Esas No: 2021/7639
Karar No: 2022/488
Karar Tarihi: 18.01.2022
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/7639 Esas 2022/488 Karar Sayılı İlamı
12. Hukuk Dairesi 2021/7639 E. , 2022/488 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu vekilinin, alacaklılar vekili tarafından icraya konu ilama ilişkin olarak 5 ayrı takip başlatılmasının usul ekonomisine aykırılık teşkil ettiğini, hakkın kötüye kullanıldığını ileri sürerek İstanbul 4.İcra Müdürlüğünün 2019/21855 Esas sayılı icra takibinin iptali istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, icra mahkemesince şikayetin kabulüne,takibin iptaline karar verildiği, kararın alacaklılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; aynı ilama dayanılarak ayrı ayrı takip yapmanın yasaya aykırı olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına şikayetin reddine karar verildiği, kararın borçlu vekili tarafından temyiz edildiği anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK'nun, "Hükmün Kapsamı" başlıklı 297. maddesinde; hükmün sonuç kısmında yargılama giderleri konusunda, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. "Yargılama Giderlerinin Kapsamı" başlıklı 323. maddesinin (ğ) bendinde vekille takip edilen davalarda vekalet ücreti yargılama giderleri içinde sayılmıştır. "Yargılama Giderlerinden Sorumluluk" başlıklı 326. maddesinin 1. fıkrasında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Tüm bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, ilam, taraflara yüklenen borçlar, tanınan haklar, yargılama giderleri olmak üzere bir bütündür. Vekille temsil edilen davalarda hüküm altına alınan avukatlık ücreti de, yargılama giderleri kapsamındadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Dürüst Davranma ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü" başlıklı 29. maddesinde; “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler”, aynı Kanunun Dürüstlük Kuralına Aykırılık Sebebiyle Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 327. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir” hükümlerine yer verilmiştir.
4721 sayılı TMK'nun "Hukukun Uygulanması ve Kaynakları" başlıklı 1. maddesinde; “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır”, aynı Kanunun "Dürüst Davranma" başlıklı 2. maddesinde de; "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz", aynı Kanunun "Hakimin Takdir Yetkisi" başlıklı 4. maddesinde de; “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri gözönünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir", aynı Kanunun "Hukukun Uygulanması" başlıklı 33. maddesinde ise; “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükümleri yer almaktadır.
2709 sayılı 1982 Anayasası'nın, "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” düzenlemesine yer verilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 61. maddesini sadeleştiren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun, "Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri" başlıklı 77. maddesinde; "Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur” hükmü düzenlenmiştir.
Somut olayda, alacaklılar vekili tarafından borçlular hakkında Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2015/586 E-2019/135 K. sayılı ilamına dayanılarak, şikayete konu İstanbul 4.İcra Müdürlüğünün 2019/21855 Esas dosyası ile dayanak ilamda birleşen Yalova 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/79 Esas sayılı dosyası bakımından alacaklılar lehine hükmedilen maddi tazminat alacağı, ilam vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin faizleri ile birlikte tahsili için takip başlatıldığı,aynı ilamda farklı alacaklılar lehine hükmedilen ayrı alacaklar için ve fakat aynı vekil tarafından aynı İcra Müdürlüğü'nün 2019/21851, 2019/21852, 2019/21854, 2019/21855 ve 2019/21856, E. sayılı dosyalarında ise her bir alacaklının alacağına ilişkin olmak üzere aynı vekil tarafından (5) ayrı takip başlatıldığı görülmüştür.
Bölge Adliye Mahkemesince, aynı ilamda asıl dava dosyası ve birleşen dosyalar bakımından ayrı ayrı hüküm kurulduğu, alacaklılar vekilinin asıl dava ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı takip yapmasında yasal engel bulunmadığı gerekçesine dayanılmıştır. Ancak, yasalarda bir ilamla hüküm altına alınan haklarla ilgili olarak ayrı ayrı takip yapılabileceğine ilişkin hiçbir düzenleme de mevcut değildir. Bu durumda TMK'nun 1, 2, 4. ve 33. maddelerinin, Anayasanın 36. maddesinin, Borçlar Kanununun 61 ve yeni Türk Borçlar Kanununun 77. maddesinin, HMK'nun 29. maddesinin gözönüne alınarak uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekir.
Genel olarak, icra hukukuna ilişkin itiraz ve şikayetlerde TMK'nun 2. maddesinin uygulanma kabiliyeti yoktur. Ancak, yukarıda belirtilen diğer yasa maddeleri gözönüne alındığında bu tip olaylarla sınırlı kalmak üzere objektif iyi niyet kurallarının gözardı edilmemesi gerekir.
Hakkın kötüye kullanılmasını; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikte, amacından saptırılarak kullanılması olarak da açıklanabilir. Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesine göre herkes,
haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani, bir hak sahibi, hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, dürüst davranmak, başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi, başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı dengesizlik varsa, bu durum hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu, hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş, aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını belirtmiştir
Kötü niyetli olmasa da, alacaklılar vekili tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır. Bu durum hukuk düzeni tarafından korunamaz. Hakim, yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince yasadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır. İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklılar vekilinin (5) ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı, borçlunun zarara uğramasına neden olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında alacaklılar vekilinin bu davranışı hukuk düzeni tarafından korunamayacağından mahkemece, şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi yerinde olup Bölge Adliye Mahkemesince alacaklılar vekilinin istinaf talebinin esastan reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 10.03.2021 tarih ve 2020/1617 E. - 2021/638 K. sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18/01/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.