Esas No: 2021/6981
Karar No: 2022/5322
Karar Tarihi: 20.09.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/6981 Esas 2022/5322 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/6981 E. , 2022/5322 K."İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : ... vd.
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 08/04/2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat talebi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair verilen 25/05/2021 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı ve davalılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 20/09/2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Av. ... geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlenildi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
I.DAVA
1.Davacı vekili dava dilekçesinde, taşınmaz alımı konusunda davalı ...’nu vekil tayin ettiğini, 2005 yılında adı geçen davalının Ürgüp’te çok kazançlı taşınmazların bulunduğunu ve müvekkilinin para göndermesi halinde tapu toplayabileceğini söylemesi üzerine, müvekkilinin dönem dönem para göndermeyi kabul ettiğini ve dava konusu 385 ada 65 ve 68 parsel sayılı taşınmazların alımı için 2005 yılında toplam 45.000,00 TL ödediğini ancak davalı ...’nun taşınmazları birlikte hareket ettiği davalı ... üzerine tescil ettirdiğini, bilahare müvekkilinin davalı ... ile 01.08.2012 tarihli protokolü düzenlediklerini, davalının söz konusu protokolün gereklerini yerine getirmediğini ileri sürerek; dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile müvekkili adına tesciline, olmadığı taktirde tespit edilecek alacak ile müvekkilinin maddi ve manevi zararının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş;dava değerinin keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edilecek değere göre arttırılmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL olduğunu belirtmiştir. Yargılama sırasında, dava konusu taşınmazların keşif tarihindeki değerleri olan 238.042 TL üzerinden tamamlama harcı yatırılmıştır.
2.Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde, dava konusu uyuşmazlığın 2005 yılında yapılan tasarruflara dayanması nedeniyle davalının zamanaşımı itirazının yerinde olmadığını, davalının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davalı ...’nin davalı ...’na çok geniş yetkiler içeren vekaletname verdiğini ve halen kendisini azletmediğini, söz konusu vekaletname gösterilerek, dava konusu taşınmazların müvekkiline alınacağı hususunda yapılan anlaşma sonrasında, müvekkili tarafından gönderilen para ile taşınmazların davalılarca alındığını, davalı ...’nin bu taşınmazların alımı için hiçbir bedel ödemediğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davanın kabulüne, tapu iptali ve tescil talebinin reddi halinde terditli olarak mahkemece tespit edilecek alacak ile maddi ve manevi zararın 2005 yılından bu yana işleyecek yasal faizleri ile davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
3.Davacı vekili 15/02/2021 tarihli beyan dilekçesinde; taleplerini, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile müvekkili adına tesciline, bu talebin kabul görmemesi halinde dava konusu taşınmazların güncel değerlerinin tespitine ve tespit tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile karşı taraftan tahsiline, müvekkilinin taşınmazların bedelini ödediği halde taşınmazları icara vermemesi sebebiyle müvekkilinin uğradığı maddi zararın tespiti ile tespit tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile karşı taraftan tahsiline, müvekkilinin uğramış olduğu manevi zarar sebebiyle 3.000,00 TL manevi tazminatın ve 2005 yılında 45.000,00 TL değerindeki altın miktarı ile tespit tarihindeki miktar altının değerinin karşılaştırılarak tapu değerinden yüksek olması halinde ortaya çıkacak fark bakımından maddi zararın tespiti ile tespit tarihi itibariyle en yüksek banka mevduat faizi ile karşı taraftan tahsiline karar verilmesi olarak açıklamıştır.
