Esas No: 2005/21-494
Karar No: 2005/581
Karar Tarihi: 12.10.2005
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/21-494 Esas 2005/581 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Muğla 1.Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Günü : 27.04.2005
Sayısı : 2005/128 E- 257 K.
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla 1.Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.07.2004 gün ve 2004/430 E. 639 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 28.12.2004 gün ve 2004/9530-12158 sayılı ilamı ile;
(...Dava konusu uyuşmazlık, davacının Mahkemece düzeltilen doğum tarihin Sosyal Sigorta Kurumunun yaşlılık aylığı bağlanması esnasında nazara alınıp alınmayacağına ilişkindir.
Yerel Mahkeme, davacının doğum tarihinin 14.12.1960 olarak tesbit edildiğine ilişkin kesinleşmiş Mahkeme kararı olduğundan bahisle davacının yaşlılık aylığı bağlama işleminde 14.12.1960 tarihi nazara alınarak yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tesbitine karar vermiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 120/2 maddesi, (Bağ-Kur Yasanının 66.maddesi) bazı kötü uygulamaları Önlemek amacı ile Özel bir düzenleme getirmiş ve belli sigorta kollarında, hangi doğum tarihinin esas alınacağını açıkça belirlemiştir. Gerçekten anılan Yasa"nın 120/2.maddesi (66.maddesi) çok açık olarak "malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında "sigortalıların ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri .... esas tutulur." Hükmünü içermektedir. Hiçbir yoruma yer vermeyecek şekilde yapılan bu düzenleme karşısında sigortaya ilk tescil tarihinden sonra yapılan yaş tashihinin yaşlılık aylığı bağlanmasında nazara alınamayacağı açıktır. Nitekim Bağ-Kur Yasası 66.madde Sosyal Sigortalar Yasasının 120/2.maddesi ve Emekli Sandığı Yasanında da anılan maddeye paralel Hükümler getirilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2002 gün ve 2002/21-761 22.12.2004 gün ve 2004/21-733 Esas sayılı kararı da bu yöndedir.
Bu özel düzenleme dışındaki kesinleşmiş bir yargı kararının uygulamalarda geçerliliğini koruyacağı tartışmasızdır.
Somut olayda, davacı, Sosyal Sigortalar Kurumuna ilk defa 01.07.1977 tarihinde tescil edilmiş, yaş tashihi kararı ise 14.07.1977 tarihinde verilmiştir. Bu durumda yukarıda belirlenen esaslar nazara alındığında, ilk tescil tarihinden sonra yapılan bu yaş tashihinin, sigorta işlemlerinde dikkate alınamayacağı tabiidir.
Mahkemece bu maddi olgular nazara alındığında, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmesi ve hüküm bozulmalıdır...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
A-Davacının İsteminin Özeti: Davacı, mahkeme ilamıyla 1960 olarak tashihine karar verilen doğum tarihinin, Sosyal Sigortalar Kurumu işlemlerine de esas alınmasını istemektedir.
B-Davalının Yanıtının Özeti: Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı vekili, 506 sayılı Kanunun 120. maddesi hükmüne dikkat çekerek, malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kollarında, ilk defa çalışmaya başlanılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas alınması gerektiğini savunmaktadır.
C-Yerel Mahkemenin Kararının Özeti: Yaş düzeltme işleminin bir hakkın kötüye kullanılması niteliği taşımadığı durumlarda kesinleşmiş mahkeme kararıyla düzeltilmiş yaş kaydının, asıl kayıt olarak kabulünün gerekeceği belirtilerek, istemin kabulüne karar verilmiştir.
D-Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme: Hüküm, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıya aynen alınan gerekçelerle bozulmuş, yerel mahkemece bu bozmaya karşı önceki gerekçeler tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.
E-Maddi Olay: Davacı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında ilk defa 1.7.1977 tarihinde çalışmaya başlamış olup, anılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihi 14.12.1963 dür. 9.6.1977 tarihinde açılıp, 14.7.1977 tarihinde sonuçlanan “yaş düzeltme” davasında, 1963 olan doğum tarihi, ay ve gün aynı kalmak kaydıyla 1960 olarak düzeltilmiştir. Düzeltilen bu tarihin bir kısım sigorta işlemlerine esas alınması gerektiği iddia edilmekte ise de Sosyal Sigortalar Kurumu, işlemlerine, ilk defa çalışmaya başlanılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihini esas almaktadır.
F-Gerekçe: Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 120.maddesi olup, uyuşmazlık; ilk kez sigortaya tabi bir işte çalışmaya başladıktan sonra mahkemece düzeltilen doğum tarihinin Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı’nca yaşlılık aylığı tahsis işlemlerinde dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Yasalarda yer alan yaşla ilgili düzenlemeler, yaşamın her alanında etkisini göstermekte, bir kısım hakların kazanılması, kullanılması ya da sona ermesinde dikkate alınmaktadır.
1587 sayılı Nüfus Kanununun16. maddesi uyarınca; “Her çocuğun doğum tutanağı doğum bildirisi yapılan nüfus dairelerince adlı ve soyadlı olarak tutulur.”
Anılan Kanunun 46. maddesi ile kayıt düzeltme kapsamında, yaş düzeltme davalarına olanak tanınmış olup, düzeltilen kayıtlar ilgili kütüğe geçirilmektedir.
Değişik yasalarda, yaşla ilgili, sınırlayıcı nitelikte düzenlemeler bulunmaktadır.
1111 sayılı Askerlik Kanununun, “yaşlarını değiştirenler” başlıklı 81.maddesinde kural olarak; “Askerlik çağına girdikten sonra yaşlarını değiştirenlerin yaşlarında yapılan değişikliğin askerliklerine tesiri yoktur...”
5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanununun 105. maddesi ile, yaş düzeltmesi için 18 yaş sınırını getirmiştir. Yaş düzeltmeleri 18 yaş doldurmadan yapılmışsa geçerli sayılacak, sonraki düzeltmeler anılan Yasa açısından dikkate alınmayacaktır. Bu düzenleme ile de yaş düzeltme kararlarına sınırlı bir geçerlilik tanındığı görülmektedir.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 66. maddesi hükmünde; “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının sigortalının bu Kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri... esas tutulur.” Madde, açıkça yaş düzeltmesinden söz etmese de, ilk defa çalışılmaya başlayan tarihteki nüfus kütüğünde yazılı kayıtların gözetileceğinin belirtilmiş olması karşısında benzer sonuca ulaşılmaktadır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 120/2. maddesinde de benzer bir düzenleme yer almaktadır. Bu hükme göre; “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.”
Bu noktada uyuşmazlık, yaş düzeltmeye ilişkin yargı kararları ile sosyal güvenlik yasalarında
oluşturulmuş olan sigortalılık statüsüne müdahale edilip edilmeyeceğidir.
Nüfus Kanununda kayıt düzeltme davalarından amaçlanan, tutulmakta olan sicilin, gerçek duruma uygunluğunun sağlanmasıdır.
5434 sayılı Kanuna göre ölçü 18 yaş, 1479 sayılı Kanuna göre ilk defa Bağ-Kur’a bağlı çalışma, 506 sayılı Kanuna göre ilk defa herhangi bir sosyal güvenlik kurumunda çalışmaya başlama ilkesinin sosyal güvenlik yasalarında düzenlenmiş olan bir kısım sigorta kollarında dikkate alınmasında ki amaç, sigortalı için belirtilen anlarda oluşan statükonun, eş deyişle, o anki mevcut durumun korunmasıdır.
120. maddeye, 24.6.2004 gün ve 5198 sayılı Kanunun 16. maddesi ile eklenen 3. fıkrada; “...ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmaz.” Hükmünün de bu düşünceyi amaçladığı görülmektedir.
Bu özel düzenlemelerin temelinde yer alan, statükonun korunmasına yönelik düşüncenin, kurumsal planlama ve aktüeryal dengelerin oluşturulmasında duyulan kaygılardan kaynaklandığının kabulü gerekir. Personel politikalarının önemli bir ayağını oluşturan emeklilik düzeninin, aktüeryal dengeler gözetilerek bilimsel verilere göre belirlenmesinde ve buna göre yasal düzenlemelerin yapılmasında sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği açısından amaçsal bir zorunluluk bulunmaktadır.
Yaş düzeltmeye ilişkin yargı kararlarının hukuksal olarak değer ve geçerliliğini korudukları kuşkusuzdur. Ne var ki, anılan yasa hükmü karşısında sadece maddede sayılı sigorta kollarında olmak üzere sonuç doğurmayacaktır. Aksinin kabulü ise, bu düzenlemelerle, yaş düzeltme davalarında kanuna karşı hilenin amaçlandığı, kişilerin yaş düzeltme konusunda kötü niyetli olduğu ve bu yönde delileri kararttıkları, dolayısıyla, yaş düzeltme istemli davaların yargılamalarında gerekli özenin, duyarlılığın gösterilmediği ve hukuksal denetimin Yüksek Mahkemece sağlanamadığı, kesinleşen yargı kararlarının doğruluğunun ve geçerliliğinin tartışmalı olduğunun kabulü sonucunu doğuracaktır ki, bu düşünce, ne yasama ne de yargı organlarınca temel alınamaz, savunulamaz.
Yasada yer alan ve ilk defa çalışmaya başlamakla oluşmuş olan statükonun sürekliliğini sağlamayı amaçlayan 120. madde hükmü karşısında, belirtilen nedenlerle, ilk defa çalışmaya başlandıktan sonra verilmiş yaş düzeltme kararları maddede belirtilen sigorta kollarında dikkate alınamayacaktır.
Yasama organının, yasal düzenlemelerle, dolaylı olarak yaş düzeltme kararlarına müdahale edemeyeceği yönündeki eleştirinin ise Anayasa Yargısınca, Anayasanın 150 vd. maddeleri kapsamında değerlendirilebileceğinden kuşku bulunmamaktadır. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi 18.1.2005 gün ve 2005/4 Esas, 2005/7 Karar sayılı kararı ile; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 120. maddesine 5198 sayılı Yasa ile eklenen üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırılık savıyla iptali istemine ilişkin bir başvuruyu, benzer görüşleri dikkate alarak, anılan düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığı saptamasıyla reddetmiştir.
Yerel Mahkemece, yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular gözetilerek bu yöndeki Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.10.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.