Esas No: 2006/4-670
Karar No: 2006/664
Karar Tarihi: 8.10.2006.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/4-670 Esas 2006/664 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/06/2006
NUMARASI : 2006/187-128
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 8.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 8.12.2004 gün ve 2002/877-2004/513 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 6.10.2005 gün ve 4263-10379 sayılı ilamı ile, (...Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı Türkiye Gazetesinin 17.09.2002 tarihli sayısının 1.sayfasında "Demokrasi bir darbe daha yedi", 11.sayfasında ise "siyasi davaya hukuki kılıf giydirildi" başlıklı yayınlarda kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek manevi tazminat talep etmiş, yerel mahkemece matufiyet unsuru gerçekleşmediği, yayında davacının adının geçmediği, orta düzeyde bir okuyucunun haberin davacı ile ilgili olduğunu anlamasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmekten hükümlü .....Parti Genel Başkanı R..T..E.."ın adli sicil kaydının silinmesi talebinin reddine dair Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi"nden verilen 01/08/2002 gün ve 2002/36 E., 2002/69 Karar sayılı hükmüne karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde yapılan inceleme sonunda; 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi"nin ret kararının kaldırılmasına ve adli sicildeki mahkumiyet kaydının silinmesine ilişkin 06.09.2002 gün ve 2002/159 müt. karar sayılı hükmüne ilişkin evrakın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın tebliğnamesi ile 10.09.2002 günü Yargıtay 8.Ceza Dairesine gönderilmesi üzerine dairece inceleme yapılmıştır. 8.Ceza Dairesi 16/9/2002 tarihli kararında; Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi"nin 01.08.2002 tarihli adli sicil kaydının silinmesine ilişkin talebin reddine dair karara karşı yapılan itirazın temyiz niteliğinde olduğu, itirazen dosyayı inceleyerek R..T.. E.. hakkındaki sabıka kaydının silinmesine ilişkin Diyarbakır 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi"nin 06.09.2002 tarihli kararının hukuki değerden yoksun ve hiçbir sonuç doğurmayan yok hükmünde olduğu kabul edilerek, talebin reddine ilişkin Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.
Yargıtay 8.Ceza Dairesinin bu kararından hemen sonra yayınlanan dava konusu yazıda, demokrasinin bir darbe daha yediği, ....Partinin tek başına iktidarını engellemek için hukuka kılıf giydirilmek istendiği, siyasi davaya hukuki kılıf giydirildiği, Yargıtay kararının hukukun siyasallaştığını gösterdiği, yargının politize olduğu, 8.Ceza Dairesinin henüz önüne gelmemiş bir dosya üzerinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının hazırladığı tebliğname ile karar verdiği ve kararın onandığı, kararın usulsüz, hukuka aykırı ve yanlış olduğu belirtilmiştir.
Yayın tarihi ve yayın içinde kararı veren 8.Ceza Dairesinin adının geçmiş olması ve yayına konu kararda davacının imzasının bulunması nedeniyle matufiyet gerçekleşmiştir. Yayında, dosyanın daireye gelmeden karar verildiği iddiasında bulunulmuş olup bu iddia yargı açısından ciddi bir suçlamadır. Ayrıca kararın siyasi düşüncelerle verildiği, yargının politize olduğu, siyasi davaya hukuki kılıf giydirildiği şeklindeki nitelemeler yüksek mahkeme üyesi olan davacının kişilik haklarına saldırı nitelikli olup manevi tazminatın koşulları gerçekleşmiştir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme karrının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kagıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, 17.9.2002 tarihli Türkiye Gazetesinin 1.sayfasında;
(“Demokrasi bir darbe daha yedi” başlığı altında ...Parti Genel Başkanı R.. T..E.., “Demokrasi hayatı bir darbe daha yemiştir. Milletimize olan çalışma heyecanımızı kimse engelleyemeyecektir” dedi. Grup Başkanı A... “Yargıtay kararı göstermiştir ki hukuk siyasallaşıyor. Yargı politize oluyor” açıklamasını yaparken; A.. G..’de “En doğru kararı YSK verecektir” diye konuştu.)
11.sayfasında ise (B.. A..: “Siyasi bir davaya hukuki kılıf giydirildi” başlığı altında “.. Parti Grup Başkanı B.. A.. Yargıtay’ın kararını usul hukuku açısından yanlış bulduğunu kaydetti. A...,.. Partinin tek başına iktidarını engellemek için, hukuka kılıf giydirilmek istendiğine işaret ederek, “siyasi bir davaya hukuk kılıfı giydiriliyor. Yargıtay kararı göstermiştir ki hukuk siyasallaşıyor. Yargıtay 8.Ağır Ceza Dairesi henüz önüne gelmemiş bir dosya üzerinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun hazırladığı tebliğname üzerinden karar verdi ve Diyarbakır 3 no’lu DGM’nin kararını onadı. Bu usulsüzlükdür. Hukuka aykırı ve yanlıştır” dedi.) şeklinde yayınlanan haberlerle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlar; mahkemece matufiyet unsuru gerçekleşmediğinden davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Davaya konu yazıda Yargıtay 8.Ceza Dairesinin ismi açıkça geçmektedir. Davacının da başkan olması nedeniyle anılan kararda imzası bulunmaktadır.
Yukarıya aynen alınan yazıda yer alan söz ve ifadelerin, Yargıtay 8.Ceza Dairesi Başkan ve üyelerine yönelik olduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde anlaşılmaktadır. Bu durumda matufiyetin varlığı tartışmasızdır.
O halde, dava konusu yazının, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, davacının manevi tazminat isteğinin yerinde olduğu yönündeki Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.10.2006. gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davaya konu yayında ve aynı günlerde başka gazetelerdeki yayınlarda yayınların konusu ve hareket noktası, siyasi bir kişilik olarak Ak Parti Genel Başkanı R. T..E..ın adli sicil kaydının silinmesi istemini yetkili ve görevli Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin ret etmesi üzerine yapılan itirazın aynı yerin 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce kabul edilmesine dair kararın temyiz incelemesi yapılmasına ilişkin talebin yerleşmiş uygulama dışına çıkılarak ele alınması ve işin aceleye getirilerek bir patinin genel başkanının seçilme hakkını kaybetmesi sonucunu doğuracak şekilde iki mahkeme kararından biri olan 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararının yok sayılarak 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararının onanmasına ilişkin Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararıdır.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin başkan ve üyeleri gerek önümüzdeki davanın konusunu teşkil eden yayından ve gerekse diğer yayın organlarındaki aynı günlerde yapılan yayınlardan dolayı kişilik haklarına saldırı olduğu gerekçesi ile bir çok dava açmışlardır.
Önümüzdeki somut davanın konusu 17 Eylül 2002 tarihli Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan ve davalılardan B....ın “Yargıtay kararı göstermiştir ki hukuk siyasallaşıyor ve yargı politize oluyor, siyasi davaya hukuki kılıf giydiriliyor” sözleri ile “Yargıtay 8. Ceza Dairesi henüz önüne gelmeyen bir dosya üzerinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanatoğlu’nun hazırladığı tebliğname üzerinden karar verdi ve Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını onadı. Bu usulsüzlüktür hukuka aykırı ve yanlıştır” şeklindeki açıklamalarıdır.
Yerel mahkeme, matufiyet bulunmadığından ve konunun güncel olması, eski Adalet Bakanı H.. S.. T..’ün de Yargıtay kararını isabetli bulmadığını beyan ettiği gerekçesi ile davayı ret etmiş ve bozma kararından sonra aynı gerekçeler ile direnmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Verilen kararda davacının isminin ve imzasının bulunması nedeniyle matufiyetin olduğunu, işin esası itibariyle de kişilik haklarına saldırının var olduğunu kabul ederek oy çokluğu ile yerel mahkeme kararını bozmuş, Yargıtay Yüksek Hukuk Genel Kurulu da oyçokluğu ile özel Yüksek 4. Hukuk Dairesi’nin bozma kararını uygun bularak direnme kararını bozmuştur.
Öncelikle yerel mahkeme kararında da belirtildiği üzere yayın ve açıklamalarda Yargıtay 8. Ceza Dairesi ve kararından bahsedilmiş olup davacının ismine yer verilmemiştir. Yargı ile ilgisi olmayan orta düzeyde bir okuyucu bu yayın ve açıklamaların davacı ile ilgisi olduğunu anlayamaz. Ayrıca, dava kişilik haklarına saldırıldığı iddiası ile açılan bir dava olduğuna göre davacı şahsın kişiliğinin açıklama ve yayında hedef alınması gerekir. Oysa, davaya konu açıklama ve yayında davacının şahsının hedef alınması söz konusu olmadığı gibi açıklama ve yayının genel olarak yargı kararının eleştirilmesine yönelik olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Aksi halde, tüm yargı mensuplarının kendilerine saldırıda bulunulduğundan dolayı dava açmasının kabulü gerekir.
Dolayısıyla davacı ile yayın arasında matufiyet yoktur. Davanın bu yönden reddi gerektiği düşüncesindeyim.
Bir an için matufiyetin mevcut olduğu kabul edilerek yayında geçen söz ve açıklamaları değerlendirdiğimiz takdirde; “Hukuk siyasallaşıyor ve yargı politize oluyor. Siyasi bir davaya hukuki kılıf giydirildi” sözleri verilen kararın içeriği ile ilgili eleştiri mahiyetindedir. Zira yayından da anlaşılacağı üzere yasağın silinmesini isteyen kişi siyasi bir kişi, hükümlülüğüne neden olan olayda siyasi bir nedenden kaynaklanmaktadır. Talepte bulunan kişi siyasi, olay siyasi yayında açıklamayı yapan siyasi bir kişi yargılamayı yapan mahkemede bütün suçları yargılamakla görevli kılınmış olması itibariyle siyasi olgularla ilgili bir dava olduğu tartışmasızdır.
Böyle bir kararın verildiği gün ve ortam izlenen yöntem ve karardaki ilgili kişi ve kişilerin hakları birlikte değerlendirildiğinde ve açıklamayı yapan davalılardan B..A..’ın siyasi kişiliği yanında hukukçu olması da göz önüne alındığında yayında geçen beyan ve açıklamalar eleştirel düşünce açıklaması olarak kabul edilmesi gerekir.
Yerel mahkeme kararında da bahsedildiği üzere eski Adalet Bakanı sayın H.. S.. T..ünde Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin bu kararı hakkında “isabetli bulmadığı” yönünde açıklamasını da göz önünde bulundurmak gerekir.
Yayında geçen “Yargıtay 8. Ceza Dairesi henüz önüne gelmeyen bir doya üzerinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı S.. K..’nun hazırladığı tebliğname üzerinden karar verdi. Bu usulsüzdür. Hukuka aykırı ve yanlıştır.” açıklaması ise R..T.. E..’ın müracaatından itibaren izlenen yön ve yöntemle ilgili eleştirel düşünce açıklamasıdır. Zira, 8. Ceza Dairesi’nin Devlet Güvenlik Mahkemeleri arasındaki hiyerarşiyi dikkate almaması, kararın duruşmasız verilmiş olmasına karşın bu yanlışlığın göz önünde tutulmamış olması kararın alışılmışın dışında süratle yerel mahkemeden getirtilip incelemeye alınmış olması, yayında açıklamayı yapan kişinin siyasi bir kişi olması yanında hukukçu bir kişi olması böyle bir değerlendirme yapılması sonucunu doğurmuştur. Kaldı ki, Yargıtay Eski Başkanlarından sayın S.. ..’ta yargılama sırasında izlenen yön ve yöntemin yanlışlığı ile ilgili kitap yazmıştır.
Demokratik bir toplumda ve hukukun üstünlüğünü kabul eden bir devlette hiçbir kurum ve kişi eleştiri dışında kalamaz. Dolayısıyla yargı ve yargı kararları da eleştirilebilir. Yeter ki, bu eleştiri yapılırken özle biçim arasında denge kurulsun küfür-hakaret ve iftira gibi ceza yargılamasını da gerektirecek yayın ve açıklamalardan kaçınılmış olsun. Somut yayın ve açıklamalarda bu denge korunmuş olduğundan yayın ve açıklamalar eleştirel düşünce açıklaması mahiyetinde bulunduğundan kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilemez. Aynı dairenin bir başka üyesi tarafından bir başka yayında “Yargıtay 8. Ceza Dairesi suç işliyor” başlıklı yazıdan dolayı açılan davada, dairemiz çoğunlukla verdiği 06/10/2005 tarih 2003/12673 Esas-2005/10383 Karar sayılı kararında yayının eleştiri sınırlarında kaldığı kabul edilmiş hukuka aykırı bulunmamıştır.
SONUÇ : Yayın ve açıklamada davacının ismine yer verilmemiş, kişiliğinin hedef alınmamış olması karşısında öncelikle davada matufiyet bulunmadığından ve ayrıca yayın ve açıklamada yer alan söz ve açıklamalar içerik ve yöntem itibariyle eleştirel düşünce açıklaması mahiyetinde olduğundan eleştiri sınırları aşılmadığından ve hukuka aykırılık bulunmadığından yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı doğrudur. Onanması görüşü ile saygılar sunarım.