Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/531 Esas 2018/1114 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/531
Karar No: 2018/1114
Karar Tarihi: 23.05.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/531 Esas 2018/1114 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/531 E.  ,  2018/1114 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kocaeli 6. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.12.2013 gün ve 2012/260 E. 2013/479 K. sayılı karar davacı ... vekili ve davalı ... tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 11.03.2014 gün ve 2014/2779 E. 2014/5511 K. sayılı kararı ile;
    “…Mahkemece, 10. maddeye dayalı istem hakkında her hangi bir değerlendirme yapılmaksızın, davalıların toplam %80 kusur oranı dikkate alınarak, 506 Sayılı Yasanın 26. maddesi kapsamında istek gibi davanın kabulüne dair tesis edilen önceki hüküm her iki davalının temyizi üzerine Dairemizin 07.02.2012 Tarih 17628/1595 Sayılı İlamı ile; “...Dosya içeriğinden, zararlandırıcı sigorta olayının 04.08.2002 tarihinde davalı ...’nın oturduğu eve doğalgaz tesisatının yapılması sırasında meydana geldiği, sigortalı Mustafa Balcı tarafından camdan sarkıtılan kabloya, diğer davalı ... tarafından bağlanan 5,5 metre uzunluğundaki metal borunun Mustafa tarafından yukarıya çekilmesi sırasında söz konusu borunun yakından geçen elektrik hattına temas etmesi sonucu Mustafa’nın yaralanıp daha sonra da vefat etmesi biçiminde gerçekleştiği, gerek ölen sigortalının gerekse davalı ...’nın doğalgaz tesisatçısı olup dava dışı işveren ... Isı Bakım Onarım Tes.İnş.Nak.Tic.Lti.Şti. sigortalısı oldukları yönünde sigorta müfettiş raporunda tespit yapılmış ise de aynı raporda kazaya konu işin alınmasından anılan işverenin haberinin olmadığı yönünde değerlendirmede bulunulduğu, ölen sigortalıya ilişkin olarak ... Limitet Şirketi tarafından düzenlenmiş 20.07.2002 başlangıç tarihli ve 19.07.2002 intikal tarihli işe giriş bildirgesi mevcut ise de özlük dosyası mevcut olmadığından kaza tarihi itibariyle iş akdinin devam edip etmediği yönünde her hangi bir bilginin bulunmadığı, diğer taraftan 22.11.2002 tarihli sigorta müfettişi raporunda kazaya konu işin özel iş niteliğinde olup işveren limitet şirketin bilgisi dışında gerçekleştiği belirtilerek ev sahibi davalı ...’nın işveren olarak kabul edilip hakkında 506 Sayılı Yasanın 26/1. maddesinin, İsa hakkında ise anılan yasanın 26/2. maddesinin uygulanması gerektiği belirtilerek, kazaya konu doğalgaz tesisat yapım işinin 04.08.2002 tarihi itibariyle davalı ... adına kapsama alınmasının önerildiği, mahkemece alınan ve hükme dayanak kılınan 15.08.2009 tarihli kusur raporunda ise sigorta müfettişi tarafından yapılan değerlendirmenin aksine olarak, davalı ...’ya işveren sıfatıyla %50, davalı ...’ya %30, ölen sigortalıya %20 kusur izafe edildiği, anılan raporda; kazaya konu işin, İsa tarafından Hakkı’dan götürü olarak alındığı, dolayısıyla, davalı ...’nın, işveren davalı ...’nın ise, tesisat inşaatından sorumlu kişi durumunda olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
