Esas No: 2020/1860
Karar No: 2021/2637
Karar Tarihi: 10.06.2021
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2020/1860 Esas 2021/2637 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :.. Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın esastan reddine yönelik verilen hüküm davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine ...Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 2019/86 esas, 2020/220 karar ve 26.02.2020 günlü kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından yasal süresi içinde temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında 02.10.2012 tarihinde “32 daireli apartman inşaatı ve dairelerin arsa paylı satışı konulu sözleşme” başlıklı sözleşme düzenlendiği uyuşmazlık konusu değildir. Sözleşme uyarınca davalı, sahibi olduğu 652 ada 5 parsel sayılı arsa üzerine 9 katlı 32 daireli asansörlü apartman binasını 30.04.2014 tarihine kadar yaparak KDV dahil 1.600.000,00 € bedelle davacıya satmayı yükümlenmiştir. Sözleşmenin madde 2 başlıklı kısmının 6 nolu bendinde “Yatırımcı söz konusu binanın veya içinde bulunan 32 daireden her birinin sahiplerinin, her zaman ve ücretsiz olarak, rekreasyon alanı olan, 7898 tapu kayıt nolu 652 ada 1 ve 6 parsellerden ibaret komşu arsadan yaya veya araçla geçisine müsaade eder. Bu 652 ada 1 ve 6 parsellerden ibaret komşu arsada aynı yatırımcı ...Tur. Tic. Ltd. Şti. Yekta Homes Apartman binasını inşa edecektir ve bu beyan 7898 tapu kaydına da işlenecektir.” hükmüne yer verilmiştir.
Davacı vekili davada, davacının sözleşme gereği tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen davalı tarafça az yukarıda yer verilen sözleşme hükmü gereğince davacı lehine geçit hakkının tapuya şerh edilmediğini, sözleşme gereğince 652 adada bulunan her iki parsel üzerine (5 parsel ve 1 ve 6 parselin tevhidiyle oluşan 7 parsel) birer blok inşa edildiğini, her iki binanın da tüm ortak alanları birlikte kullanılacak şekilde yapılmış olduğunu, ancak davacının binasının yanına inşa edilen A blok yönetimi tarafından alınan bir yönetim kurulu kararı ile her iki binanın arasında bir duvar örülerek davacının mülkünün sosyal alanları kullanmasının engellendiğini, davalı tarafından yapılan ve davacıya satılan binanın araya duvarın çekilmesiyle sosyal alanları kullanamaz duruma geldiğinden sosyal alanların ve ortak kullanım alanlarının bloğa kattığı değer oranında davacının gayrimenkullerinin değerinin düştüğünü ileri sürerek “Davacının gayrimenkullerindeki değer kaybının, satış yapamamasından ve sosyal alanları kullanamamasından dolayı uğradığı zararın ve mülklerinden elde edeceğindeki kira gelirlerindeki düşüşten kaynaklanan zararın” bilirkişi marifetiyle hesaplanarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince ‘Türk Medeni Kanunu’nun 748. maddesine göre geçit hakkının irtifak hakkı olarak tapu siciline tescil edilebileceği, geçit hakkının sözleşme tapuda resmi şekilde yapılmadığı için hükümsüz olduğu, tarafların sözleşme ile geçit hakkı kararlaştırmalarının mümkün olmadığından geçersiz sözleşmeye dayanılarak tazminat istenemeyeceği’ gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin karara yönelik istinaf kanun yolu başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir.
Yargılamada maddi vakıaları açıklamak taraflara, davanın hukuki nitelendirmesini ve uygulanacak yasa hükmünü belirlemek ise HMK’nın 33. maddesi ve 04.06.1958 gün ve 5/6 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca mahkemeye aittir. Buna göre hakim, bir davada sadece tarafların ileri sürdüğü maddi vakıalar ve talep sonuçları ile bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleri ile ve onların hukuki nitelendirmeleri ile sınırlı olmaksızın, kanunları resen uygulayarak iddia ve savunmadaki talepleri karara bağlamakla yükümlüdür. Tabi olacakları kurallar ile etki ve sonuçlarının belirlenmesi yönünden, taraflarca dile getirilen taleplerin hukuki nitelendirmesi büyük önem arz eder.
Bu doğrultuda, somut olay incelendiğinde, ilk derece mahkemesince taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz olduğu ve geçersiz sözleşmeye dayanılarak tazminat istenemeyeceği sonucuna varılmışsa da, dosya kapsamında toplanan delillerden taraflarca sözleşme edimlerinin yerine getirildiği, davalı tarafından yapımı üstlenilen inşaatın tamamlandığı, davacının da bedel ödeme borcunu yerine getirdiği, edimlerin büyük oranda yerine getirilmiş olması halinde sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde belirlenen iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağı açıktır. Bu safhada sözleşmenin geçersizliğine dayanılması, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup hukuk düzeninin bu davranışı korumayacağı ortadadır (15. Hukuk Dairesi, 14.04.2009 gün, 2008/1881 esas, 2009/2175 karar sayılı ilamı).
Bu durumda taraflarca edimleri büyük oranda yerine getirilen ve benimsenen sözleşmenin geçersizliğinin kabulü doğru olmamıştır. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle davaya konu olayın hukuki nitelendirilmesinin yapılması gerekmektedir.
Davada davalının davacıya yapıp teslim ettiği binanın, taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olarak yine davalı tarafından yapılan komşu binanın sosyal tesislerinden yararlanamaması nedeniyle oluşan davacı zararının tazmini talep edilmiş olup, bu durum nedeniyle doğduğu iddia olunan zarardan sorumluluğun hukuki niteliğinin eksik ifa olarak değerlendirilmesi gerekir.
Yasada özel hüküm bulunmamakla birlikte eser sözleşmelerinde işin eksik ifası, sözleşmeye aykırılık olarak nitelendirilmekte ve Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesi gereğince, borcun ifa edilmemesinin sonucu doğan zararın istenilebileceği kabul edilmektedir.
O halde, mahkemece davacının, davalının sözleşme uyarınca edimini yerine getirmemesi sebebiyle davalıya ait binanın sosyal tesislerinden yararlanamadığı ve bu nedenle zarara uğradığını ileri sürerek açtığı davanın eksik ifa iddiası olarak değerlendirilip, bu doğrultuda inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre davacı talepleri ile ilgili karar verilmesi gerekirken, davanın nitelendirilmesinde hataya düşülerek taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz kabul edilip yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi ve istinaf başvurusunun reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyize konu bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, 3.050,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay"daki duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, bozma kararı başvurunun esastan reddi kararına ilişkin olduğundan HMK’nın 373/1 maddesi gereğince bozma kararı doğrultusunda yeniden karar verilmek üzere dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ise bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 10.06.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.