Esas No: 2005/4-28
Karar No: 2005/71
Karar Tarihi: 16.02.2005
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/4-28 Esas 2005/71 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Ankara Asliye 25.Hukuk Mahkemesi
Günü : 15.10.2003
Sayısı :2003/589 E- 975 K.
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 25.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.06.2001 gün ve 2001/95 E-396 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 21.01.2002 gün ve 2001/9557-2002/549 sayılı ilamı ile;
(...Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının, tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır .
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlere saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 24/a maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlere saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen her şeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu edilen yayında; hakkında olumsuz bilgi alınan bazı memurların pasif görevlere atandığı belirtilerek davacının da bu şekilde eski görev yerine döndüğü anlatılmıştır. Davacı kendi isteği ile eski görev yerine dönmüş olduğunu, yayındaki ifade şeklinin suçlayıcı ve aşağılayıcı olduğunu iddia ederek manevi tazminat istemektedir. Davacının asıl görev yeri Sivil Savunma Müsteşarlığı olduğu halde yakın bir tarihte geçici görevlendirme ile Başbakanlıkta çalışmaya başladığı ancak yayından önceki bir tarihte kendi isteğiyle tekrar eski görevine döndüğü anlaşılmaktadır. Davacının Başbakanlıkta görevinin bürokratik, ekonomik ve sosyal açıdan daha üst düzeyde bulunması karşısında kendi isteğiyle eski görevine dönmesi dikkat çekici bir durumdur. Aynı tarihlerde gündemde olan memurlarla ilgili kararname kapsamındaki atamaların güncelliği nedeniyle bunun haber olarak verilmesi görünürdeki gerçeğe uygundur. Haberin verilişinde kullanılan ifade şeklide anlatılmak istenen amaca uygundur. Bu nedenle de yayın hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde manevi tazminata hükmedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDENLER : 1-Davalılar U.Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. ve S... A... vekili
2-Davalı D. K. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okuduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
A-DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili;Müvekkilinin Sivil Savunma Müsteşarlığı’nda uzman olarak görev yaptığını, bundan önce de kamu sektöründe üst düzey yöneticilik yaparak başarılı hizmetler verdiğini; Marmara depremi sonrasında kurulan “Proje Uygulama Birimi”nde yürütülen çalışmalara katılmak üzere 1.6.2000 tarihinde Başbakanlık emrinde geçici olarak görevlendirildiğini, fakat Proje Uygulama Biriminin oluşumuna ilişkin çalışmaların tamamlanamaması nedeniyle müvekkilinin isteği doğrultusunda geçici görevi sona erdirilerek, Savunma Sanayii Müsteşarlığındaki aslî görevine iade edildiğini; Ancak, Star Gazetesinin 18 Eylül 2000 tarihli nüshasında, davacının asli görevine iade işleminin gerçek dışı iddia ve isnatlar ile çarpıtılarak haber yapıldığını; Gazetenin birinci ve onbeşinci sayfalarında “Sonbahar temizliği” ve “ 8 memur temize havale” başlıkları ile yayınlanan haberde, müvekkilinin Devlet aleyhine faaliyetde bulunduğu, hakkında olumsuz bilgi alındığı, Başbakanlıktan temizlenmesi gereken unsur olduğu ve irticai faaliyetlere karıştığı şeklindeki izlenimin kasıtlı olarak verildiğini; Yazıda seçilen cümlelerin, müvekkiline kasıtlı ve haksız saldırı niteliğinde bulunduğunu ileri sürerek, 10.000.000.000 TL. manevi tazminatın, 18.9.2000 yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesini istemiştir.
B-DAVALININ CEVABININ ÖZETİ:
Davalılar vekili; Dava konusu haberin doğru olup; Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiler doğrultusunda oluşturulduğunu; haber yazıda memur kararnamesinin Cumhurbaşkanlığı’nca iade edilmesi üzerine, Başbakanlıkta oluşturulan Değerlendirme Komisyonu’nun çalışmaları konusunda genel bir bilgi verildiğini;yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının kişilik haklarını zedeleyici beyan taşımadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel mahkeme; “Dava konusu haberin gerçeği yansıtmadığı, yazıda kullanılan sözlerin davacının kişiliğine ağır saldırı niteliğinde bulunduğu” gerekçesiyle, “davanın kısmen kabulüne,2.000.000.000 TL.manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline” karar vermiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ, BOZMA KARARI VE DİRENME:
Davalılar vekilince temyiz edilen karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel mahkeme “dava konusu yayının davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği ve basın özgürlüğü sınırları içerisinde değerlendirilemeyeceği” gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
E-MADDİ OLAY:
Dosya içeriğine göre, davacı O. H.’nun asıl görev yeri Savunma Sanayii Müsteşarlığı olup, 06.06.2000 tarihinde Başbakanlık emrinde geçici olarak görevlendirilmiş, dava konusu 18.09.2000 tarihli yayından önce kendi isteğiyle asli görevine dönmüştür.
Star Gazetesinin 18.09.2000 tarihli nüshasında “Sonbahar Temizliği” ve “8 Memur Temize Havale” başlığı altında yayınlanan haber yazıda; Başbakanlıkta oluşturulan Değerlendirme Komisyonu’nca 8 memurun sakıncalı bulunduğu, aktif görevden alınıp, pasif göreve atandıkları; hakkında olumsuz arşiv bilgisi ya da müfettiş raporu bulunan memurların eski kurumlarına iade edildiği; bu memurlar arasında irticaî faaliyette bulunanlar, 12 Eylül döneminde MHP davasında yargılanlar ve kendi isteğiyle eski kurumlarına dönenlerin de bulunduğu, belirtildikten sonra; Oğuz Hamşioğlu Başbakanlık Müsteşarlığında görevli iken, hakkında “olumsuz” bilgi alınması nedeniyle Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na “yollandığı” yazılmıştır.
F-GEREKÇE:
Özel Daire ile Yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; dava konusu 18.09.2000 tarihli yayının, hukuka uygunluk sınırları içinde kalıp kalmadığı, dolayısıyla davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, basın özgürlüğünün mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 28"nci maddesi uyarınca basın özgürdür. Kamuyu ilgilendiren konularda, okuyucuyu objektif ve gerçekleri yansıtarak aydınlatma, yöneticileri eleştirme, uyarma, kınama, gereğinde toplumun denetlenmesine aracı olma, özgür basının ödevidir.Basının yansız ve özgür olarak haber verme, eleştirme ve kamuoyunu aydınlatmaya ilişkin fonksiyonunu yerine getirebilmesi bazı ayrıcalıkları gerektirir. Ancak, ne basın özgürlüğü ne de bu özgürlüğün sonucu tanınan ayrıcalıklar sınırsız değildir. Tüm özgürlüklerde olduğu gibi, basın özgürlüğünün de kişi ve toplum yararı açısından sınırlanacağı tartışmasızdır.Kişinin onur ve saygınlığının korunmasına ilişkin Medeni Kanunun 24"üncü maddesi ile Borçlar Kanunu"nun 49"uncu maddesi, Anayasa"nın 28"nci maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün, özel hukuk alanında sınırlamasıdır.
Gerek öğretide ve gerekse uygulamada; Basının haber verme fonksiyonunu yerine getirirken kullanacağı bu hakların sınırı; gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları ile belirlenmiştir.Bu kurallardan birisine aykırı davranılmış ise haber verme hakkının kullanıldığından ve hukuka uygunluktan söz edilemez.
Bu bağlamda, az yukarıda sözü edilen “konu ile ifade arasında düşünsel bağ bulunması” gereğine ilişkin kural; haber gerçeği yansıtsa bile, kullanılacak dil ve ifadenin, yapılacak niteleme ve yorumun, haberin verilişinin gerektirdiği ve zorunlu kıldığı biçim ve ölçüde yapılmasını öngörür. Şayet haberin verilişinde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan beyan, tavsif ve değerlendirmelere gidilerek, haberin içeriği ile uygun düşmeyen tahrik edici, yalın bir okuyucu ya da toplumda husumet ve kuşku yaratıcı dil ve ifade kullanılacak olursa Borçlar Kanunu"nun 49/1"inci maddesinin "kişisel varlığa ağır saldırı", "ağır kusur" ve "hukuka aykırılık" unsurları teşekkül eder.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut durum değerlendirildiğinde; asli görev yeri Savunma Sanayii Müsteşarlığı olan davacının, Başbakanlık emrinde geçici olarak görevlendirildiği ve yayından önceki bir tarihte kendi isteğiyle eski görevine iade edildiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak; maddi olaya ilişkin yayınlanan yazı, gerek bütünüyle, gerekse, “Hakkında “olumsuz” bilgi alınan 8 memur sakıncalı bulundu. Bu 8 memur, aktif görevden alınıp pasif göreve atandı.... Komisyon, hakkında olumsuz arşiv bilgisi ya da müfettiş raporu bulunan memurları Başbakanlıktan uzaklaştırmaya başladı bile.... Bu memurlar arasında irticaî faaliyette bulunanlar, 12 Eylül döneminde MHP davasında yargılananlar... var. İşte dönen memurlar: O.H.:Başbakanlık Müsteşarlığı’nda görevliydi. Hakkında “olumsuz” bilgi alındı. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na yollandı” tarzındaki tefsir, tavsif ve değerlendirmelerin, davacıyı incitici, küçük düşürücü bir üslupla yazıldığı hususunda duraksama bulunmamaktadır. Yazıda, davacının eski görev yerine iade işlemi dile getirilirken; davacı, hakkında “olumsuz” bilgiler bulunan ve bu sebeple Başbakanlıktaki görevinden uzaklaştırılan bir kimse olarak tanıtılmak istenmiştir.
Bu bakımdan, yayında özle biçim arasındaki denge aşılmıştır. Amacı aşan, konu ile ifade arasında düşünsel bağ bulunmayan davaya konu haberin hukuka uygun sayılmasına olanak bulunmadığından;mahkemece davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olup, direnme kararı bu bakımdan yerindedir.
Ne var ki, hükmedilen tazminat miktarı Özel Daire’ce incelenmediğinden, bu yönün incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalılar vekilinin manevi tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 16.02.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.