Esas No: 2006/4-716
Karar No: 2006/737
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/4-716 Esas 2006/737 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29/06/2006
NUMARASI : 2006/137-230
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 12. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.3.2004 gün ve 2003/794-2004/71 sayılı kararın incelenmesi davalılardan ...Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık Sanayi A.Ş. ve Y.. G.. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 7.11.2005 gün ve 2004/15335-2005/11752 sayılı ilamı ile, (...Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının "bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25. maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu yayında, davacının geçmişte devlet bakanı olarak görevli iken usulsüz harcamalar yaptığı, açılan dava sonucu bunu ödemeye mahkum edildiği anlatılmıştır. Davacı yayındaki iddianın gerçek dışı ve ifade şeklinin de hukuka aykırı olduğunu iddia ederek manevi tazminat istemiştir. Dava dosyasına yansıyan bilgilerden, davacının devlet bakanlığı yaptığı sıradaki bazı harcamaları usulsüz bulunarak, kendisinden istenmiş olmasına rağmen ödememesi üzerine aleyhine açılan dava sonucu mahkemece ödemesine karar verildiği ve bu kararın da kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacının konumu ve siyasi kişiliği gözetildiğinde bu olayın yayınlanmasında toplumsal ilgi ve kamu yararı vardır. Davacının halen Dış İşleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı sıfatıyla üstlenmiş olduğu görev ve siyasi konumu gözetildiğinde haberin güncelliğini koruduğu kabul edilmelidir. Yayın içeriği de olayların gelişim şekline uygun olup, kullanılan ifade şekli itibarıyla da konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık anlamında davacının kişilik haklarına saldırı söz konusu değildir. Bu durumda, çatışan yararlar dengesi davacı yararına bozulmamış, hukuka aykırılık nedeni de gerçekleşmemiştir. Açıklanan nedenler karşısında, davanın reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. (HUMK.m.428/b.1)…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar Ulusal Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık Sanayi A.Ş. ve Yasemin Güneri vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara,bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar ...Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık Sanayi A.Ş. ve Y..G..vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 22.11.2006 günü ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının ihlâli iddiasına dayalı manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Davalı şirketin sahibi olduğu gazete 04.09.2003 tarihli sayısında yayınlanan haberde davacının Devlet Bakanı olduğu dönemde şahsi harcamalarını kendisine bağlı bankaya ödettiği, hakkında açılan zimmet davasında 12 yıl hapisle yargılanacağı ileri sürülmüştür.
Mahkeme bu haberin gerçek ve güncel olmadığına dayanarak davacının tazminat isteğini kısmen kabul etmiş ise de, özel Daire yayın içeriğinin olayın gelişen şekline uygun olduğu ve bu sebeple davanın reddi gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
Dosya içinde mevcut Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporuna göre, davacının başında bulunduğu Devlet Bakanlığının o dönemde Başbakanlıkça çıkarılan Tasarruf Genelgesine aykırı olarak, bir kısım harcamalarda bulunduğu, belirlenen harcama tutarının ilgili bakan sıfatıyla davacıdan tahsili gerektiği öngörülmüştür.
Aslında görev gereği olduğu halde tasarruf genelgesine aykırı olduğu için usulsüz sayılan harcamanın, sanki davacı tarafça şahsi menfaat için yapıldığı ve bu sebeple hakkında zimmet suçundan dava açılmasının gerektiği şeklinde verilen haber, görüldüğü gibi açıkça gerçeğe aykırıdır.Zira haberi okuyan bir kişi davacının devlet parasını şahsi menfaatine kullandığı ve zimmet suçundan yargılanacağı, sonuç olarak davacının dürüst ve ahlâklı bir insan olmadığı sonucuna varır. Oysa maddi gerçeğin böyle olmadığı açıktır.
Ayrıca haber güncel de değildir.Zira haber konusu olay 1998’de meydana gelmiş, alacağa ilişkin dava 19.10.2000’de kesinleşmiş, davacı da hüküm konusu miktarı 23.10.2000’de ödemiştir.Haberin yayın tarihi ise bu olaydan yaklaşık 3 yıl sonra 04.09.2003’dür.
Siyasi kişilerle ilgili olarak kamuoyunun her zaman bilgilendirilmesi basının görevi ise de bu bilgilendirmenin gerçeğe uygun ve doğru şekilde yapılması gerekir.
Davalılar gerçeğe uymayan ve doğru bilgiler içermeyen bu haberle davacının kişilik haklarını açıkça ihlâl etmişlerdir.
Mahkemece davalılar hakkında verilen manevi tazminat kararı yerinde olup, hükmün Onanması gerektiğinden aksi düşüncelere dayanan özel Daire kararı yönündeki Genel Kurulun Bozma kararına katılmıyorum.