Esas No: 2006/5-748
Karar No: 2006/756
Karar Tarihi: 29.11.2006
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/5-748 Esas 2006/756 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 12/09/2006
NUMARASI : 2006/169 E- 242 K.
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti-tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.10.2005 gün ve 2005/114-668 E.K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 08.06.2006 gün ve 3967-7003 sayılı ilamı ile; (...Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10.maddesine dayanan kamulaştırma konusu irtifak hakkı ve pilon yeri bedelinin tespiti ve bu hakkın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın ön şart yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiş, hüküm davacı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Yapılan incelemede; mahkemece işin esasına girilerek, davalılara usulüne uygun olarak davetiyelerin tebliğ edildiği, ilan ve keşif yapıldığı, bilirkişi raporunun alındığı ve belirlenen bedelin bankaya bloke edildiği anlaşılmıştır.
Bu nedenle yargılamaya devam olunarak işin esası hakkında hüküm kurulması gerekirken ön şart yokluğu sebebi ile davanın reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve direk yerlerinin mülkiyeti ile tel altında kalan sahanın irtifak hakkının tapuya tescili istemine ilişkindir.
Davacı idare, dava konusu 1051 parsel sayılı taşınmazın 289 m2 lik bölümünün mülkiyetinin, 1285,66 m2’lik bölümünün ise irtifak hakkının kamulaştırıldığını, parsele acilen el konulması gerektiğinden Kamulaştırma Kanununun 27.maddesine göre belirlenen bedelin tapu malikleri adına bankaya yatırıldığını ileri sürerek, kamulaştırma bedelinin tespiti ile bedeli karşılığında taşınmazın 289 m2’lik kısmının tapusunun iptali ile ifrazen ve 1285,66 m2’lik kısmının ise irtifak hakkının müvekkili kurum adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; duruşmaya gelen davalıları uzlaşmaya teşvik yönünde bir işlem yapılmadan işin esasına girilmiş, iki kez keşif yapılmış, birinci keşif sonrasında alınan bilirkişi raporunda kamulaştırma bedelinin 14.501 YTL. olduğu, ikinci keşif sonrasında alınan bilirkişi raporunda; kamulaştırma bedelinin 16.114 YTL. olduğu belirlenmiş, mahkemece 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 10.maddesinden hareketle kamulaştırma bedelinin 15.329,48 YTL. olduğu, acele el koyma ile ödenen meblağ çıktıktan sonra bakiye 7.607,74 YTL.’nin hak sahiplerine ödenmek üzere bankaya yatırılması için 28.06.2005 tarihli oturumda davacı idare vekiline süre verildiği, idarece bu paranın bankaya yatırılmasına rağmen mahkemece; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 8 ve 10.maddelerinde öngörülen pazarlığa davet koşulunun idarece yerine getirilmediği ve bunun bir dava şartı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece; Mahkemece işin esasına girilerek davalılara usulüne uygun olarak davetiyelerin tebliğ edildiği ilan ve keşif yapıldığı bilirkişi raporlarının alındığı ve belirlenen bedelin bankaya bloke edildiğinin anlaşılması karşısında davanın esası hakkında hüküm kurularak sonuçlandırılması gerektiği gerekçesi ile hüküm bozulmuş, mahkeme önceki kararında direnmiştir.
Uyuşmazlık; idarece dava açılmazdan önce 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 4650 sayılı Kanunla değişik 8.maddesine göre tapu maliklerine uzlaşma davetiyesi çıkarılmaması yada çıkarılmasına rağmen usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş olmasına rağmen, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılması, mahkemece taraflara davetiye çıkarılıp, usulünce taraf teşkili sağlanıp, keşif yapılıp, bilirkişi raporu alınıp, kamulaştırma bedelini belirlenmesinden sonra, bu aşamada dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilebilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda; 05.05.2001 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4650 sayılı Kanunla değişiklik yapılmıştır.
Bu kanunla 04.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun yürürlük tarihinden itibaren bu güne kadar uygulanması sırasında ortaya çıkan tüm sorunların sağlıklı bir şekilde çözümü hedeflenmiştir.