    Somut olayda; öncelikle, işverenlik sıfatının ... Limitet Şirketine mi, yoksa, sigorta müfettiş raporunda belirtildiği üzere, davalı ...’ya mı, aksi halde, hükme dayanak kılınan bilirkişi raporunda söz konusu edildiği üzere davalı ...’ya mı ait olduğu hususları yöntemince araştırılıp belirlenmeli, davalı ... ve Hakkı’nın işverenlik sıfatlarının bulunmadığının anlaşılması halinde, 506 sayılı Yasanın 26/2. maddesi kapsamında sorumluluk durumlarının irdelenmesini sağlayacak şekilde ayrıca dava dışı ... Limitet Şirketi ile gerek ölen sigortalı gerekse davalılar arasındaki ilişkinin hukuki niteliği ve zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde anılan şirketin etkisi değerlendirilerek işçi sağlığı ve iş güvenliği ile işkolunda uzman bilirkişi heyetinden kusur oran ve aidiyeti yönünden yeniden kusur raporu alınmalı, denetlendikten ve varsa çelişkiler giderildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmelidir. Diğer taraftan, Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmüne göre; hukuk hâkimi kusur olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi kusurun takdiri ve zararının miktarını tayin hususunda da ceza mahkemesi kararı ile bağlı değildir. Ancak, kesinleşen ceza mahkemesi ilamında saptanmış olan maddi olguların hukuk hâkimini de bağlayacağı tartışmasızdır. Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/574 Esas 2009/97 Karar Sayılı dosyasının Yargıtay tarafından zamanaşımı nedeniyle düşülmesine karar verildiği anlaşılıyor ise de bu durumun davalı ... bakımından sonuç doğurduğu, aynı davada yargılanan davalı ... yönünden verilen mahkûmiyet kararının ise bozma öncesi ve temyiz edilmeksizin kesinleştiğinin kusur oran ve aidiyetinin dağılımında bilirkişilerce göz önünde tutulması gerekir. Kabule göre de, talep ve hükmedilen miktarın, davalıların toplam %80 kusuruna karşılık gelen 26.066,25 TL ilk peşin değerli gelir tutarı içinde kalması ve mahkemenin de bu hususu gerekçede ifade etmesi karşısında, %10 istem karşılığı 3.258,28 TL ilk peşin değerli gelir yerine, 3.943,61 TL’nin hüküm altına alınmış olması bozma nedeni sayılmamıştır...” gerekçesiyle bozulmuştur.
    Bozma sonrası celp edilen sicil dosyalarına ve dava dışı ... Isı Bakım Onarım Tes. İnş. Nak. Tic. Ltd. Şti’ye ait çalışma belgelerine göre, ölen sigortalının 20.07.2002 giriş-04.08.2002 çıkış şeklinde, davalı ...’nın ise 15.05.2002 tarihli girişe göre 120 gün çalışma bildiriminin bulunduğu, davalı Kurum tarafından sunulan 12.11.2012 tarihli beyan dilekçesinde; yukarıda adı geçen şirketin işverenlik sıfatının bulunmadığının ve bu hususun müfettiş raporuyla sabit olduğunun belirtildiği, bozma sonrası alınan 14.02.2013 tarihli kusur raporunda, bozma öncesi hükme dayanak kılınan 15.08.2009 tarihli kusur raporundaki sorumluluk sıfatları ve oranlarının aynen teyit edildiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, bozma üzerine yürütülen yargılama sürecinde, davacı Kurum tarafından Kocaeli 1. İş Mahkemesinin 2013/182 Esasında açılan ek dava ile bakiye gelir ve masrafın 506 Sayılı Yasanın 10 ve 26. maddeleri uyarınca tahsilinin talep edildiği, anılan mahkemece söz konusu ek davanın eldeki dava ile birleştirilmesine karar verildiği, ancak mahkemece birleşen ek davaya ilişkin olarak her hangi bir hüküm tesis edilmediği görülmektedir.
    Mahkemece, bozmaya uyulduğuna göre, bozma gerekçelerine uygun yargılama yapılması ve karar verilmesi zorunluluğu doğar. Uyuşmazlık, ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde değerlendirildiğinde; aracının, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişi olduğu hususu, 506 sayılı Yasanın 87. maddesinin son fıkrası hükmünde açıkça belirtilmiştir. Bu tanıma göre; asıl işverenin taşeron ile birlikte müştereken sorumlu tutulabilmesi için; taşeronun bir işte veya bir işin bölüm ve eklentilerinde işverenden iş alması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırması, ayrıca o işte işi ihale eden asıl işverenin de sigortalı çalıştırması gerekir.
