Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/8-68 Esas 2005/66 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2005/8-68
Karar No: 2005/66

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/8-68 Esas 2005/66 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2005/8-68 E.  ,  2005/66 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesi

    Günü : 22.6.2004

    Sayısı : 368-489 

    Taraflar arasındaki “tapu iptal,tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.11.2003 gün ve 2002/652-2003/933 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 8.3.2004 gün ve 893-1512 sayılı ilamı ile;

    (...Davacı vekili, 211 ada 21 ve 22 nolu parsellerin tapu kayıtlarının kısmen iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.

    Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

    Mahkemece, HUMK.nun 163.maddesi gereğince verilen kesin süreye uyulmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    Dava, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kanunun 14.maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.

    Mahkemece, “Davacı tarafa 22/01/2003, 16/4/2003, 28/5/2003, 10/7/2003 ve 10/9/2003 tarihli yargılama oturumlarında keşfin yapılması için süre verildiğini, ancak davacı tarafın hiçbir ara kararını yerine getirmediğini, HUMK.nun 163.maddesi gereğince esasen gereksiz sayıda süre verildiğini, davacı tarafın tutumu ile davanın bitirilmesinin mümkün olmadığını, dava avukatla takip edilmekte olup, ikinci sürenin kesin süre olduğunu ve davacı tarafın kesin süreye rağmen ara kararı gereklerini yerine getirmediğini” belirtmek suretiyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin bu gerekçesine katılmak mümkün değildir. HUMK.nun 163.maddesi uyarınca; sözü edilen kesin sürenin hakkın düşümüne yol açabilmesi için, her şeyden önce verilen ara kararlarında hak ve yükümlülüklerin açıkça belirtilmiş olması ve usulüne, uygun verilmiş bir ara kararı olması koşuluna bağladır. Mahkemenin 22/01/2003, 05/03/2003, 16/4/2003, 28/5/2003 ve 10/9/2003 tarihli yargılama oturumlarında alınan ara kararları uyarınca, sırasıyla 26/2/2003, 9/4/2003, 15/5/2003, 23/6/2003 ve 22/10/2003 günlerinde keşif yapılması kararlaştırılmış ise de, tüm ara kararları tek tek incelendiğinde vasıta ücretinin tayin edilmediği, HUMK.nun 258 ve 259.maddeleri uyarınca tanıkların ne şekilde keşifte dinlenecekleri, nasıl çağrılacakları veya hazır bulundurulacakları konusunda bir açıklık bulunmadığı gibi tanıklar ve bilirkişiler için gerekli davetiye ve posta pulu konusunda da bir karar alınmamıştır. Öte yandan, sadece mahkeme heyetinin ücretinin alınacağı belirtilmiş olup, rakam da ara kararına yazılmamıştır.

    HUMK.nun 364/1.maddesinde; “Keşif iki taraf usulen davet edildikten sonra vicahlarında ve davete icabet etmedikleri halde gıyaplarında mahkeme veya tahkikat hakimi tarafından yapılır.” Denildiğine göre, taraflar gelmese dahi yokluklarında keşfin yapılacağı kanun açık hükmü gereğidir. Bu bakımdan keşif için verilecek bir ara kararının usulüne uygun olduğunun kabul edilebilmesi için, ara kararında; keşfin yapılacağı gün ve saat, bilirkişi için takdir edilecek ücret, vasıta ücreti, tanıkların ve bilirkişilerin ne şekilde çağrılıp dinlenecekleri konusunda gerekli açıklık, tanık ve bilirkişi başına alınacak davetiye adedi ve posta pulu miktarı tek tek ve kalemler halinde anlaşılabilecek biçimde hüküm altına alınmasına bağlıdır. Öte yandan, tanıklar ve bilirkişiler davetiye ile keşif yerine çağırılmak istendiği takdirde, keşif günüyle davetiyenin gidiş dönüş arasında uygun bir sürenin de olmasına özen gösterilmelidir. Ancak bu halde usulüne uygun bir ara kararından söz edilebilir. Bu bakımdan mahkemece keşif için verilen ara kararları ve dayandığı gerekçe HUMK.nun 163, 364, 258 ve 259.maddelerinin açık hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir.....)

    Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDEN :Davacı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    A-Davacının isteminin özeti: Davacı vekili, 20 parsel sayılı taşınmazın davacıya ait olduğunu, kadastro tespiti sırasında taşınmazın bir kısmının davalıya ait 21 parsel sayılı taşınmaza dahil edildiğini ileri sürmüş, davalı taşınmazında kalan kısmın tapusunun iptali ile davacıya ait 20 parsel sayılı taşınmazla birleştirilmesine, davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

    B-Davalının cevabının özeti:Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.

    C-Yerel mahkemenin kararının özeti: Yerel mahkemece, davacı tarafa keşif yaptırması için çeşitli tarihlerde süre verildiği, davacı tarafın hiçbir ara kararını yerine getirmediği, HUMK’nun 163 maddesi uyarınca ikinci sürenin kesin olduğu, davacı tarafın kesin süreye rağmen ara kararını yerine getirmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

    D-Temyiz evresi bozma ve direnme: Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkemece, HUMK’nun 163.maddesi hükmü gereğince yeniden süre verilemeyeceğinden, davacı taraf ara kararının gereğini yerine getirmediğinden direnme kararı verilmiştir.

    Gerekçe: Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin gerçekleşmesi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adlî işlemler sürelere bağlamıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanunî süreler, açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun 159.maddesinde belirtildiği üzere kanunun tayin ettiği süreler, hakim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşılık HUMK.nun 163.maddesine göre hakimin belirlediği süreler kural olarak kesin değildir. Hakim, tayin ettiği süreyi azaltıp çoğaltabileceği gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu durumda verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde karşı taraf yararına usulî kazanılmış hak doğar.İster kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine olanak yoktur. Böylelikle kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine neden olmaktadır.

    Bu durumda geciken adaletin, adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.

    Kesin süreye ilişkin ara kararı, her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanı sıra verilen süre yeterli, emredilen işler gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uymamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır.

    Diğer taraftan kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.

    Somut olayda davacı tarafa 22.1.2003 tarihli oturumda “...mahallinde 26.2.2003 günü saat 14’den itibaren keşif icrasına, fenni bilirkişi için 35.000.000 TL. ücret ile mahkeme heyeti yolluğunun davacı vekili tarafından yatırılmasına...” şeklinde süre verilmiş; 5.2.2003, 15.5.2003, 28.5.2003 tarihli oturumlarda önceki keşif ara kararının aynen yerine getirilmesine karar verilmiş, davacı taraf kesin süreye rağmen ara kararı gereklerini yerine getirmediğinden davanın reddi yönünde hüküm kurulmuştur.

    Ne var ki ara kararlarında yukarıda belirtilen hukuk kurallarına uyulmamış, taşıt ücreti tayin edilmemiş, tanıkların ve bilirkişilerin nasıl çağrılacakları, davetiye ve posta pulu konusunda açıkça bir karar alınmamıştır. Tanık ve bilirkişi ücreti, keşif gün ve saati, davetiye giderleri ve taşıt ücreti, mahkeme heyetinin ücreti gibi masrafları içermeyen ara kararının yerine getirilmemesi sonuçlarından davacı sorumlu tutulamayacağından, kesin süreye riayetsizlikten davanın reddi doğru değildir.

    Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararı yerindedir. Usul ve kanuna aykırı olan direnme kararı bozulmalıdır.

    SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 16.2.2005 gününde, oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara