Esas No: 2021/1648
Karar No: 2022/5945
Karar Tarihi: 17.10.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/1648 Esas 2022/5945 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/1648 E. , 2022/5945 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Bartın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 09/06/2016 gününde verilen dilekçe ile ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 05/03/2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından talep edilmiştir. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine dair verilen kararın Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekte, tayin olunan 04/10/2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekilleri Av. ... ve Av. ... ... ile karşı taraftan davacı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
1.DAVA
1.1. Muris ...’in 08.08.2015 tarihinde vefat ettiğini, davacı ve murisin uzun yıllar birlikte yaşadıklarını ve davacının murisin tüm bakım ve tedavilerini üstlendiğini, refakatçiliğini yaptığını, murisin ise Bartın 3. Noterliği 14.11.2012 tarih ve 09717 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile dava konusu Bartın, Merkez, Akağaç Köyü, 25 parsel sayılı taşınmazı davacıya devrettiğini, sözleşme tarihinden sonra da ölümüne kadar davacının murisin tüm bakımını üstlendiğini, hastanede ve evde bakarak sözleşme şartlarını yerine getirdiğini, açıklanan nedenlerle dava konusu taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
2.CEVAP
2.1.Davalı ... vekili, davacının dava konusu sözleşmenin yapılmasından sonra Ankara’da, murisin ise Bartın’da yaşadığını, davacı ve muris ayrı şehirlerde yaşadığından davacının murise bakmasının mümkün bulunmadığını, murisin ailesi ile arasının iyi olmaması nedeniyle davalıların murisin hastalığından haberdar olmadıklarını, haberlerinin olması halinde bakımını üstleneceklerinden bahisle davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
2.2. İkinci cevap dilekçesinde, davacının ileri sürdüğü sözleşmeyi her ne kadar muris imzalamış ise de sözleşmedeki imzanın zoraki imzalatıldığını, sözleşmedeki şartların yerine getirilmediğini ileri sürmüştür.
3. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
3.1. İlk derece mahkemesi, davacı ile davalılar murisinin fiili olarak birliktelik yaşadığı, tarafların Ankara'da müşterek hane sahibi olduğu ve birlikte yaşadıkları, murisin hastalığında da davacı ile birlikte olduğu, murisin davacıya dava konusu taşınmazı ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile devir ettiği, dinlenen tanık beyanlarından davacının sözleşmeden ... bakım borcunu yerine getirdiği, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket ettiği ve ölünceye kadar bakma akdi şartlarının yerine getirildiği anlaşıldığı, ayrıca davalılar tarafından ihtaratlı yasal süreye rağmen süresinde tanık listesi sunulmadığından ve süresi içerisinde sunulmayan tanık listesine davacı tarafından da tanık dinletilmesine muvafakati bulunmadığından davalı tanıkları dinlenilmediği, her ne kadar taşınmaz başında yapılan keşifte mahalli bilirkişi dinlenmiş ise de taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu ve ispat yükünün taraflara ait olduğu davalarda mahalli bilirkişi beyanlarına itibar edilemeyeceğinden mahalli bilirkişi beyanlarına itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir.
4. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
4.1.İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
4.2. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi, her ne kadar davalılar vekilince tanıklarının usule aykırı olarak dinlenmediği iddia edilmiş ise de; davaya cevap veren davalılardan sadece ...'ın tanık deliline delil olarak dayanması ve 6100 s. HMK'nun 140/5., 194/2., 240/2. ve 243/1. maddeleri gereğince işbu davalının tanıklarının ilk derece mahkemesince dinlenmemesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşıldığından, yine bir an için davalı ...'ın tanıklarının dinlenmesi gerektiği düşünülse dahi 6100 s. HMK'nun 30. maddesi gereğince işbu davalının cevap dilekçesinde sadece davacının bakım borcunu yerine getirmediği savunmasında bulunulması, işbu davalı tarafınca yine ölünceye kadar bakım sözleşmesinin muvazaalı olarak yapıldığı savunulmasında da bulunulmadığından ve davalının tanıklarının dinlenmesinin de davaya katkısı olmayacağı, davalılar vekilince yine istinaf dilekçesinde ilk derece mahkemesinde yasal süresi içerinde sunulmayan iddialar, savunmalar sunulmuş ve de yeni delillere dayanılmış ise de; 6100 s. HMK'nun 357/1. maddesi gereği gereğince davalılar vekilinin işbu istinaf sebeplerine Dairemizce yasa gereği itibar edilmediği, davacının davasının kabulüne karar verilmiş olmasında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla davalılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 s. HMK'nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
5. TEMYİZ
5.1.Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını süresi içinde davalar vekili temyiz etmiştir.
