Esas No: 2006/4-232
Karar No: 2006/269
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/4-232 Esas 2006/269 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/11/2005
NUMARASI : 2005/366-448
Taraflar arasındaki ""manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla Asliye Hukuk Mahkemesi"nce davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 20.2.2004 gün ve 2003/246-2004/86 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12.5.2005 gün ve 11024-5292 sayılı ilamıyla;(...Dava, kişilik haklanna saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, Milas Meslek Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak görev yaptığı dönemde, davalının sicil amiri olup, şahsına duyduğu kin ve husumet nedeniyle hakkında soruşturmalar yapılmasına neden olduğunu, dayanaksız olarak olumsuz sicil düzenleyerek mesleki yaşamının zedelenmesini ve haksız tayinler yapılmasını sağladığını ve hakkında hakaret içeren sözler sarfettiğini belirterek 10.000.000.000 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı 12.5.2003 tarihli cevap dilekçesinde yapılan işlemlere davacının tavırlarının neden olduğunu, soruşturma açma ve tayin tasarruflarının Rektörlük makamının yetkisinde olduğundan bu konuda yapılan işlemlerden sorumlu tutulamayacağını savunduktan sonra dava konusu olayların üzerinden beş yıl geçtikten sonra okul müdürünü suçlamanın hukuken ve mantıken gerçek dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.
Yerel mahkemece davalının yukanda açıklanan savunması zamanaşımı defi olarak kabul edilerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Zamanaşımı, bir talep ve dava hakkının kanunda belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde usul hukukunca öngörülen şekilde ileri sürülmek koşuluyla borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessesedir. Zamanaşımı bir itiraz olmayıp, defi bulunduğundan ileri sürülmedikçe hakim tarafından doğrudan doğruya (res"en) gözönünde tutulamaz. Başka bir anlatımla zamanaşımı kişisel bir savunma nedeni olup, bütün öteki savunmalarda da olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak savunulmadığı zaman mahkemece res"en gözetilemez ve uygulanamaz. Zamanaşımının davayı etkisiz bırakması kendiliğinden gerçekleşmemekte ve ancak borçlu iradesine bağlı bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında yeniden temyize konu olayımıza dönersek, davalının 12.5.2003 tarihli cevap dilekçesindeki savunmasının zamanaşımı defi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Davalının kullanmadığı defi nitelikli hakkının res"en gözetilmesi de mümkün olmadığına göre davacının anılan savunmayı zamanaşımı defi olarak yorumlayarak cevap vermiş olması da sonuca etkili görülmemiştir.Yerel mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması nedeniyle dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade etmektedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip, onu eksik bir borç haline dönüştürür, alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır.
Zamanaşımı, usul hukuku bakımından bir defi olup, ilgilisince ileri sürülmedikçe hakim tarafından doğrudan doğruya göz önünde bulundurulamaz.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalının cevap dilekçesinde yer alan "...5 yıl sonra ... suçlamak, hem hukuken hem de mantıken gerçek dayanaktan yoksundur" ifadesinin "zamanaşımı defi" olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
İrade beyanı, irade sahibinin yada muhatabının çeşitli sebeplerle bu beyana değişik anlam vermeleri nedeniyle yoruma ihtiyaç gösterir. İradeyi açıklamak, beyan etmek için kullanılan söz, deyim ve işaretler açık olmadığı, birden çok anlama geldiği, taraflar arasında şüphe, tereddüt uyandırdığı zaman, hakim bunların gerçek anlamlarını bulmak zorundadır. Dava sırasında bir beyanın yorumunda genel yorum kuralları uygulanacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.1962 gün ve 1962/T-14-35 sayılı kararı).
Davalının, (5 yıl sonra suçlanmanın hukuki dayanaktan yoksun olduğu) esasına dayanarak "davanın reddi" isteğini ileri sürmesi, davada zamanaşımı definin ileri sürüldüğü anlamına gelmektedir.