    Somut olayda; öncelikle, bozma ilamında belirtildiği üzere işverenlik sıfatının dava dışı limitet şirkete mi yoksa davalı ...’ya mı yada davalı ...’ya mı ait olduğu hususu yöntemince araştırılıp belirlenmeli, bu çerçevede, davalı ... ile davalı ... arasındaki ve anılan davalılarla da yukarıda adı geçen dava dışı şirket arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin istisna akdine mi yoksa taşeronluk ilişkisine mi dayalı olduğu hususu açıklığa kavuşturulmalı, bu bağlamda, dava dışı şirket yetkililerinin beyanlarına başvurulup ayrıca tesisata ilişkin proje ve ruhsat kayıtları ile bunların onay belgeleri araştırılıp bu yönde ilgililerin beyanları da saptanarak işverenlik sıfatının mevcut olup olmadığı ve mevcut ise kime ait bulunduğu tespit edilmeli, bu çerçevede iş kazasının varlığı ile rücu alacağının mevcut olup olmadığı hususları da değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmelidir. Diğer yandan, gerek asıl gerekse birleşen davanın 506 Sayılı Yasanın 10 ve 26. maddelerine dayalı olmasına ve bozma öncesi hükmün 506 Sayılı Yasanın 26. maddesine göre tesis edilip anılan hükmün davacı Kurum tarafından temyiz edilmemesi karşısında, 10. maddenin asıl dava mı yoksa ek dava yönünden mi değerlendirildiği hususu açıklanmaksızın davalı ...’nın işveren sıfatıyla 10. madde kapsamında sorumluluğuna hükmedilmesi, yine birleşen 2013/182 Esas Sayılı ek dava hakkında yazılı gerekçelerle bir hüküm tesis edilmemiş olması usul ve yasaya aykırı görülmüştür…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.

    TEMYİZ EDENLER :Davacı ... vekili ve davalı ...


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı SGK vekili asıl davada, Öz Güven Isı Bakım Onarım Tesisat İnşaat Nakliyat Ticaret Ltd. Şti. işyeri işçilerinden iken davalı ... ile birlikte ...’ya ait iş yerinde çalışan Mustafa Balcı’nın 05.08.2002 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu vefat ettiğini, kaza nedeniyle 43.949.334.579 (eski) TL Kurum zararının oluştuğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 4.394.933.457 (eski) TL’nin (... yönünden 10’uncu madde uygulanarak) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davacı SGK vekili birleşen davada, işverenden istenebilecek Kurum zararının 32.701,13 TL olacağını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.281,91 TL’nin (davalı işveren yönünde ise 32.701,13 TL’nin) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.
    Davalı ... kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece 24.12.2009 tarihinde verilen ilk kararda ...’nın %50, ...’nın ise %30 kusurlu oldukları, bu durumda davalı Kurumun isteyebileceği miktarın 29.676,14 TL olduğu, Kurumun istemi olan 4.394,93 TL’nin de bu miktar içinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Hükmün davalı ... vekili ve davalı ... tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 07.02.2012 tarihli ilk kararda “Somut olayda; öncelikle, işverenlik sıfatının ... Limitet Şirketine mi, yoksa, sigorta müfettiş raporunda belirtildiği üzere, davalı ...’ya mı, aksi hâlde, hükme dayanak kılınan bilirkişi raporunda söz konusu edildiği üzere davalı ...’ya mı ait olduğu hususları yöntemince araştırılıp belirlenmeli, davalı ... ve Hakkı’nın işverenlik sıfatlarının bulunmadığının anlaşılması hâlinde, 506 sayılı Yasanın 26/2. maddesi kapsamında sorumluluk durumlarının irdelenmesini sağlayacak şekilde ayrıca dava dışı ... Limitet Şirketi ile gerek ölen sigortalı gerekse davalılar arasındaki ilişkinin hukuki niteliği ve zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde anılan şirketin etkisi değerlendirilerek işçi sağlığı ve iş güvenliği ile iş kolunda uzman bilirkişi heyetinden kusur oran ve aidiyeti yönünden yeniden kusur raporu alınmalı, denetlendikten ve varsa çelişkiler giderildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmelidir. Diğer taraftan, Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmüne göre; hukuk hâkimi kusur olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi kusurun takdiri ve zararının miktarını tayin hususunda da ceza mahkemesi kararı ile bağlı değildir. Ancak, kesinleşen ceza mahkemesi ilamında saptanmış olan maddi olguların hukuk hâkimini de bağlayacağı tartışmasızdır. Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/574 Esas 2009/97 Karar Sayılı dosyasının Yargıtay tarafından zamanaşımı nedeniyle düşülmesine karar verildiği anlaşılıyor ise de bu durumun davalı ... bakımından sonuç doğurduğu, aynı davada yargılanan davalı ... yönünden verilen mahkûmiyet kararının ise bozma öncesi ve temyiz edilmeksizin kesinleştiğinin kusur oran ve aidiyetinin dağılımında bilirkişilerce göz önünde tutulması gerekir.” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
