Esas No: 2006/10-367
Karar No: 2006/386
Karar Tarihi: 14.6.2006
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/10-367 Esas 2006/386 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Siirt Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
TARİHİ : 27/04/2006
NUMARASI : 2006/110-231
Taraflar arasındaki "tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Siirt Asliye Hukuk(İş) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.7.2005 gün ve 2005/21-276 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 8.12.2005 gün ve 2005/9894-12880 sayılı ilamı ile, (...Dava, 19.07.2003 tarihinde çalışmaya başlayan ve 21.07.2003 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu bekâr olarak ölen 01.05.1979 doğumlu sigortalının anne ve babası olan davacılara ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Öncelikle, belirtmek gerekirse ölüm tarihi itibarıyla 1479 sayılı Kanun kapsamında isteğe bağlı sigortalı olan, geçiminin sigortalı tarafından sağlanmadığı ve dava devam ederken dava dışı Bağ-Kur"dan kendisine yaşlılık aylığı bağlandığı belirlenen baba yönünden verilen ret kararı yerindedir.
Davacı anne yönünden verilen karara gelince; davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun "Ana ve Babaya Gelir Bağlanması" başlığını taşıyan 24. maddesidir. Bu maddeye göre sigortalının iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümü durumunda ana ve babanın gelire hak kazanabilmesinin ilk koşulu, sigortalının ölümü tarihinde, eş ve çocuklarına bağlanması gereken gelir toplamının, sigortalının saptanan gelirinin % 70"inden aşağı olmasıdır. Madde üzerinde 4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile yapılan değişiklikten önce, ana ve babanın anılan gelirden yararlanabilmelerinin ikinci koşulu, ölen sigortalının sağlığında onların geçimini sağlamış olması iken, 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren düzenlemeyle sigortalının ana ve babasına gelir bağlanmasının ikinci koşulu, "sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan"" biçiminde değiştirilmiştir. İste uyuşmazlık, anılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce ölen sigortalının annesinin bu düzenlemeden yararlanıp yararlanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümü, hem sosyal güvenlik hukukunun niteliğinin irdelenmesini, hem de kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme yoktur. Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2004 gün ve 528/533 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi, kural olarak; her kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir.
Ancak şu husus da belirtilmelidir ki; sosyal güvenlik hukukunun kamusal niteliği itibarıyla, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni kanun veya düzenleyici kural "derhal yürürlüğe girme" niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veya düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise kazanılmış hakları saklı tutma amacı gütmektedir.
Kanunların zaman yönünden uygulanmalarında temel kural bu olmakla birlikte; uyuşmazlığın dayanağını oluşturan inceleme konusu 4958 sayılı Kanunda yürürlüğe ilişkin özel bir düzenlemenin bulunmaması ve anılan Kanunun 53. maddesiyle 506 sayılı Kanuna eklenen Ek 46. maddenin bir yürürlük maddesi olmayıp, sadece bağlanan ölüm gelirinin kesilmesi yönünden bir düzenleme içermesi karşısında, sosyal güvenlik kurallarının tanımlanan niteliği nedeniyle sonuç olarak 24. maddeyle ilgili eldeki uyuşmazlıklarda her iki düzenlemeden ana ve baba yararına olan düzenlemenin uygulanması gerekmektedir.
İnceleme konusu davada 24. maddenin 4958 sayılı Kanunla değiştirilmiş biçiminin, geçimi sigortalıca sağlandığı kanıtlanamayan davacı anne yararına olduğu belirgin bulunmakla, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tâbi olarak çalışmadığı, bu kuruluşlardan gelir veya aylık almadığı tartışmasız olan davacıya ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmeli, ölüm geliri bağlanma hakkını doğuran olayın, sözü edilen kanun değişikliği olduğu gözetilerek, gelire hak kazanılan tarihin belirlenmesinde, değişikliği izleyen ay başı olan 01.09.2003 tarihi esas alınmalıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu istemin tümden reddi yönünde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı Z.E..vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı Z. E.. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı anne ve baba, iş kazasında ölen sigortalı oğullarından dolayı kendilerine ölüm geliri bağlanmasını dava ve talep etmektedirler.
Yerel mahkemece, sigortalının, sağlığında ana ve babasının geçimini sürekli ve düzenli olarak temin ettiğinin tespit edilemediği, babanın yaşlılık aylığı almakta olduğu belirtilerek "davanın reddine" karar verilmiştir.
Yüksek 10.Hukuk Dairesince, davacı baba yönünden mahkemenin red kararı uygun bulunmuş, anne yönünden ise, gelir bağlanmasını düzenleyen 506 sayılı Kanunun 24. maddesinde aranan koşulların, 4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile yapılan düzenleme ile değiştiği, her iki düzenlemeden anne yararına olduğu anlaşılan yeni düzenlemenin uygulanmasının gerektiği belirtilerek yerel mahkeme kararı bozulmuş, yerel mahkemece, davaya konu olaya ölüm tarihinde yürürlükte olan önceki yasa metninin uygulanması gerektiği belirterek direnme kararı verilmiştir.
Sigortalının, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümü halinde, 506 sayılı Kanunun 24.maddesinde belirlenen koşullar dikkate alınarak ana ve babasına ölüm geliri bağlanmaktadır.
Ana ve babanın gelire hak kazanabilmesinin ilk koşulu, sigortalının ölümü tarihinde eş ve çocuklarına bağlanması gereken gelir toplamının, sigortalının saptanan gelirinin %70"inden aşağı olmasıdır.
4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 506 sayılı Kanunun 24/1. maddesinde yapılan değişiklik öncesinde, ana ve babanın anılan gelirden yararlanabilmelerinin ikinci koşulu; ölen sigortalının sağlığında onların geçimini sağlamış olması iken, anılan maddede yapılan 29.7.2003 tarihli düzenlemeyle, sigortalının ana ve babasına gelir bağlanmasının ikinci koşulu "sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan" biçiminde değiştirilmiştir.
Uyuşmazlık, anılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 6.8.2003 tarihinden önce ölen sigortalının ana ve babasının, bu düzenlemeden yararlanıp yararlanamayacakları noktasında toplanmaktadır.
Kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da; yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyecekleri, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak şu husus da belirtilmelidir ki, devam eden uyuşmazlıklarla, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural "derhal yürürlüğe girme" niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni yasa veya düzenleyici kuralın etkilememesi, onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması, kazanılmış hakları saklı tutma amacına hizmet etmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü, sosyal güvenlik hukukunda amaçlanan olgusal çerçevenin doğru olarak ele alınması ile mümkün olabilecektir.
"Sosyal güvenlik", sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür.Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle, olmazsa olmazıdır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına, işlevsel olarak temel bir insanlık hakkı görünümü yaratmaktır.
Anılan 24.maddenin yürürlüğüne ilişkin olarak yasada özel bir düzenlemenin yer almaması, 506 sayılı Kanunun Ek 46.maddesinin bir yürürlük maddesi olmayıp, sadece bağlanan ölüm gelirinin kesilmesi yönünden bir düzenleme içermesi ve sosyal güvenliğin tanımlanan niteliği dikkate alındığında, 506 sayılı Kanunun ana ve babaya gelir bağlanmasını düzenleyen 24.maddesinin, gerek ölüm tarihinde, gerekse yargılama sırasında yürürlükte olan yasalardan lehe olanının uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alınarak hüküm kurmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 14.6.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.