Esas No: 2006/20-467
Karar No: 2006/494
Karar Tarihi: 28.06.2006
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/20-467 Esas 2006/494 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kozan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/09/2005
NUMARASI : 2005/241-310
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.11.2004 gün ve 2004/105-413 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 12.05.2005 gün ve 2005/1628-6140 sayılı ilamı ile, (Davacı Durdane Bilgin 23.03.2004 tarihinde, genel arazi kadastrosunda orman niteliğiyle Hazine adına tesbiti kesinleşen ..köyü .. ada ..parsel sayılı 6617 m2 yüzölçümündeki taşınmazın 4500 m2 bölümünün orman ile ilgisi olmadığı ve kendisine ait olduğu, kadastro tesbit tarihine kadar yararına kazandırıcı zamanaşımı yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu iddiasıyla, bu bölümün tapu kaydının iptali ve tarla niteliğiyle adına tapuya tescilini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne, çekişmeli parselin tapu kaydının iptaline, 12.08.2004 tarihli bilirkişi rapor ve krokisinde (A) e gösterilen 728 m2 bölümün davacı Dürdane Bilgin, (B) ile gösterilen 5889 m2 bölümün ise orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava tapu iptal tescile ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 Sayılı Yasanın 4. maddesi hükümlerine göre yapılmıştır.
3402 Sayılı Yasanın 4/3. maddesi “kadastro çalışma alanı sınırında orman bulunduğu taktirde; durum çalışmaya başlamadan iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 Sayılı Orman Yasasının hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tesbit ve haritasına işaretlenerek tutanaklar ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri yukarıdaki sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir. ...” aynı yasanın 11/1 maddesi ise “Kadastro müdürü, kadastro tutanaklarına göre yapılan tesbitlere dayanarak, askı cetvellerini düzenler; bu cetvelleri ve pafta örneklerini, müdüriyette ve ayrıca muhtarın çalışma yerinde 30 gün süre ile ilan ettirir, itirazı olanların ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde dava açabileceklerini belirtir....” hükmünü taşımaktadır. Buna göre, 3402 Sayılı Yasanın 4. maddesi hükümlerine göre yapılan orman kadastrosuna ilişkin tutanaklar ve harita ilan edilmeyip, bu tutanak ve haritalara göre kadastro ekiplerince ölçü ve harita işlemleri yapıldıktan sonra, düzenlenen kadastro tesbit tutanaklarına göre yapılan tesbitlere dayanarak askı cetvelleri hazırlayıp, pafta örnekleri ile birlikte ilan ettirir, somut olayda çekişmeli parsel orman olarak tesbit edilip, bu şekilde askı ilanı yapıldığına göre, 30 günlük askı süresinde itiraz edilmediği için orman niteliği kesinleşmiştir. Çalışma alanındaki orman sınırları ister orman kadastro ekiplerince iki ay içinde yapılsın, isterse daha sonra arazi kadastro ekiplerince belirlensin orman kadastro işlemlerinin tamamlanmış olduğu kabul edilecektir. Bu tesbite karşı itiraz davasının askı ilan süresi içinde açılması gerekir. Açılmadığı taktirde, orman kadastrosu kesinleşeceğinden, bu tür tesbitlere karşı 6831 Sayılı Yasanın 11. maddesi hükmüne göre tapuya dayanarak 10 yıllık süre içinde iptal ve tescil davası açılabilir. Davacı tapuya dayanmadığına, çekişmeli parsel orman alanı olarak sınırlanıp orman niteliğiyle Hazine adına tesbit ve kadastro tesbiti kesinleşerek tapu kaydı oluştuğuna, orman kadastrosu bu şekilde kesinleştiğine göre, davanın bu nedenle reddi gerekir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı D.. B.., dava konusu 271 parsel sayılı taşınmazın önce babasına ait olduğunu, onun ölümünden sonra kardeşleriyle aralarında yaptıkları rızai taksim sonucu kendisine kaldığını, yaklaşık olarak 4500 m2 miktarındaki taşınmazın tarım ve kültür arazisi olup orman idaresi ve Maliye ile ilgisi bulunmadığını