Bununla birlikte Kanunun genel gerekçesinde de açıklandığı üzere; “... Anayasamızın 46’ncı maddesinde öngörülen ve asıl kural olan, kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarının nakden ve peşin olarak ödenmesi koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların objektif esaslara göre hızlı, doğru ve sağlıklı bir şekilde kamulaştırılması esasının tam olarak uygulanmasının sağlanması;
Bu amaçla, ancak kamu yararının gerektirdiği ve zorunlu hallerde, idarelerin yatırım programlarında yer alan yatırımları için bütçelerinde var olan kamulaştırma ödenekleri kadar kamulaştırma yapmalarının temini ve böylelikle zorunlu olmayan hallerde gereksiz yere kamulaştırma yapılması önlenerek, kamu harcamalarının kontrol altına alınması ve disipline edilmesi;
Keza idarelerin, bilgi ve tecrübe eksikliği sebebiyle, kamulaştırma sırasında yanlış ve eksik işlemler yaptığı, çoğunluğu idare elemanlarından oluşan kıymet takdir komisyonları tarafından kamulaştırılmaya konu taşınmaz mal, kaynak ve irtifak hakkının değerinin objektif esaslardan uzaklaşılarak, idarelerin o iş için ayırdıkları ödeneğe göre değer takdir edildiği ve işlemlere karşı ilgililer tarafından kamulaştırmanın iptali davaları açıldığı, açılan bu davalar sonucunda kamulaştırmaların iptal edildiği ve bununda kamu yatırımlarının aksamasına ve gecikmesine sebep olduğu ve ayrıca, komisyonlar tarafından belirlenen bedellere karşı, hemen hemen tüm kamulaştırmalarda bedel artırım davaları açıldığı ve açılan bu bedel artırım davaları sonucunda da, kamulaştırma bedelleri çok yüksek rakamlara ulaştığı, bu bedellerin ödenmesinde de zaman zaman çok sıkıntılar ve aksamalar olduğu, bu ödemelerin Devlete ek bir mali külfet getirdiği gibi, geç yapılan bu ödemeler sebebiyle de, çok sayıda ilgili tarafından Devletimiz aleyhine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulduğu hususu dikkate alınarak;
Tüm bu aksaklıkların ve sıkıntıların giderilebilmesi veya en aza indirgenebilmesi amacıyla, kamulaştırılacak taşınmaz malların değer tespitlerinin, çoğunluğu idare elemanlarından oluşan kıymet takdir komisyonları yerine, uzman bilirkişilerden oluşan kurul marifetiyle ve tarafsız mahkemeler eliyle yapılması ve mahkemelerce tespit edilecek bedelin idarece yargılama sırasında hak sahibine ödenmek üzere bankaya yatırılmasından sonra kamulaştırmanın sonuçlandırılarak, taşınmaz malın idare adına tesciline ve tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesi;
Bu şekilde, yatırım programında bulunmayan ve ödeneği olmayan yatırımlar için idarelerin kamulaştırma veya ödeneğinden fazla kamulaştırma yapmalarının önlenmesi, kamulaştırma işleminin tek dava ile çözümlenmesi, çok önemli bir sorun olan bedel artırım davalarının böylelikle ortadan kaldırılması;
Ayrıca Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 8 nci maddesinde öngörülen pazarlıkla satın alma usulünü öncelikle uygulayarak, daha hızlı, sorunsuz ve dava konusu olamayacak bir kamulaştırma yapmalarının sağlanması amacıyla, gerekli görülen hallerde kamulaştırma yolu ile edinebilecekleri taşınmaz mal, kaynak veya irtifak haklarının bedellerini, daha seri bir şekilde ve kısa zamanda kendi bünyesi içinden kurup görevlendireceği kıymet takdir komisyonu marifetiyle tespit ettirerek, yine kendi bünyesi içinden kurup görevlendireceği uzlaşma komisyonu vasıtasıyla mal sahibi ile pazarlıkla ve anlaşma yoluyla satın alma veya idareye ait bir başka taşınmaz malla trampa ederek sorunsuz bir şekilde devralmaları ve bu surette normal kamulaştırmada yapılması gereken diğer usuli işlemlerin yapılmayarak zaman kazanılması;
Diğer hallerde ise, hızlı, doğru ve sağlıklı bir şekilde kamulaştırma yapmalarının temini, kamulaştırma sebebiyle adli ve idari yargıda açılacak davaların önlenmesi veya en aza indirgenmesi, buna rağmen açılacak davaların hızla sonuçlandırılması, kamulaştırma sebebiyle Devlet ve diğer kamu tüzelkişileri ile gerçek veya özel hukuk tüzelkişilerinin haksızlığa uğramasının önlenmesi, kamulaştırma işlemlerinin hızla sonuçlandırılarak, devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin işlerinin ve yatırımlarının çabuklaştırılmasının sağlanması, kamulaştırma ve kamulaştırma ödemelerinde meydana gelen gecikmeler sebebiyle, ilgililer tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulmasının ve bu Mahkemede Türkiye aleyhinde insan hakları ihlali ve dolayısıyla yüksek meblağlı tazminat kararları çıkmasının önlenmesi suretiyle, uygulamada ortaya çıkan sorunların süratle çözümlenmesi ve Devlet ile vatandaşının barışık hale getirilmesi;
Keza, uygulamada çıkan sorunlar dikkate alınarak, mülkiyeti çekişmeli olan veya tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz mallar hakkında yapılan kamulaştırmalarda, acele el koyma işlemlerinde yeni ve gerçekçi usul ve esasların getirilmesi, kamu malı olan ve kamulaştırma konusu olamayacak yerlerin kamulaştırılmasının önlenmesi, kamu kurumları ve tüzelkişileri arasında taşınmaz mal devrinin usul ve esaslarının açıklığa kavuşturulmasının amaçlandığı” belirtilmiştir.
Diğer taraftan;
“Halen yürürlükte bulunan 04.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun yürürlük tarihinden itibaren bu güne kadar uygulanması sırasında, bu Kanunda kamulaştırma yetkisi tanınan Devlet veya kamu tüzelkişilerinin; kamulaştırma ihtiyacı ortaya çıktığında, daha işlemlerin başlangıcında kamu yararı kararının alınması ve onaylanmasında, kamulaştırmadan önce yapılacak işlemlerde, kadastro görmemiş yerlerin tespiti işlemlerinde, kıymet takdirinin yapılması sırasında, kısmi kamulaştırmalarda ve en önemlisi kamulaştırmayla ilgili tebliğ işlemlerinde, bilgi ve tecrübe eksikliği sebebiyle bir takım yanlış veya eksik işlemler yaptıkları, bunun sonucunda da, ilgilileri tarafından kamulaştırma işlemlerine karşı idari yargıda açılan iptal davaları sonucunda, idari yargı mahkemeleri tarafından verilen kararlarla, kamulaştırmaların iptal edildiği ve bunun da, kamulaştırma işlemlerinin yeniden yapılmasını gerektirdiği ve böylelikle gereksiz yere zaman, emek ve masraf harcanıldığı;
Anılan Kanunun 8’nci maddesinde öngörülen pazarlıkla satın alma usulünün kamulaştırma yapacak idarelerce, öncelikle ve sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi halinde, kamulaştırma sebebiyle ortaya çıkan kıymet takdirlerinde yapılan hatalar ve bu takdirlerden doğan şikayetler ve en önemlisi ilgililer tarafından kamulaştırmaya ve bedeline karşı açılacak davalar, idare tarafından açılacak tescil davaları ve diğer bir çok sorunun kendiliğinden ortadan kalkacak olmasına rağmen, bu maddenin pek ve hatta hiç uygulanmadığı;
Kamulaştırma yapan idarelerce 13’ncü madde uyarınca yapılan tebligat kamulaştırma bedelinin bloke edilmesi ve benzeri işlemlerin usulüne uygun yapılmadığı ve bunun da, kamulaştırma işlemlerine karşı ilgililerince idari yargıda açılan iptal davaları sonucunda verilen kararlar ile kamulaştırma işlemlerinin iptal edildiği, bunun sonucu olarak da idarelerin işlemlerinin ve yatırımlarının aksadığı;
Anılan Kanunun 14’ncü maddesi uyarınca, adli yargıda açılan bedel artırım davalarının, mahkemece Kanunun 15’nci maddesinde sayılan bilirkişilere yaptırılan bilirkişi incelemeleri yüzünden çok uzun süre devam ettiği ve bu davalarda bilirkişiler tarafından da objektif değerlendirme yapılamadığı, 16 ncı maddesinde öngörülen sürelere mahkemelerce uyulmaması sebebiyle, acele işler sebebiyle yapılan kamulaştırmalarda dahi çok zaman kaybedildiği, bununda acele işleri aksattığı;
Anılan Kanunun 17’nci maddesi uyarınca idarelerce kamulaştırılan taşınmaz malların tescili amacıyla açılması gereken davaların zamanında veya hiç açılmadığı, açılan tescil davalarının da tebligat yapılamaması vb. sebeplerle uzun sürdüğü...” hususları vurgulandıktan sonra, uygulamada ortaya çıkan sorunların en aza indirilmesi amacıyla Kamulaştırma Kanununda aşağıda ana hatları açıklanan köklü bir sistem değişikliğine gidilmiştir.
“Devlet ve kamu tüzelkişilerinin ancak zorunlu hallerde ve başka şekillerde taşınmaz mal sağlayamamaları durumunda hızlı, doğru ve sağlıklı bir şekilde kamulaştırma yapmalarının sağlanması, kamulaştırma sebebiyle adli ve idari yargıda açılacak davaların önlenmesi veya en aza indirgenmesi, buna rağmen açılacak davaların hızla sonuçlandırılması, doğru bedel tespiti yapılarak kamulaştırma sebebiyle Devlet veya diğer kamu tüzelkişileri ile gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerinin haksızlığa uğramasının önlenmesi, kamulaştırma işlemlerinin hızla sonuçlandırılarak, Devletin veya diğer kamu tüzelkişilerinin işlerinin ve yatırımlarının çabuklaştırılmasının sağlanması, uygulamada ortaya çıkan sorunların süratle çözümlenmesi amacıyla;
1)Anayasamızın 46’ncı maddesi hükmüne uygun olarak, Devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinin ancak zorunlu ve gerçekten kamu yararının gerektirdiği hallerde ortaya çıkan ihtiyaçlarını başka şekillerde (pazarlıkla satınalma, Maliye Bakanlığından veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarından tahsis suretiyle taşınmaz mal edinme gibi) karşılayamamaları halinde kamulaştırma yapmalarının temini amacıyla, kamulaştırma yetkisi tanınan Devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinin kamulaştırma ihtiyacı ortaya çıktığında, Kamulaştırma Kanunun 5’nci maddesinde sayılan mercilerce verilecek kamu yararı kararlarının 6 ncı maddesi uyarınca onaylanmasından veya 6’ncı maddenin son fıkrası uyarınca yapılacak kamulaştırmalarda, yetkili icra organınca verilecek karardan sonra, idarelerin kıymet takdir komisyonu ve uzlaşma komisyonu kurarak öncelikle Kanunun 8’nci maddesinde öngörülen satın alma usulü uygulamalarının sağlanabilmesi;
2)Kamulaştırma Kanunundaki mevcut kamulaştırma sistemi değiştirilerek, kıymet takdir komisyonları eliyle yaptırılan kıymet takdiri usulü ve esaslarının ve buna bağlı diğer işlemlerinin ve keza, bedel artırım davaları açılabileceği yönündeki hükümlerin kaldırılarak, yeniden düzenlenen 10’ncu maddeyle kamulaştırma işleminin tek davayla ve hızlı bir şekilde çözümlenmesi amacıyla, kamulaştırmayı yapacak olan Devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinin doğrudan mahkemeye başvurarak, kamulaştırılacak taşınmaz malın gerçek kamulaştırma bedelinin tespiti ile, bu bedel karşılığında ve bu bedelin ödenmesi kaydıyla kamulaştırma yapılmasına ve taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tesciline karar verilmesinin sağlanması, bu davaların seri olarak ve hızla sonuçlandırılması, mahkemece taşınmaz malın gerçek değerinin tespiti amacıyla yaptırılacak bilirkişi incelemelerinin, konunun uzmanı ve ehli, beş kişilik bir kurul marifetiyle yaptırılması, bilirkişi kurulunun raporlarına karşı taraflarca itiraz üzerine de, yeni bir bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmak yerine ve bir defaya mahsus olmak üzere aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınması yoluna gidilmesi ve Kanunun diğer maddelerinin buna göre uyarlanması” şeklinde yeni bir yasal sistem getirilmiştir.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere bu yasal sistemin amacı, uygulanabilir, gecikmeleri ortadan kaldıran ve süratli şekilde sonuca ulaşan bir sistem kurmak olarak açıklanmıştır.
O halde Kanunda yapılan değişiklik sonucu, idarelerin tapuda kayıtlı olan taşınmaz mallar hakkında yapacağı kamulaştırma işlemlerinde öncelikle pazarlıkta satınalma veya trampa usulünü uygulamaları esastır. Kamulaştırma kararının alınmasından sonra kamulaştırmayı yapacak idare, taşınmaz malın bedelini belirleyebilmek için yöntemine uygun bir biçimde kıymet takdir komisyonu oluşturarak taşınmazın tahmini bedelini belirler. Ayrıca bu bedel üzerinden pazarlıkla satınalma ve trampa işlemlerini yürütmek ve sonuçlandırmak üzere üç kişilik bir uzlaşma komisyonu kurar.
İdare tapu kayıtlarını getirtip maliklerin adreslerini tespit eder. Adresleri belli değilse tapu kadastro müdürlüklerinden, vergi müdürlüklerinden, nüfus müdürlüğünden araştırma yapar. Buradan da tebligata yarar açık adres saptanamazsa kolluk güçleri marifeti ile açık adresin tespitine çalışır. Tüm bu araştırmalar sonucunda tebligat adresi tespit edilemezse ilanen tebligat yapılması gerekir.
İdarece tespit edilen adrese resmi taahhütlü bir yazı ile uzlaşma davetiyesi gönderilir.
Malik yada temsilcisi 15 gün içinde uzlaşma görüşmesi yapmak üzere idareye başvurması halinde, pazarlık görüşmesi yapılır. Anlaşmaya varılması halinde bu konuda bir tutanak düzenlenir ve taşınmazın tapuda idare adına ferağ vermesi halinde burada belirlenen bedel kamulaştırma bedeli olarak hak sahiplerine ödenir.
Anlaşma olmaması veya ferağ verilmemesi halinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 4650 sayılı Kanunla değişik 10.maddesine göre, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tesçili için idare tarafından mahkemeye dava açılır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken konu, idare tarafından 2942 sayılı Kanunun 7. ve 8.maddesinde açıklanan prosedüre uyulmadan doğrudan mahkemeye dava açılırsa durumun ne olacağı, mahkemenin nasıl bir karar vermesi gerekeceği sorunudur.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre; mahkemece ilk oturumda 2942 sayılı Kanunun 7 ve 8.maddesinde aranan koşullar yerine gelmediğinin saptanması durumunda davanın reddine karar verilmesi gerekecektir.
Ancak mahkemece deliller toplanıp, keşif yapılıp, bilirkişi raporu alınıp bu şekilde işin esasına girilmesinden sonra artık bu eksiklik nedeniyle davanın reddi isabetli olmayacaktır. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, 4650 sayılı Kanunla 2942 sayılı Kanunda yapılan değişikliğin amacının kamulaştırmanın uluslar arası normlara ve Anayasa’ya en uygun ve en süratli bir şekilde sonuçlandırılması ve değişiklikten önceki kanunda kamulaştırma işlemlerindeki kural hataları nedeniyle meydana gelen gecikmelerin önüne geçilmesi olmasına göre, bu aşamada mahkeme önünde görülmekte olan ve esasına girilen bir davanın reddedilip, yeniden kamulaştırma işlemlerinin baştan yapılmasının istenmesi Kanunun gerek özüne gerekse sözüne aykırı olacaktır. Kaldı ki, tapu malikinin görülmekte olan davaya katılıp, bedel tespiti yönündeki haklarını savunması da her zaman mümkündür.
Bu açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; Davacı idare tarafından tespit edilen tapu malikleri adına uzlaşma davetiyesinin çıkarıldığı ancak davetiyelerin “bu kişiler tanınmadığından iade” meşruhatı ile iade edildiği, idarece mahkemeye dava açıldığı, mahkemece yargılamaya başlandığı, işin esasına girilip deliller toplanıp, keşif yapılıp bilirkişi raporu alındığı, yargılama sırasında tapu maliklerine usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edildiği, bazılarının duruşmalara katıldığı bazılarının ise duruşmaya katılmadığı gibi bir cevapta vermediği anlaşılmaktadır.
Açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre; Mahkemece yargılamaya devam edilip, esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği düşünülmeden, dava ön şartı yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.07.2006 gün, 2006/5-498 E. ve 503 K: sayılı ilamında da bu hususlar aynen benimsenmiştir.
Bu durumda, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.11.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.