Esas No: 2018/4600
Karar No: 2021/4114
Karar Tarihi: 16.06.2021
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2018/4600 Esas 2021/4114 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Şile Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 23.06.2015 tarihinde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil, 2. kademede tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 17.01.2018 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince istinaf talebinin gerekçe değiştirilerek esastan reddine, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın hak düşürücü süre yönünden reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 79 ada 35 parsel sayılı taşınmazda bulunan 6 No"lu B bloktaki ve 1 No"lu C bloktaki iki adet dairenin davacı eşe ait olduğunu, iki dairenin satılarak bedeli ile Şile"de Ağva Şosesi 140 ada 7 parselde bulunan taşınmazın alınması için davacı eş ile davalı eşin sözlü olarak anlaştıklarını, aynı gün hem alım hem de satım işlemlerinin yapıldığını, davalı eşin alım satım işlemlerini bizzat hazırlattığını, tapuda yarı yarıya hazırlanan işleme davacının itiraz ettiğini ancak tapu memurunun ‘nasıl olsa evlisiniz evrakı bozdurmayın’ demesi üzerine işlemin bu şekilde gerçekleştiğini, oysa ki davacı eşin şahsi daireleri satıldığı için tapunun davacı adına yapılacağı hususunda anlaştıklarını, hatta kalan para ile davalının birkaç borcunun da kapatılmasını kararlaştırdıklarını, ancak davalının davacı ile yaptığı anlaşmaya aykırı şekilde taşınmazın yarısını kendi adına tescil ettirdiğini, davacının yeni evlendikleri için aralarında kırgınlık, dargınlık, güvensizlik olmaması için o an için işleme imza attığını, davalının alınan taşınmazda hiçbir katkısının bulunmadığını, davalının o tarihte gelir durumunun da dava konusu yerin yarısını almaya yeterli olmadığını, dava konusu taşınmazın tadilatının da davacıya ait C blok 10 nolu dairenin satılarak yapıldığını beyan ederek, dava konusu 140 ada 7 parselde kayıtlı davalı adına 1/2 payın iptali ile davacı adına tesciline, olmadığı takdirde davalı adına 1/2 payın keşifte belirlenecek değerinin faizi ile birlikte davacıya ödenmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava dilekçesinde beyan edilen davacıya ait taşınmazların sadece davacıya ait olmadığını, dolayısıyla taşınmazların satış bedelinin kardeşleri ile davacı arasında paylaşıldığını ve dava konusu taşınmazın alımında davacının 20.000-22.000TL katkısının olduğunu, dava konusu taşınmaza ödenen bedelin 40.000TL olduğunu, taşınmazın geri kalan kısmının davalı tarafından karşılandığını, taraflar evlendiklerinde davalının yaptığı işler sebebiyle hatırı sayılır bir gelirinin bulunduğunu, dava konusu taşınmazın tadilatında kullanılan 79 ada 35 parsel C blok 10 No"lu dairenin de davacı ile kardeşleri arasında pay edildikten sonra davacının payına düşen kısım ile katkıda bulunduğunu, tarafların karı-koca olmaları sebebiyle tapu iptali ve tescilin mümkün olmadığı gibi en yüksek banka mevduat faiz oranı talebinin de yasal dayanaktan yoksun olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince "Davacı Vekilinin İstinaf Başvuru Talebinin Gerekçe Değiştirilerek esastan reddine, Şile Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/01/2018 tarih ve 2015/168 Esas, 2018/3 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine" karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir.
İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “Delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “Tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “Delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olayın incelenmesine gelince; davacı kendisine ait 2 adet bağımsız bölümün satışıyla dava konusu 140 ada 7 parsel sayılı taşınmazın alındığını iddia ettiğinden davacı ile davalı arasında bir inanç ilişkisi oluştuğunu savunmaktadır. İlk derece mahkemesinin inanç sözleşmesine dayalı hukuki nitelemesi doğru olup davacının hataya düşürüldüğüne yönelik bir iddiası bulunmamaktadır. Öte yandan davacının TMK m 202 vd.’na göre mal rejiminin tasfiyesine dair bir talebi de yoktur. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, ilk derece mahkemesinin davacının inanç sözleşmesine dayalı ispat olunamayan tapu iptali ve tescil talebinin reddi ile tarafların iş bu dava tarihi itibariyle evli oldukları ve eşler arasında yasal mal rejiminin devam ettiği anlaşılmakla davacı vekilinin tazminat talebinin de reddine dair verdiği 17.01.2018 tarihli kararının kaldırılmasına ve hak düşürücü süre yönünden davanın reddine dair karar verilmesi doğru görülmediğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu gerekçe ile bozulması gerekmekteyse de ret kararı sonuç itibariyle usul ve kanuna uygun olduğundan Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi hükmünün gerekçesinin yukarıdaki şekilde DEĞİŞTİRİLEREK DÜZELTİLMİŞ bu gerekçe ile ONANMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE, kararın bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesi Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 16.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.