ileri sürerek orman vasfı ile Hazine adına kayıtlı olan 271 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan Hazine vekili dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, özel mülkiyete konu olmayan taşınmazlardan bulunduğunu, kadastro tespiti sırasında bilgisine başvurulan bilirkişilerin aynı köyden olup taşınmazı iyi bilen kişiler olduğunu, davacının hukuken korunmaya değer zilyetliği olsaydı onun adına tespit yapılacağını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, dava konusu taşınmazın bilirkişi raporlarına göre orman vasfında olmadığı, 20 yılı aşkın süredir davacının zilyetliğinde bulunduğu ve zilyetlikle mülk edinme şartları oluştuğu anlaşıldığından davacı tarafından kullanılan 728 m2 lik alanın davacı adına tesciline dair verdiği karar davalılar vekillerinin temyizi üzerine yukarıda belirtilen nedenlerle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkeme “3402 sayılı yasa hükümlerine göre yapılan işlemler orman kadastrosu değil, orman tahdit çalışmasıdır. Orman tahdit çalışmalarına karşı açılacak davalar ise 10 yıllık hak düşürücü süreye tabidir ve orman sınırı kesinleşmemiştir.”gerekçesi ile kararında direnmiştir.
Direnme kararını davalı Maliye Hazinesi vekili ile Orman İdaresi vekili temyiz etmiştir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; yörede 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre yapılan kadastro sırasında, aynı yasanın 4/3. maddesi hükmüne göre, arazi kadastro ekiplerince orman niteliğiyle tespiti yapılıp kesinleşerek, bu niteliği ile Hazine adına tapuya tescil edilen taşınmazlar hakkındaki işlemin orman kadastrosu işlemi olup olmadığı, bu tür taşınmazlar hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılacak iptal ve tescil davalarında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin mi, yoksa 6831 sayılı Orman Kanununun 11/1. maddesi ile sadece tapulu taşınmazlar yönünden getirilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin mi uygulanacağına ilişkindir.
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3 maddesinde, “... iki ay içinde orman kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” yine aynı yasanın 16/D maddesinde “devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu yasada hüküm bulunmayan hallerde özel yasaları hükümlerine tabidir” hükümleri bulunmaktadır. Orman hukukuna ilişkin düzenlemeler özel yasa niteliğindeki 6831 sayılı Orman Kanununda yer almıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu, 6831 sayılı Kanunun hiçbir maddesini yürürlükten kaldırmamış, aksine ormanlar hakkında mevcut olan özel Orman Yasasının uygulanacağını öngörmüştür. Bu bakımdan, niteliği orman olan taşınmazlar hakkında hukuk ve ceza konularında çıkacak uyuşmazlıkların tümünün özel Orman Yasasında yazılı hükümlere göre çözümlenmesi gerekir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi gerçekten uzman kuruluş olan orman kadastro komisyonlarının görevini, yani ormanları tespit etme işini, gerektiğinde genel arazi kadastro ekiplerine vermiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun hazırlık evresindeki Hükümet ve Adalet Komisyonu tasarılarında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi bu şekilde olmadığı, T.B.M.M.’deki görüşmeler sırasında verilen önerge ile maddenin şimdiki halini aldığı görülmektedir. Önergede, bu değişikliğin bir zorunluluk sonucu getirildiği bildirilmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğünden önce uygulanmış ve uygulanmakta olan 2613, 5602 ve 766 Sayılı Yasaların hükümleri gereğince, arazi kadastro ekipleri orman niteliğindeki yerler hakkında hiçbir işlem yapmadan, yani tespit tutanağı düzenlemeden ve kadastro paftasında, o yere parsel numarası vermeden çalışma alanı dışında, tespit ve tescil harici bırakmaktaydı. O yerde arazi kadastrosunun yapılıp kesinleşmesinden