II.CEVAP
1.Davalı ... cevap dilekçesinde, 2001 yılında davalı ...’nin babasından kalan Ürgüp’teki taşınmazların intikal ve tescil işlemlerini yaptırmak üzere adı geçen davalı tarafından yetkili kılındığını, işlemler esnasında civardaki parsellerin uygun fiyatlı olduğunu görünce bu taşınmazları tanıdıklarına aldırmak istediğini, davacıdan da 2001 yılında bu işlemleri yaparken 45.000,00 TL aldığını, davacının bir ay kadar sonra 7.500,00 TL yi geri aldığını, hastalığı ve ameliyat olması nedeniyle bu işlere zaman ayıramadığını, ilk iki yıl içinde bu paranın üzerine davacı ve kendisi tarafından eklemeler yapılarak her ikisi adına büyük metrajlı parseller alınıp kıymetlenince satılarak parasının bölüştürülmesi konusunda anlaştıklarını ancak davacının başka para vermeyip anlaşmayı bozduğunu, başka yatırımlara girdiğini, davacı ile aralarındaki anlaşmadan diğer davalının bilgisi olmadığını, aradan 13 yıl geçmekle isteğin zamanaşımına uğradığını; davalı ... ile arasında herhangi bir hukuki ya da ticari ilişki bulunmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
2.Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, müvekkiline miras yoluyla intikal eden ve ortaklığın giderilmesi davası ile satışa çıkarılan taşınmazların alımı konusunda vekil tayin ettiği davalı ...’nun dava konusu taşınmazları müvekkili adına vekaleten aldığını, müvekkilinin davacı ile hiçbir hukuki ilişkisinin bulunmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
III.İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 08.12.2015 tarih, 2014/127 E-2015/709 K sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.İlk Derece Mahkemesinin (III.) bentte belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 09.06.2020 tarih, 2020/180 E-2020/2410 K sayılı ilamı ile dosya kapsamına göre dava konusu taşınmazların davacı adına alımı konusunda davacı tarafından davalı ...’na verilen bir vekaletname bulunmadığı, davacının dayandığı 01.08.2012 tarihli protokolün ise şahsi hak talebi vermekle taşınmazların aynının intikalini gerektirir belge niteliğinde olmadığı, dava konusu taşınmazların davalı ...’nin babasından intikal ettiği, davalının yarısını ortaklığın giderilmesi davası sonucu gerçekleşen cebri satış, diğer yarısını ise dava dışı kardeşinden satış yoluyla elde ettiği; bu nedenlerle davacının tapu iptal tescil isteğinin reddiyle alacak (tazminat) isteği değerlendirilerek davacının bir alacağı var ise miktarının tespitiyle sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı ve davalı ... arasında herhangi bir sözleşme bulunmadığı, davalı ...’nun davacıdan 45.000,00 TL aldığını ikrar etmekle ispat yükünün yer değiştirdiği, bu paranın gönderildiği tarihin ve bir kısmının geri verildiğinin davalının ispatlaması gerektiği; davalı tarafça bu hususları ispata elverişli bilgi ve belge sunulmadığı ve manevi zarar istemine ilişkin koşulların oluşmadığı gerekçesiyle; tapu iptal ve tescil isteminin reddine, terditli tazminat istemi yönünden davanın kısmen kabulüne, 45.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte dahili davalı ...’ndan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davalılar vekili temyiz dilekçesinde, davacının isteminin dayanağı olan protokolde hak sahibi dava dışı 3. kişi ... olduğundan öncelikle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde güncel değerin talep edilmediğini, iade edilen 7.500,00 TL’nin de tazminine karar verildiğini, paranın 2001 yılında gönderilmesi nedeniyle dava tarihi itibariyle hak düşürücü süre ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini beyan ederek ve re’sen gözetilecek sebeplerle müvekkili davalı ... yönünden hükmün bozulmasını talep etmiştir.
2.Davacı vekili temyiz dilekçesinde, dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarını tekrarlayarak, delillerin toplanmadığını, 2005 yılındaki 45.000,00 TL’nin günümüzdeki alım gücüne ilişkin bilirkişi raporu alınmadığını, denkleştirici adalet ilkesinin uygulanmadığını, yeni bildirdikleri tanıkları ...’ın dinlenmediğini, davanın davalı ... yönünden de kabul edilmesi gerektiğini, tapu iptali ve tescil talebinin de kabulünün gerektiğini, manevi tazminat isteminin reddinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, şahsi hakka dayalı tapu iptali ve tescil; ikinci kademede alacak, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
2.İlgili Hukuk
2.1.Tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmî şekilde yapılması zorunludur. Bu bir geçerlilik koşuludur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; BK m. 213; TBK m. 217; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26). Resmî biçimde yapılmayan sözleşmeler hukuken geçersiz olup, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilirler.
2.2.Bu durumda, sebepsiz zenginleşmenin (haksız iktisabın) temelinin hakkaniyet ilkesine dayandığını belirtmekte yarar vardır. TBK’nın 79. maddesinin birinci fıkrasına göre sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Ancak maddenin ikinci fıkrasında zenginleşen, zenginleşmeyi iyi niyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlü olduğu düzenleme altına alınmıştır.
2.3.Ancak, bazı durumlarda zenginleşmenin tamamının geri verilmesi durumunda dahi diğer tarafın zararı tamamen karşılanmayabilir. Özellikle para borçlarında aradan geçen uzun zaman nedeniyle paranın değer kaybetmesi nedeniyle bu gibi durumlarla karşılaşılmaktadır. Bu hâlde sebepsiz zenginleşmenin temelinin “hakkaniyeti” sağlamak olduğu göz önüne alındığında paranın aynen iadesi ile adaletin tam olarak sağlanamayacağı açıktır.
2.4.Bu durumda Yargıtay içtihatları ile yaygınlaşarak kullanım alanı bulan “denkleştirici adalet ilkesi” gündeme gelmektedir. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hâle getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
2.5.Türk Medeni Kanunu’nun 2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hâkime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun) hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür.