5.2.Temyiz Nedenleri
5.2.1.Davalılar vekili temyiz dilekçesinde; davacı tarafın davasını 492.818 TL üzerinden ıslah ettiğini, mahkemenin ise 308.011,25 TL üzerinden karar vermiş olmasından dolayı davanın tümünün değil kısmen kabulüne karar verilerek, davalılar lehine vekalet ücreti verilmesi gerektiğini,
5.2.2. Bölge Adliye Mahkemesince sadece davalılardan ...’ın tanık deliline dayandığı belirtilse de 2. cevap dilekçesinin tüm davalılar adına verilerek tanık deliline dayanıldığı ve celse sırasında tanıklarının hazır edilmiş olunmasına rağmen dinlenilmediğini, yargılama sırasında itiraz ettikleri halde davacının birden fazla tanığının dinlenilmesinden vazgeçildiğini,
5.2.3. Dava konusu taşınmazda aile konutu şerhi olduğu için taşınmaz hakkında açılan ölünceye kadar bakım sözleşmesi düzenlenemeyeceğini, TMK 194’e aykırı yapılan sözleşmenin geçersiz olduğunu,
5.2.4. Murise 2014 tarihinde kanser teşhisi konduğunu ve murisin 2015’te vefat ettiğini, sözleşmenin ise 2012’de yapılması karşısında sözleşmenin yapıldığı tarihte murisin bakım ihtiyacı olmadığından dava konusu sözleşmenin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını ve muvazaa iddiası kamu düzenini ilgilendirdiğinden resen inceleme yapılması gerektiğini, kaldı ki keşif sırasında dinlenen tanıklar da davacının murise bakmadığını beyan ettiklerini,
5.2.5. Davacı tanıklarından ...’ın aynı zamanda sözleşme tanığı olduğunu, tanığa sözleşmenin hangi koşullarda yapıldığı, imzanın kendi imzası olup olmadığının sorulmaığı, aksine tanık sözleşmedeki imzanın kendisine ait olup olmadığını hatırlamaığını beyan ettiğini, bu durumun sözleşmenin sakat olduğuna işaret ettiğini ileri sürerek hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
6. YARGITAY KARARI
6.1. Uyuşmazlık ve hukuki nitelendirme:
6.1.2. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; ölünceye kadar bakım sözlemesine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
6.2. Hukuki sebep
6.2.1. Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflara hak ve borçlar yükleyen sözleşmelerden olup, bakım borcuna karşılık bir taşınmazın devri kararlaştırıldığında, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları mülkiyeti geçirme borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir.
6.2.2. Bakım borçlusunun bakıp gözetme yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp konut temini, besleme-giydirme, hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflarına kişisel hak sağladığı için tapu iptali ve tescil davasını, bakım borçlusu ya da onun külli halefleri bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açabilirler.
6.2.3. Kuşkusuz, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin muvazaalı olarak yapıldığı her zaman ileri sürülebilir. Kısaca ifade etmek gerekirse, muvazaa irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılıktır. Böyle bir savunma ileri sürülmüşse, mahkemece dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarının Türk Borçlar Kanununun 19. maddesi hükmünden yararlanarak açıklığa kavuşturulması gerekir. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur.
6.2.4. Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek temlik etmektedir.