Zira, beyanda bulunan davalının aktarmak istediği görüş, zaman geçmiş olması nedeniyle davanın dinlenemeyeceği olgusudur. Böyle bir iddianın hangi hukuki temele dayanacağını saptama görevi, HUMK. 76. maddesi uyarınca, olaya uygulanacak kanun hükmünü kendiliğinden bulmak ve uygulamakla yükümlü olan hakime düşmektedir.
Belirtilen sebeplerle, davalı tarafın cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunduğu yönündeki kabul, usul hükümlerine ve beyanların yorumuna ilişkin kanun hükümlerine uygun olup, yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı isabetlidir.
Ne var ki, Özel Dairece zamanaşımı define yönelik diğer temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın belirtilen yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 3.5.2006 gününde oyçokluğuyla ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, kişilik hakkına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı öğretim görevlisi olup, davalının müdürlüğünü yaptığı yüksek okulda bir süre müdür yardımcısı olarak da görev yapmıştır.
Davacı, idarecelik görevinden ayrılmasına karşın davalının suçlaması nedeniyle iki kez soruşturma geçirdiğini, görev yerinin değiştirildiğini, davalının kin, garez ve kişisel husumetle hareket ettiğini ve olumsuz sicil düzenleyerek terfi etmesine engel olduğunu, ayrıca kendisine yönelik olarak hakaret içeren sözler söylediğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Dava dilekçesi davalıya 01/05/2003 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı 15/05/2003 günü mahkemeye verdiği yanıt dilekçesinde; aralarında geçen olayları anlattıktan sonra, “...davacı ile ilgili soruşturma, ceza verme ve mahkemelerde taraf rektörlük makamı iken, 1998 yılında işlemiş olduğu fiillerin sorumluluğunu, konuya taraf olmayan okul müdürüne yüklemekte ve dava açmaktadır. 5 yıl sonra okul müdürünü suçlamak, hem hukuken hem de mantıken gerçek dayanaktan yoksundur. Açıklanan ve bilinen gerçek deliller dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesini...” savunmuştur.
Davacı vekili 30/06/2003 günlü yanıta yanıt dilekçesinde “...davalının dava açma sürecinin zamanaşımına uğradığı yönündeki beyanları da mesnetsiz ve boş çabalarının bir tezahürüdür...” iddiasında bulunmuştur.
Mahkemece, dava konusu edilen “yalancı, inkarcı, provakatör, çiğ süt emmiş” gibi sözlerin 1998 yılında gerçekleştiği, davacının da yılın ocak ayında, bu sözlerin davalı tarafından söylendiğini öğrendiği gerekçesiyle BK’nun 60. maddesindeki 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nce zamanaşımı def’inin davalı tarafından usulüne uygun biçimde ileri sürülmediği belirtilerek bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
-Zamanaşımı; bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran savunma aracıdır.
Zamanaşımı, alacağın varlığını değil istenebilir olmasını ortadan kaldırır. Başka bir anlatımla alacak hakkının, belli bir süre içinde kullanılmaması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalmasıdır.
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Bir talep ve dava hakkının yasada belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde, usul hukukunda öngörülen biçimde ileri sürülmek koşuluyla borçluya borcunu ödememe olanağı sağlayan bir hukuksal müessesedir.
Borçlunun zamanaşımını, yasada öngörülen biçimde ileri sürmesi zorunludur. Bu yüzdendir ki, zamanaşımı alacağın doğumu ile ilgili olmayıp, alacağın istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Zamanaşımı def’i ileri sürülmedikçe alacağın konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde yasal bir engel yoktur. Kişisel bir savunma nedeni olup, ilgilisi tarafından ileri sürülmedikçe mahkemece re’sen gözetilip, uygulanamaz.
Zamanaşımının davayı etkisiz bırakması, borçlunun iradesine bağlıdır. Kendiliğinden gerçekleşmez. Borçlu tarafından açıkça ileri sürülmedikçe, hakim tarafından (dosyadaki bilgi ve vakıalara bakılarak), kendiliğinden gözetilemez, tarafa hatırlatılamaz. Davalının ileri sürdüğü karşı vakıalara (olaylara) davalının savunma vasıtaları denir. Savunma vasıtaları da, maddi hukuka ve usul hukukuna dayanan savunma vasıtalarıdır.
Maddi hukuka dayanın savunma vasıtaları, def’iler ve itirazlar diye ikiye ayrılır.
Def’i; davalının (aslında) borçlu olduğu bir borcu (edimi) özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir haktır.
Def’i, dar anlamda borçlunun özel bir nedene dayalı olarak borçlanılan edimi yerine getirmekten kaçınma hakkıdır. (Öğretide, “karşı haklar” adı da verilir.)
Hak sahibine, bir başkası tarafından ileri sürülen bir hakkı, belirli oranda etkisiz kılma yada sonuçlarını tamamen yada kısmen sınırlama, engelleme yada ortadan kaldırma olanağı veren haklardır.
Davalı, aslında borçludur ancak özel bir nedenle borcu yerine getirmekten kaçınma hakkına sahiptir. (Zamanaşımı def’i -BK. 140-, karşılık borcun ödenmediği -ödemezlik-def’i –BK. 81-, semenin -satış bedelinin- indirilmesi def’i -BK. 202, 207/II, Bağışlayanın def’i-BK. 245-, ödünç verenin def’i –BK. 310-, Kefilin tartışma def’i-BK. 486-)
İtirazda, hak ya hiç doğmamıştır (akit batıldır) yada son bulmuştur (borç ödenmiştir). İleri sürülen vakıa ile, dava konusu hakkın yok olduğu (mevcut olmadığı) ileri sürülür.
Oysa def’i de hak vardır. Ancak davalı özel bir nedenle (zamanaşımı gibi) o hakkı yerine getirmekten kaçınabilir.
İtiraz, karşı tarafın hakkının mevcut olmadığını gösteren bir olaydır. (Hakkın hiç doğmamış yada sona ermiş olduğunu gösteren olaylar ileri sürülür.) İtirazlar;
a-Hakkın doğumuna engel olan itirazlar,
(-Sözleşmenin şekil koşuluna uygun düzenlenmediği,
-Tarafların birinin ayırtım gücünün olmamasıdır.)
b-Hakkı yok eden itirazlar,
(Alacağın ifa, ibra yada imkansızlık nedeniyle sona erdiğinin ileri sürülmesidir.)
İtirazlar, olaylara ve belgelere dayanır.
Davalının savunmasında ileri sürdüğü vakıanın def’i olup olmadığının bilinmesi, özellikle usul hukukunda (davada) çok önemlidir. Çünkü davalının def’iyi açıkca ileri sürmesi gerekir. Davalı def’iyi açıkça ileri sürmemişse hakim, tarafların bildirdiği vakıalardan def’inin varlığını öğrense bile, bunu re’sen gözetemez.
Açıklamalar ışığında somut olaya baktığımızda; davalının davacıya yönelik olarak, “...sizin hakkınızda soruşturma açan, ceza veren ve mahkemelerde taraf olan Üniversite Rektörlüğü iken, 5 yıl sonra okul müdürünü suçlamak hukuken ve mantıken dayanaktan yoksundur,” biçimindeki sözlerini zamanaşımı def’i olarak kabul etme olanağı yoktur. Davalının savunma sırasında kullandığı sözler, yorumlanarak zamanaşımı def’inde bulunulduğu sonucuna varılamaz. Zamanaşımı def’inin açık olarak ileri sürülmüş olması gerekir.
Kararın bozulmasından sonra yapılan duruşma sırasında, davalının verdiği ilk yanıt dilekçesindeki sözlerin zamanaşımı anlamında kullandığı biçimindeki beyanlarının ise, usul hukuku bakımından hiçbir geçerliliği yoktur.
Bu nedenlerle, yerel mahkemenin direnme kararının usul ve yasaya aykırı olduğu görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyoruz.