Esas No: 2006/11-620
Karar No: 2006/659
Karar Tarihi: 18.10.2006
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/11-620 Esas 2006/659 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Sakarya 2.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/06/2006
NUMARASI : 2006/177 E- 238 K.
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 21.04.2005 gün ve 2004/174-2005/203 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 23.02.2006 gün ve 2005/13181-2006/1827 sayılı ilamı ile; (“...Davacılar vekili, müvekkillerinin oğlunun davalı spor kulübünde masör olarak görev yaparken, diğer davalı belediyeye ait araçta yokculuk yaptığı sırada trafik kazası geçirip öldüğünü ve bu nedenle müvekkillerinin maddi ve manevi destekten yoksun kaldıklarını ileri sürerek, 50.000.000.000 TL. maddi ve 100.000.000.000 TL. manevi tazminatın temerrüt faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı spor kulübü vekili, kendilerine husumet düşmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Belediye vekili davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia savunmalar, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulü ile, baba için 434.687.290 TL. maddi, 25.000.000.000 TL. manevi ve anne için 555.884.733 TL. maddi, 25.000.000.000 Tl. manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekilleri ayrı ayrı temyiz etmiştir.
Dava, davacıların oğullarının, davalılardan Spor Kulübünün masörü olarak, diğer davalı Belediye"nin aracında yolculuk yaptığı sırada, meydana gelen kazada ölmesi nedenine dayalı olarak, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Borçlar Kanunu"nun 47"nci maddesi hükmüne göre, hakimin özel durumları göz önüne alarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı, adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir.
O halde, manevi tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir:
Somut olayda, davacıların murisi, otobüste yolcu iken hayatını kaybetmiş olup, aracın sürücüsünün kusuru ve buna göre davalıların sorumluluğu noktasında da bir çekişme yoktur. Bu durumda, hükmedilen manevi tazminat miktarı, somut olayın özelliklerine, sorumluluğun niteliğine ve olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşmesi gerekli olup, hükmedilen miktar bu anılan ilkelere göre fazladır.
Bu durumda mahkemece, tarafların ekonomik ve sosyal durumu da nazara alınarak, daha ılımlı, adalete uygun ve makul bir manevi tazminat takdir edilmek üzere, kararın davalılar yararına bozulması gerekmiştir...”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama so-nunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemenin direnme kararında, bozmaya karşı hangi gerekçeyle direnildiğine ilişkin herhangi bir açıklama yer almamaktadır.
Direnme kararında dava ve cevap dilekçeleri özetlendikten sonra, “Deliller ve Gerekçe” başlığı altında, aynen “Mahkememizin 21.04.2005 tarih 2004/174 esas, 2004/203 kararıyla davacı baba için 434.687.290 TL. maddi 25.000.000.000 TL. manevi, anne için 555.884.733 TL. maddi 25.000.000.000 TL. manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Davalı vekillerince kararın temyizi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk dairesi Başkanlığının 23.02.2006 tarih 2005/13181 esas 2006/1827 sayılı kararı ile ‘hükmedilen manevi tazminat miktarının somut olayın özelliklerine, sorumluluğun niteliğine ve olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşmediği, tarafların ekonomik ve sosyal durumu da nazara alınarak daha ılımlı, adalete uygun ve makul bir manevi tazminat takdir edilmek üzere’ davalılar yararına bozulmuştur.”şeklindeki ifadelere yer verilmiş; başkaca herhangi bir açıklama yapılmaksızın ve herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin hüküm fıkrası oluşturularak,önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, direnme kararının Anayasa’nın 141/3 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388/3.maddeleri anlamında gerekçe ihtiva edip etmediği, ön sorun olarak incelenip değerlendirilmiştir.
Öncelikle konuya ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür:
Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması, zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388.maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Yine, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini direnme gerekçesi oluşturacağından, yukarıda değinilen genel anlamdaki tüm diğer nedenlerin yanında, özel olarak bu bakımdan da direnme kararının usul hukuku ilkelerinin aradığı anlamda bir gerekçe içermesi zorunludur. Başka bir ifadeyle, Özel Daire bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun görüldüğü hususlarının direnme kararında açıklanması, onun hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi açısından kesin bir zorunluluktur. Nihayet, direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir iddiayı içerdiklerinden, o iddianın yasal ve mantıksal gerekçelerini de ortaya koymak zorundadır. Öte yandan, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin direnme kararı verilmesinin, hakimin yargılama görevini savsaması olarak dahi düşünülmesi mümkündür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal nitelikteki 04.06.2003 gün, 2003/13-389-392; 08.10.2003 gün, 2003/11-522-556; 09.02.2005 gün, 2005/11-5-33 sayılı kararları da, aynı yöndedir.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında: Yerel mahkemece verilen direnme kararının, yukarıda açıklanan nitelikte bir yasal gerekçeyi içermediği çok açıktır. O halde, direnme kararının, işin esasına yönelik herhangi bir inceleme yapılmaksızın, salt bu nedenle bozulması gerekir.
S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçeyle H.U.M.K.nun 429.maddesi gere-ğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.