yıllar sonra o bölgede orman kadastrosu yapıldığından tespit ve tescil harici bırakılan ormanların mülkiyeti belli olmadığından ormanlar üzerindeki tahribat ve işgal devam ediyor, ya da arazi kadastro ekiplerinin yıllar önce özel mülk sayıp tapusunu kesinleştirdiği yerler orman sınırı içine alındığından, bu durum birçok hukuk ve ceza davalarına konu oluyordu. İşte 3402 sayılı Kadastro Kanunu; 1. maddesinde tanımlanan yasanın amacına uygun olarak, bir yerde kadastro işlemleri başlayınca, orman niteliğindeki (madde 4/3) özel mülke konu araziler (md. 13, 14) ile kamu malları (md. 16) ve şimdi tarım alanı olmayan; ancak, ileride tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlaması mümkün olan yerlerin (md.18/1.) tespit ve tescil edilmesi hükümlerini getirerek o yerin, kadastro paftasında boşluk bırakmadan tüm arazinin nitelik ve mülkiyetini belirleme yolunu benimsemiş, kamu mallarının tahribini, imar-ihya ve zilyetlik yoluyla kazanılmasını önlemiş, böylece yurt genelinde yıllardan beri sürmekte olan arazi çekişmelerine son vermek suretiyle sosyal ve toplumsal barışın sağlanmasını amaçlamıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi hükmüne göre, bir çalışma alanında orman belirleme işi; ister orman kadastro ekiplerince, isterse arazi kadastro ekiplerince belirlensin, kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemlerini de ikmal edilmiş saymıştır.
İkmal etme, tamamlama değildir. İkmal edilen ya da yapılan işlemin ilan edilmesi ve ilan süresinde dava açılmayarak kesinleşmesi veya ilan süresi içinde dava açılması halinde dava sonunda verilecek kararın kesinleşmesi ile orman kadastrosu kesinleşecektir. Yasanın 4/3. maddesi hükmüne göre yapılan tespit işlemi aslında bir orman kadastro işlemidir. Yasa maddesindeki “orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır” tümcesi yapılan işlemin isminin orman kadastro işlemi olduğunu, hiçbir yoruma gerek olmadan açık şekilde bildirmektedir.
Yapılan ve kesinleşen işlem orman kadastrosu olduğuna göre, temyize konu dava, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi hükmüne göre açılan, tapu iptali davası değil, 6831 sayılı Orman Kanunun 11/1. maddesi hükmüne göre açılan, orman kadastrosunun iptalidir.
Orman niteliğinde olan bir yerin kadastro işlemi kesinleşmekle o taşınmaz kamu malı orman niteliğini kazanır. Yukarıda açıklandığı gibi, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/D maddesinde ormanlar hakkında özel yasanın uygulanacağı yazılıdır. Kesinleşen orman kadastrosunun nasıl iptal edileceği 3402 sayılı Kadastro Kanununda değil, 6831 Sayılı Orman Yasasının 11/1. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede ise, kesinleşen orman kadastrosunun iptalinin ancak, tapulu taşınmazlar yönünden, tapu sahiplerinin 10 yıllık hak düşürücü süre içinde istenebileceği öngörülmüştür. Vergi kaydına, zilyetliğe dayanılarak kesinleşen orman kadastrosunun iptali dava edilemez.
Yasaların yorumlanmasında yalnızca o madde değil, o maddeyi ilgilendiren diğer yasalardaki tüm hükümlerin birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılması gerekir.
3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3. ve 6831 sayılı Orman Kanunun 11/1. maddesinde belirtilen hak düşürücü süreler kamu düzeni ile ilgilidir. Hak düşürücü süre davanın görülebilirlik koşuludur. Bir davada hak düşürücü sürenin bulunup bulunmadığı davaya bakan hakim tarafından, tarafların istemi olmadan doğrudan göz önünde bulundurulması zorunludur. Hak düşürücü süre geçmişse davanın esası incelenemez. Davacı, davasında haklı bile olsa hak düşürücü süre davanın özünü ortadan kaldırmış olduğundan o davanın esasına girilemez ve dava dinlenemez. Kadastro yasaları tasfiye amacını gütmektedir.
Yasa koyucu, kamu düzenini hak arama hürriyetinden daha önemli görmüş ve hak düşürücü süreye üstünlük tanımıştır.
Somut olayda; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi hükmüne göre yapılan orman kadastrosu 22.01.2004 tarihinde kesinleşmiş dava konusu parselin orman niteliği ile Hazine adına tapu kaydı oluşmuş ve taşınmaz kamu malı olmuştur. Temyize konu dava 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde anılan 10 yıllık süre içinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak açılmıştır. Ne var ki; kesinleşen orman kadastrosunun iptali 6831 Sayılı Orman Kanunun 11/1. maddesi gereğince ancak tapuya dayanılarak 10 yıllık hak düşürücü süre içinde istenebilir. Davacı tapuya dayanmadığından hak düşürücü süre nedeniyle kesinleşen orman kadastrosunun iptalini isteyemez. HGK’nun 08.06.2005 gün 2005/20-327 E., 2005/377 K. sayılı kararı da aynı yöndedir.
O halde; dava konusu taşınmazın zilyetlik koşullarının davacı yararına oluşup oluşmadığı konularıyla ilgili direnme kararı bozma nedenine göre inceleme konusu yapılmaksızın Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalı Hazine vekili ve Orman idaresi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.06.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu 271 parsel sayılı taşınmaz orman niteliği ile Maliye Hazinesi adına 16.06.2003tarihinde tesbit edilmiştir.
Kadastro tutanağının edinme sebebi sütununda; “...tapu kaydı olmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlardan olduğu ve orman tahdidi görmediği ve halen orman vasfını koruduğu muhtar ve bilirkişilerin müşterek beyanlarından anlaşılmakla, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 18.maddesine göre Maliye Hazinesi adına tesbiti yapıldı.” Beyanına yer verilmiştir. Tutanak 23.12.2003 – 21.01.2004 tarihleri arasında askıya çıkarılmış bu süre içerisinde itiraz edilmediğinden 22.01.2004 tarihinde kesinleşmiştir.
Dosya kapsamından niza konusu parselin tesbitinin 3402 sayılı Kanun’un 4.maddesine göre yapıldığı tartışmasızdır. Davacı tespitten önceki sebebe dayanarak iptal ve tescil talebinde bulunmuştur. Tutanağın kesinleştiği tarihten itibaren; davanın açıldığı 23.03.2004 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3.maddesindeki 10 yıllık sukutu hak süresi geçmemiştir. Yani dava hak düşürücü süre geçmeden açılmıştır.
Tesbit 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapıldığına ve bu Kanun hükümleri uygulandığına göre, iptal ve tescil yönünden açılan davaya da bu Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğinde şüphe yoktur. Yani iptal için açılan davada, 3373 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Kanunun 11.maddesi hükümlerini uygulama olanağı bulunmamaktadır. O halde; sadece tapulu taşınmazlarda 10 yıllık hak düşürücü sürenin nazara alınması ve süresi içerisinde açılmışsa esasa girilmesi gerektiğinin açıklanması, tapusuz taşınmazlarda zilyetliğe dayanılarak açılan iptal davalarında nazara alınmaması ve dava açılamayacağının belirtilmesini kabul 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesini yok farzetmek olur ki, bunu düşünmek dahi mümkün değildir.
Somut olaya; Özel Kanun olan 6831 sayılı Kanunun değişik 11.maddesinin uygulanması gerektiği de düşünülemez. Zira yukarda açıklandığı gibi, tesbit 3402 sayılı Kanuna göre yapılmıştır. Kesinleşen tutanaklara karşı 10 yıl içerisinde ister tapuya dayanılarak, isterse zilyetliğe dayanılarak iptal davası açılabilir. Kanunda bu yönde boşluk yoktur.
Eğer tesbit 6831 sayılı Kanuna göre yapılmış olsa idi, o zaman 3373 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 11.maddesinin uygulanması gerekirdi.
Dava süresinde açılmıştır. Davacı lehine zilyetlikle edinme şartları gerçekleşmiştir. Davanın kabulü gerekmektedir. Mahalli mahkeme kararı onanmalıdır.
Açıklanan nedenlerle sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum.