Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2018/3802 Esas 2021/4115 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/3802
Karar No: 2021/4115
Karar Tarihi: 16.06.2021

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2018/3802 Esas 2021/4115 Karar Sayılı İlamı

14. Hukuk Dairesi         2018/3802 E.  ,  2021/4115 K.

    "İçtihat Metni"




    MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

    Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 03.11.1998 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi (İcra ve İflas Kanunu m.121) talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 10.04.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Dava, İİK"nın 121"inci maddesi uyarınca alınan yetki belgesine dayalı olarak alacaklı tarafından açılan ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, davalı ..."nin davacıya olan borcundan dolayı İzmir 5. İcra Müdürlüğünün 1998/4672 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve takibin kesinleştiğini, borçlu murisinin malik olduğu 18 adet taşınmazdaki borçlu hissesine alacak nedeniyle haciz konulduğunu ve İzmir 4. İcra Tetkik Merciinden iş bu davayı açmak üzere yetki verildiğini belirterek dava konusu 18 adet taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesini istemiştir.
    Mahkemece, "HMK"nın 150/6. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına" karar verilmiştir.
    Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
    Borçlunun elbirliği halinde ortak olduğu taşınmazlarda borçlu ortağın alacaklısı icra hakimliğinden İcra ve İflas Kanununun 121. maddesine göre alacağı yetki belgesine dayanarak borçlunun ortağı olduğu taşınmaz için ortaklığın giderilmesi davası açabilir.
    Mahkemece paydaşlığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmesi halinde satışın nasıl yapılacağının ve satış bedelinin ne şekilde dağıtılacağının ve harcın taraflardan hangi oranlarda tahsil edileceğinin hüküm sonucunda gösterilmesi gerekir.

    1086 sayılı HUMK"nun 409. maddesinin, 1, 3, 5 ve 6. fıkralarında; "Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
    Yukarıdaki fıkralar hükmü gereğince dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurması üzerine yenilenebilir.
    İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.
    Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır" düzenlemesi yer almaktadır.
    Anılan madde kapsamında ilk defa işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava (bu) ilk yenilemeden sonra birden fazla takipsiz bırakılamaz. Bir diğer anlatımla 1086 sayılı HUMK"nun yürürlükte olduğu dönemde bir dava en fazla iki kez takipsiz bırakılabilir.
    6100 sayılı HMK"nın 320/4. maddesinde ise: "…(4) Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır." düzenlemesi yer almaktadır. Böylece yeni HMK ile basit yargılama usulüne tabi davalarda davanın müracaata bırakılması sayısını kısıtlayan bir düzenleme getirilmiştir.
    Sulh Hukuk Mahkemesinde açılarak görülen eldeki dava da, genel hükümler dahilinde basit yargılama usulüne tabidir.
    Somut olayda; ortaklığın giderilmesi davası mülga 1086 sayılı Kanun zamanında açıldığından 6100 sayılı HMK"nın 320/4. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağı üzerinde durulmalıdır.
    Bunun için de konuyla ilgili hukukun temel ilkelerinden yola çıkılarak bir değerlendirme yapılması uygun olacaktır.
    Dikkate alınması gereken ilk ilke hukuki güvenlik ilkesidir. Türk hukukunda belirli bir maddede düzenlenmemiş olmakla birlikte genel olarak Anayasa’nın tamamında egemen olan bir ilke olduğu söylenebilir. Nitekim hem öğretide hem de birçok yargı kararında hukuk devletinin unsurlarından birisi olarak da kabul görmektedir. Genel olarak hukuk kurallarında sık sık yapılan değişikliklerle hukuki istikrarı ortadan kaldıran kuralların getirilemeyeceğine ilişkindir. Geriye yürümezlik ilkesinin istisnası oluşturan hallerde, yani geriye yürüyen kuralların uygulanması sırasında kazanılmış haklara dokunulmamasını, böylece temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını amaçlamaktadır.
    Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olarak hem öğretide ve hem de yargı kararlarında özel hukuk ve kamu hukuku alanında kural olarak her Kanunun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanacağı kabul edilmektedir. İstisnai olarak ileride kazanılacağı umulan hakların, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kuralların ve yargılama hukukunu düzenleyen kanunların geçmişe etkili olması gerektiği belirtilmektedir. (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193–194; HGK 13.10.2004 T., 2004/10-528 E., 2004/533 K.)
    Ne var ki; geriye yürümezlik ilkesinin istisnalarının uygulanabilmesi için de hukukun bir diğer genel ilkesi olan kazanılmış haklara saygı ilkesine uyulması gerekmektedir.
    Kazanılmış hakkın tanımı, bu konudaki yargı kararlarına ve öğretideki açıklamalara göre "kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş hak" olarak belirtilebilir. 1086 sayılı HUMK’nun 578. maddesinde bu konuda açık bir düzenlemeye yer verilerek, kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydı ile bu Kanun hükümlerinin geriye yönelik uygulanabileceği açıkça belirtilmiş; 6100 sayılı HMK"nın 448. maddesinde de yeni kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydı ile derhal uygulanacağı öngörülmüştür.
    Somut olaya gelince; dava 03.11.1998 tarihinde, 1086 sayılı HUMK"nun yürürlükte olduğu dönemde açılmıştır. Mahkemece 27.12.2007 tarihli celsede davacı mazeretsiz olarak duruşmaya katılmadığından dosyanın HUMK 409. maddesi gereğince yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar verilmiş; davacı vekilinin 25.01.2008 tarihli yenileme talebi üzerine dosya yenilenerek yargılamaya devam edilmiştir. Bu kez 10.04.2012 tarihli celsede davacı taraf duruşmaya katılmadığından, dosyanın daha önce 1 kez işlemden kaldırıldığı gözetilerek HMK m.150/6 gereğince "Davanın Açılmamış Sayılmasına" karar verilmiştir. Dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği tarih olan 27.12.2007 tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK"nun 409. maddesine göre davacının bir defadan fazla dosyayı takipsiz bırakması halinde açılmamış sayılmasına karar verileceği konusunda kazanılmış hakkı bulunduğu, her ne kadar usul hükümlerinin derhal uygulanırlığı söz konusu ise de hukuka güven ilkesinin bir sonucu olarak davacının ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamayacağı kuralının 01.10.2011 tarihinden önce bir kez işlemden kaldırılmasına karar verilen dosyalar için 6100 sayılı HMK"nın yürürlük döneminde de uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir.
    Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı tarafın 10.04.2012 tarihli duruşmaya katılmamış olması nedeni ile HMK"nın 150. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken 6100 sayılı Yasanın 320/4. maddesi gereği davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın yatırana iadesine, 16.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.













    Hemen Ara