6.2.5. Hemen belirtilmelidir ki; burada bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
6.2.6. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, ... ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davacıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
6.2.7. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun, 240. maddesinde tanık listesi sunulması hususundan, 243. maddesinde ise, tanık listesi için kesin süre verilmesi hususundan bahsedilmekle birlikte, tanık listesi sunulması için kesin sürenin hangi aşamada verileceğine ilişkin, kanunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, aynı Kanun'un 140/1. ve 320/2. maddelerinde, ön inceleme aşamasında tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların tek tek tespit edilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Bu halde, tanık deliline dayanmış ve fakat tanık listesi sunmamış tarafa, tanık listesi sunması için kesin sürenin ön inceleme sonunda verilmesi gereklidir.
6.2.8. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 243. maddesinde “(1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurulursa tanıklar dinlenir.
(2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir.
(3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.”
6.3. Temyiz nedenlerinin değerlendirilmesi
6.3.1.Somut olaya gelince; ilk derece mahkemesince 02.12.2016 tarihli duruşmada öninceleme yapılmış, 2 Nolu ara karar gereğince HMK 140/5. maddesi gereğince taraflara henüz sunulmayan ve sunulacak delillerin veya başka yerden getirilecek delillerin getirilmesi amacıyla kesin süre verilmiştir.
6.3.2. Mahkemece taraflara HMK 240. maddesi hükmüne göre bir süre verilmiş değildir. HMK 140/5. maddesi tanık listesi verilmesine ilişkin değildir. Bunun yanında davalı takip eden duruşma gününden önce 22.02.2017 tarihinde tanık listesi sunmuş, duruşma günü tanıklarını hazır etmiş, mahkemece tanıkların dinlenilmesine yönelik ara karar verilmediğinden bahisle tanık dinletilmesi isteminin şu aşamada reddine karar verilmiştir.
6.3.3.Davalı cevap dilekçesinde tanık deliline dayanmıştır. İlk derece mahkemesince usulüne uygun olarak tanıklar davet edilmediği gibi davalı tarafın yargılamayı uzatacak bir davranışı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin 30.11.2018 tarihli duruşmada davalı tarafın tanık dinletilmesi talebinin reddedilmesi doğru değildir.
6.3.4. Öte yandan, davalılar vekili tarafından verilen istinaf dilekçesinde; dava konusu ölünceye kadar bakım sözleşmesinin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak düzenlendiği ileri sürülmüştür. Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesinde yasal süresi içerisinde iddia edilmeyen hususlara yönelik itirazların dinlenilemeyeceğine karar verilmiş ise de bu karara katılmak mümkün değildir. Nitekim muvazaa iddiası kötüniyete dayanması nedeniyle, bu iddia yargılamanın her aşamasında ileri sürebileceği gibi HMK 141. maddesindeki iddia ve savunmayı genişletme yasağına tabi değildir.
6.3.5. Bu bakımdan davalılar, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin muvaazalı yapıldığını iddia ettiklerinden; mahkemece tarafların gerçek iradelerinin açıklığa kavuşturulması bakımından, sözleşme tarihindeki murisin elinde bulunan malvarlığının tespit edilecek miktarı ile temlik edilen malın bütün mamelekine oranı dikkate alınarak ölünceye kadar bakım sözleşmesine konu edilen taşınmazların makul olarak değerlendirilebilecek miktarı aşıp aşmadığının 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kararı uyarınca, muris muvazaası ilkelerine uygun olarak yeterli araştırma ve inceleme yapılıp, toplanan ve toplanacak olan deliller ile birlikte, dinlenen taraf tanıklarının beyanları değerlendirilerek, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin terekeden mal kaçırma amaçlı değil, gerçekten murisin bakımını sağlamak amacıyla düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılması gerekir.
6.3.6. Bölge Adliye Mahkemesince, değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; HMK 373/1. maddesi gereğince temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, peşin alınan harcın ilgiliye iadesine, Yargıtay duruşma vekalet ücreti 8.400,00 TL davacıdan alınarak davalılara verilmesine karardan bir örneğin Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine, dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, 17.10.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.