2.6.Enflasyon, paranın değerini (alım gücü) aradan geçen zamana bağlı olarak düşürmektedir. Doğal olarak belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın iade günündeki alım gücü arasında fark edilir ölçüde azalma olabilmektedir.
2.7.Geçersiz sözleşme gereğince, akdin düzenlendiği tarih itibariyle verilen paranın aynen iadesine karar verilmesi ise, enflasyon nedeniyle büyük adaletsizlikler doğurur. Bu da toplamsal barış ve huzuru engeller.
3.Değerlendirme
3.1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalılar vekilinin tüm; davacı vekilinin aşağıdaki (3.2). bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3.2.Mahkemece uyulmasına karar verilen Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma ilamında da belirtildiği üzere, dava konusu taşınmazların davacı adına alımı konusunda davacı tarafından davalı ...’na verilen bir vekaletname bulunmadığı ve davacının dayandığı 01.08.2012 tarihli protokolün dava konusu taşınmazların aynının intikalini gerektirir belge niteliğinde olmadığı kuşkusuzdur. Bu durumda, taraflar ancak birbirlerine verdiklerini denkleştirici adalet ilkesine göre geri alabilirler. Somut olayda; davalı ...’nun, davacı adına taşınmaz satın almak için davacıdan 2001 yılında aldığını kabul ettiği 45.000,00 TL’nin denkleştirici adalet kuralı gereğince dava tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerekir. O halde mahkemece, TEFE ve TÜFE endekslerinin Devlet İstatistik Enstitüsünden sorularak, 45.000,00 TL’nin dava tarihi itibariyle çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında ve gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli, bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir. Mahkemece anılan hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
1.Gerekçe bölümünde yer alan (3.1.) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin tüm; davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,
2.(3.2.) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, Yargıtay duruşma vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.09.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Davacı, şahsi hakka dayanmak suretiyle, vekil tayin ettiği davalı ...’in gönderdiği para ile taşınmaz aldığı halde, bu taşınmazı iade etmediği gibi, eşi olan ... üzerine tescilini sağlaması sebebiyle, dava konusu parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde tespit edilecek alacak ile tazminatların davalılardan tahsilini istemiştir.
Mahkemece verilen ilk kararın, Yüksek Yargıtay tarafından bozulması sonrası, mahkemece işbu temyize konu yeni karar tesis edilmekle, Dairemiz tarafından yapılan inceleme sonucu, sayın çoğunluk yukarıda belirtildiği şekilde kararın bozulmasına karar vermiş bulunmakla karşı oyumuz aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 09/06/2020 tarihli bozma ilamı ile, tapu iptal ve tescil talebinin reddi ancak varsa alacak (tazminat) isteğinin değerlendirilmesi talep edilmiş, bozma ilamına uyulmakla, ilk derece mahkemesi davacı tarafından başta ödenmiş olan bedelin, davalılardan tahsiline karar vermiştir.
Sayın çoğunluk, bu şekildeki iadenin TMK 2/2 maddesine aykırılık teşkil ettiğini açıklayarak, ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesi gereğince belirlenmesi ve karar altına alınmasını kabul etmektedir.
Öncelikle davacının dilekçesinin açık olmadığı, gösterilen 10.000 TL bedelin hangi kalemlere ilişkin olduğu açıklanmadığı gibi, manevi zarara ilişkin talep hakkı saklı tutulduğu halde, sanki bu talep varmış gibi davranılması hatalıdır. Mahkemece öncelikle davacının taleplerinin ayrıntılı olarak açıklattırmasının yapılması usul gereği olduğu halde bu husus atlanmıştır.
Ayrıca davacının bozma sonrası açıklamaları olmuş ise de, net olarak hangi kalemler için hangi miktarları istediği hususu açıklanmamış, buna yönelik harç da yatırılmadığı açıktır.
Dava dilekçesi incelendiğinde alacak yönünden, belirsiz alacak davası nitelendirmesi yapılmadığı gibi, davacının usulünce düzenlenmiş bir ıslah dilekçeside bulunmamaktadır.
HMK. 176 vd. maddelerine göre usulünce yapılmış bir ıslahın bulunmaması karşısında, sayın çoğunluğun denkleştirici adalet kuralına göre araştırma yapılması isteğinin hukuki dayanağı bulunmadığı gibi, ortada belirsiz alacak davası da bulunmadığı için, bozma ilamının, davanın geldiği bu aşama itibariyle bir anlamı bulunmamaktadır.
Neticeten bozma gerekçesinin, olayımıza ve sürece uygun gelmemesi, davacı tarafından ödenen bedelin, bu şartlarda artırılmasının mümkün bulunmaması karşısında, ilk derece mahkemesi kararının onanması görüşünde bulunduğum için sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.