altında yedinde bulunduran kimse dahi o gayrimenkulün, mülkü olmak üzere tescilini talep edebilir.” hükmü uyarınca, ilk tesis kadastrosu yapılmayan, eski tapu kayıtlarına göre işlem gören tapulu taşınmazların, zilyetlikle mülk edinilmesi mümkün ise de, ülke koordinat sistemine göre memleketin kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak sınırları arazi ve harita üzerinde belirlenen, malikinin kim olduğu da yazılmak suretiyle hukukî durumları tespit edilen tapulu bir taşınmazın, hâla zilyetlikle mülk edinilebileceğini söyleyebilmek veya bu nitelikteki tapulu taşınmaz malikleri aleyhine kanunları yorumlamak, yukarıda yer verilen Anayasa ve uluslararası insan hakları sözleşmesi hükümlerini görmezden gelmeyi ifade eder.
Dava konusu taşınmazın tapu kaydına göre, 31/38 payının ... kızı ...’ye, 7/38 payının kızı ...’ ya ait olduğu, taşınmazın 2.10.1950 tarihli kadastro tutanağının da bu kişiler adına tespit gördüğü ve tesis kadastrosunun 15.01.1951 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dava konusu taşınmaz tapuda kayıtlı olup malikleri belirlidir. Tapuda malik olarak görünen kişiler ölmüş ise 4721 sayılı Kanunun "Taşınmaz mülkiyetin kazanılması” kenar başlıklı 705. maddenin ikinci fıkrası uyarınca, mirasta mülkiyet tescilden önce kazanılacağından kayden malik olan kişilerin mirasçıları, dava konusu taşınmazın mülkiyetini, murislerinin ölümü tarihinde, kanun gereğince tescilsiz olarak kazanmış olacaktır.
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin 02.10.1950 tarihinde ... kızı ... ve ... adına yapıldığı, taşınmazın bu kişiler adına tapuya tescil edildiği ve tapu kaydında malik olarak göründükleri açık bir gerçektir. Dava konusu taşınmazın maliki tapu kütüğünden anlaşıldığına göre, davanın bu gerekçeyle doğrudan reddine karar verilmesi gerekçesiyle hükmün bozulması görüşünde olduğumdan, eksik incelemeye dayalı karar verildiği gerekçesiyle hükmün bozulması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.