Esas No: 2005/4-644
Karar No: 2005/701
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/4-644 Esas 2005/701 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : İstanbul As.7.Huk.Mah.
Günü : 28/4/2005
Sayısı : 57-112
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 7.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 18/3/2003 gün ve 1998/397-2003/95 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 15/6/2004 gün ve 15746-7861 sayılı ilamiyle;
(...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre maddi tazminat istemine ilişkin karar bölümüne yönelen temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Manevi tazminata ilişkin temyiz istemine gelince; dava, görsel yayın yoluyla kişilik hakkına saldırı nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem red edilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28.maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1.maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun içinde kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydan gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24. ve 25.maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen her şeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu edilen yayında davacı, davalı televizyonda 24.06.1997 tarihinde yayımlanan programın bir komplo sonucu hazırlandığını, çağrılması üzerine Samsun"a Hıristiyanlık dini hakkında bilgi vermek için gittiğini, gizli kamerayla görüntülerinin alındığı ve emniyetçe yakalanarak adli işlemler sonucu hakkında açılan kamu davasından beraat ettiğini açıklayarak manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Anayasamıza ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre herkes; düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ve ayrıca görüş ve fikirlerini açıklama ve anlatma (ifade) özgürlüğüne sahiptir. Bu itibarla davacının yayınlanan açıklama ve beyanlarında hukuka aykırılık bulunmadığı, davacının konuşmalarının ve görüntüsünün gizli kamera kullanılarak kaydedildiği ve televizyonda yayımlandığı kaset çözümünden ve dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bir kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntüsünün gizli kamera ile kayda alınması aynen telefon konuşmalarının yasadışı dinlenmesinde olduğu gibi onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşımaktadır. Bu kayıt ve görüntülerinin televizyon yoluyla kamuoyuna yansıtılması ve televizyon programında “yobaz faaliyetler, gizli faaliyet, din tüccarı” nitelendirmelerinin yapılması, kişilik hakkına yapılmış İkinci bir saldırı niteliğindedir.
Açıklanan bu yönler gözetilerek takdir olunacak manevi tazminatla davalıların sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken mahkemece davanın reddedilmesi bozmayı gerektirmiştir...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
A-DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacı D... R... B... vekili, davacının Avusturalya’da çıkan bir derginin Türkiye temsilciliğini yaptığını, gazeteci olduğunu, 24 Haziran 1997 günü Show TV’de yayınlanan, H... K... tarafından yapılan “son çare” programında, gizli olarak Hıristiyanlık dinini yaymaya çalışan bir din tüccarı olarak lanse edildiğini; Allah’a ve İslamiyet Dinine hakaret suçundan yargılandığını ve beraat ettiğini, maddi ve manevi kayıplara uğradığını ileri sürerek kişilik haklarına saldırı nedeniyle 500.000.000 TL. maddi, 1.000.000.000 TL. manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
B-DAVALININ SAVUNMASININ ÖZETİ : Davalı Aks Televizyon Reklamcılık ve Filmcilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili cevap dilekçesiyle, konu seçiminin H... K... ve ekibine ait olduğunu, davalı şirketin sadece üstlendiği programın gösterim hakkını elde ettiğinden sözleşmede belirlenen ücreti ödeme yükümlülüğünde olduğunu, bu nedenle davada taraf olamayacağını, pasif husumet yönetilemeyeceğini; programın yapılmasında kamu yararı bulunduğunu, olayın güncel olduğunu, konu ile ifade arasında düşüncel bağlılığın tam olarak gerçekleştiğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş tazminatı cezaya dönüştürücü ve haksız zenginleşmeye neden olacak nitelikte bulunduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı H... S... cevap dilekçesiyle, programın özünde davacıyı zorda bırakma küçük düşürme kastı bulunmadığını, yayının tamamen haber alma amacına yönelik olduğunu, haberin yapılış tekniği olarak gizli çekim yapma özelliği bulunduğunu, davacının amacının varlığını ortaya çıkarmak için bazı gizli teknikler kullanılmasının doğal olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ : Yerel mahkemece, basın ilkelerine uygun yayın sebebiyle hukuka aykırılıkda bulunulmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ BOZMA VE DİRENME : Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
E-GEREKÇE : Dava, yayın yoluyla hukuka aykırılık nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, davacı yararına manevi tazminata hükmedilip, hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davacının bazı faaliyetleri nedeniyle Milli İstihbarat Teşkilatı’nca Türkiye’ye girişi yasaklanmıştır.
Ankara 9.İdare Mahkemesi’nce, davacının sınırdışı edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda “...Avusturalya uyruklu olup gazetecilik yapan davacının, Türkiye’de bölücü unsurlar ve Alevi kesimi ile ilgili bilgi derleme amaçlı temaslarda bulunduğu, Kürtçülük, şeriatçılık faaliyetleri gibi Lazlığın da Türkiye’yi bölebilecek unsurlar içerisinde yer aldığını belirttiğinin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığınca davalı İdareye bildirilmesi üzerine anılan işlemlerin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Gizli kamera ile yapılan bir çekim, sadece kişi ve kişilerin özel yaşamlarına ilişkin olursa yayınlanması kişilik haklarına bir saldırı olarak nitelendirilir.
Ancak somut olayda böyle bir durum söz konusu olmayıp kamuyu ilgilendiren bir çalışmanın yansıtılması için yapılmış bir çekim vardır. Bu nedenle davacının kişilik haklarına bir saldırıdan bahsedilemez.
Olay doğrudan kamuoyunu ilgilendirmektedir. Günceldir ve yayınlanmasında Kamu yararı bulunmaktadır. Özle biçim arasındaki denge korunmuştur. Davacının şahsına yönelik olarak, zarar verme kastı bulunmadığı da açıktır.
O halde, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 7/12/2005 gününde yapılan 2.görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.