    Mahkemece 19.12.2013 tarihinde bozma kararına uyularak verilen ikinci kararda işveren olarak kabul edilen ..."nın Yargıtay uygulamalarına göre sorumluluğu kendi kusuru ve sigortasız çalıştırdığı işçi Mustafa Balcı"nın kusurunun yarısının toplamı olacağı, %50 kendi kusuru %10 ölen işçi kusurunun yarısı olmak üzere toplam %60 kusura denk geldiği, diğer davalı ...’nın ise %30 kusurlu olduğundan davalıların toplam kusur oranının %90 olduğu, kusur oranlarına göre Kurumun talep edebileceği zararın 33.383,75 TL olduğu, ancak taleple bağlı kalınarak hüküm kurulduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 4.394,93 TL nin gelirlerin onay, masraf ve ödemelerin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle birlikte davalılardan müştereken alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
    Davacı ... vekili ve davalı ...’nın temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece birleşen dava hakkında karar verilmemesi hususundaki bozma kararına uyulmasına, diğer taraftan dava dışı ... Ltd. Şti.’nin işverenlik sıfatının bulunmadığı, ..."nın müteveffa Mustafa Balcı"yı yanında çalıştıran işveren ev sahibi ..."nın ücret karşılığında işi ..."ya veren kişi, müteveffa Mustafa Balcı"nın ise çalışırken iş kazası geçirip vefat eden kişi olduğu hususunun tüm taraflarca kabul edildiği belirtilerek ve bir önceki kararda verilen gerekçeler de tekrar edilerek direnme kararı verilmiş, 32.701,13 TL nin gelirlerin onay, masraf ve ödemelerin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle birlikte davalılardan müştereken alınarak davacıya verilmesine hükmedilmiştir.
    Direnme kararı davacı ... vekili ve davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
    1-Somut olayda işverenlik sıfatının mevcut olup olmadığı, mevcut ise kime ait olduğu hususunda mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı,
    2-Kurum tarafından gerek asıl gerekse birleşen davalarda 506 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinin uygulanmasının talep edildiği, mahkemece 24.12.2009 tarihinde verilen ilk kararda 506 sayılı Kanunun 10’uncu maddesi uygulanmadan asıl davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmediği, Özel Daire bozma kararına uyularak verilen 19.12.2013 tarihli ikinci kararda mahkemece asıl dava hakkında 506 sayılı Kanunun 10’uncu maddesi uygulanarak hüküm kurulduğu göz önünde bulundurulduğunda 10’uncu maddenin asıl dava yönünden mi yoksa ek dava yönünden mi değerlendirildiğinin açıklanmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce Kurum tarafından asıl davada fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 4.394.933.457 (eski) TL’nin (... yönünden 506 sayılı Kanunun 10’uncu madde uygulanarak) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesinin talep edildiği, birleşen davada ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.281,91 TL’nin (davalı işveren yönünde ise 32.701,13 TL’nin) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesinin talep edildiği, mahkemece 19.12.2013 tarihli kararında birleşen dava hakkında herhangi bir karar verilmeden sadece asıl dava yönünden “…davanın kabulü ile 4.394,93 TL nin … davalılardan müştereken alınarak davacıya verilmesine…” karar verildiği, kararın davacı SGK vekili ve davalı ... tarafından temyizi üzerine Özel Dairece “…birleşen 2013/182 Esas Sayılı ek dava hakkında yazılı gerekçelerle bir hüküm tesis edilmemiş olması usul ve yasaya aykırı görülmüştür…” denilerek bozma nedenleri arasında birleşen dava hakkında karar verilmemesinin de sayıldığı, mahkemece birleşen dava hakkında karar verilmemesine yönelik bozma kararına uyulmasına, ancak diğer bozma nedenlerine direnilmesine karar verilerek asıl ve birleşen davanın kabulüne “…32.701,13 TL nin … davalılardan müştereken alınarak davacıya verilmesine…” karar verildiği göz önünde bulundurulduğunda, direnme kararının yeni hüküm niteliğin olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
    Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, herhangi bir yeni delil toplamadan, önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi).
    Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozma kararından esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozma kararında işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez (Hukuk Genel Kurulunun 06.05.2015 gün ve 2014/13-2172 E., 2015/1311 K. sayılı kararı).
    Somut olayda, mahkemece verilen ikinci kararda birleşen dava hakkında herhangi bir karar verilmediği, ancak Özel Daire bozma kararı sonrası birleşen dava hakkında da bir hüküm kurularak direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
    Şu hâlde "direnme" olarak verilen kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, mahkemenin daha önce üzerinde durmadığı birleşen dava hakkında karar vererek yeni bir hüküm kurduğu her türlü duraksamadan uzaktır. Hâl böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
    Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
    SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 23.05.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara