Esas No: 2006/21-585
Karar No: 2006/648
Karar Tarihi: 11.10.2006
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/21-585 Esas 2006/648 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Trabzon İş Mahkemesi
TARİHİ : 29/06/2006
NUMARASI : 2006/412-402
Taraflar arasındaki “tespit-iptal” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.07.2005 gün ve 455-392 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 28.02.2006 gün ve 12038-1816 sayılı ilamı ile, (1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacının davalı Kurum’a borçlanma talebinde bulunduğu 09.05.2005 tarihinde 3201 sayılı Yasa’nın 3. maddesinde değişiklik yapan 4958 sayılı Yasa’nın 56. maddesinin yürürlükte bulunmasına göre davalı Kurum vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
2- Dava 1983-1987 tarihleri arasında Suudi Arabistan’da geçen çalışma süresinin 3201 sayılı Yasa uyarınca iki yıllık başvuru süresi aranmaksızın borçlanılabileceğinin tesbiti aksi yöndeki davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, 3201 sayılı Kanunun Türkiye’ye kesin dönüş ve kesin dönüş tarihinden itibaren iki yıllık müracaat süresini öngören Yasa’nın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi ve yasama organınca iptal edilen Yasa yerine vaaz edilen kanunda dönüş tarihi ile ilgili herhangi bir açıklama bulunmadığından Kurum işleminin iptaline davacının diğer şartları ihtiva etmesi halinde Türkiye’ye kesin dönüş tarihi ile müracaat tarihi arasındaki süreye bağlı olmadan yurtdışı çalışmalarını borçlanabileceğinin tesbitine karar verilmiştir.
Davacının borçlanma işlemini yapabilmesi için ön koşul; borçlanılabilecek yurtdışında geçen fiili çalışmanın varlığıdır. Ancak böyle bir çalışmanın bulunması halinde davacının yurda kesin dönüş yaptıktan sonra iki yıl içinde davalı Kurum’a müracaat şartı aranmaksızın borçlanma yapabileceğinin tesbitine ilişkin davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilebilinir. Davacı tarafça borçlanma işlemine esas alınabilecek nitelikte yurtdışında geçen bir çalışmanın varlığı kanıtlanamaz ise artık davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğundan söz edilemeyeceğinden ve açılan davanın dinlenme olanağı bulunmadığından, dava şartı yokluğundan reddine karar verilecektir. Diğer yandan davacı yurtdışı hizmet borçlanması talebini süre yönünden reddeden kurum işleminin iptaliyle birlikte dava konusu yurtdışında geçen süreleri borçlanabileceğinin tesbitini de istemiştir. İstek hem işlemin iptalini hem de borçlanma yapabileceğinin tesbitini içerdiğine göre dava konusu sürelerde davacının yurt dışında çalışıp çalışmadığının yöntemince araştırılması, çalışmış ise bu hususun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması gerekir.
Yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarının bu çalışmalarının değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak sosyal güvenlik haklarından yararlandırılmaları amacıyla kendilerine borçlanma hakkı tanınmıştır. 3201 sayılı Yasa, yabancı ülkede ve yabancı sigorta kurumuna tabi olan işverenler nezdinde geçen ve Türk Sigorta Kurumları kapsamı dışında kalan hizmetlerin değerlendirilmesini düzenlemektedir. Daha açık bir anlatımla T.C. Emekli Sandığına, Sosyal Sigortalar Kurumuna, Bağ-Kur’a 506 sayılı Yasa’nın geçici 20. maddesine göre kurulan sandıklara, prim keserek ve karşılık ödenmiş sürelerin 3201 sayılı Yasa gereğince borçlanılması olanaksızdır.
Bu nedenle öncelikle borçlanılmak istenilen yurt dışında geçmiş olan hizmetin Türk işveren yanında geçip geçmediği, Türk işveren yanında geçmiş ise Türk Sigorta Kanunları kapsamında olup olmadığı araştırılmalıdır.
Yapılan incelemede davacının yurtdışı çalışması ile ilgili olarak gerek Kurum"a gerekse mahkemeye ibraz ettiği T.C. Riyad Büyükelçiliği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşavirliğince 19.03.2005 tarihinde tanzim edilen belgede “davacının müşavirliğe ibraz ettiği belgelerin incelenmesinden adı geçenin Suudi Arabistan’da 27.1.1983-1.4.1987 tarihlerinde Suudlu işveren nezdinde çalıştığının tesbit edildiğinin” yazıldığı ancak davacı tarafından ibraz edilen belgelerin ekte bulunmadığı gibi ne tür belgeler olduğunun da yazı içeriğinde belirtilmediği görülmektedir.
HUMK’nun 296. maddesinde dış ülkede usulüne uygun yetkili memurları tarafından düzenlenen ve onaylanan resmi senetlerin o ülkede yürürlükte bulanan yasalara uygun ve o ülkedeki T.C. Başkonsolosluğu veya konsolosluk görevini yürüten T.C. Siyasi Memuru tarafından onaylanması halinde resmi senet hüküm ve kuvvetinde sayılacağı bu şekilde onaylanmamış senetlerin delil teşkil edip etmeyeceğinin mahkemece takdir olunacağı bildirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti 5.10.1961 tarihli Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Lahey Sözleşmesi’ni 3028 sayılı Kanun ile onaylamış ve bu sözleşme Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti; “Bazı İşlem ve Belgelerin Tasdikten Muaf Tutulması” hakkındaki çok taraflı uluslararası sözleşmeyi de onaylamış ve 16.1.1987 tarihli resmi gazetede yayınlanmıştır. Ancak bahse konu bu son sözleşme şartları oluşmadıkça belge davanın kabulüne yeterli delil olarak kabul edilemez. Söz konusu hizmet belgesini doğrulayan başkaca bir delil ve emare de dosya ekinde bulunmamaktadır. Sosyal Güvenlik Kanunlarının uygulanması ile ilgili uyuşmazlıklar kamu düzeni ile ilgili olduğundan Mahkemenin ibraz edilen belgenin yasal ve gerçeğe uygun olup olmadığının re’sen incelenip gözönünde bulundurması gerekir. Ancak, resmi nitelik kazandırılmış belgelere itibar edilerek sonuca gidilebilir.
Mahkemece yapılacak iş; öncelikle borçlanılmak istenen hizmetin Türk işveren nezdinde Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamında geçip geçmediğini tespit etmek, Türk Sosyal Güvenlik Kurumları kapsamı dışında bir hizmetin varlığının mevcudiyeti halinde ise davacıya ibraz ettiği hizmet belgesini HUMK’nun 296. madde uygulaması gereğince T.C. yetkili Sosyal Güvenlik Kurumlarının karşılığı olan Suudi Arabistan yetkili sosyal güvenlik kurumlarından davacının çalıştığı günleri gösteren işyerine ait hizmet belgesi, işe giriş çıkış tarihleri, Suudi Arabistan iş karnesi, hizmet cetveli gibi bilgi ve belgeler elde edilip, bu bilgi ve belgelerin o yöredeki Türk Suudi Arabistan Elçiliğince veya Başkonsolosluğunca tercümesi yapılarak doğruluğu tastik ettirilip, resmi senet özelliğine kavuşturulduktan sonra eldeki yargılama dosyası içerisine getirtilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Mahkemece yukarıda belirtildiği şekilde davacının çalışma sürelerinin kuşku duyulmayacak biçimde saptanması halinde bu sürelerle sınırlı olmak üzere 3201 sayılı Kanunun 3. ve devamı maddeleri gereği borçlandırma hakkından yararlandırılması gerektiği düşünülmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
3201 sayılı Kanun uyarınca yapılan borçlanma başvurusunun kabulü ile aksine Kurum işleminin iptali istemli davanın, davacı yararına olan direnme kararı davalı Bağ-Kur vekili tarafından temyiz edildikten sonra, davacı vekili tarafından yerel mahkemesine verilen 19.9.2006 günlü dilekçede; “müvekkilim Y..A.. haricen borçlanma işlemini yapmış olduğundan davanın konusu kalmamıştır. Davadan vazgeçiyorum. Vekil sıfatıyla talep ederim” denmekte olup, sözü edilen dilekçenin mahkemece de belgelenmiş olmasına göre, anılan dilekçe karşısında gerekli karar verilmek üzere direnme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.