Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/12-976 Esas 2007/973 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2007/12-976
Karar No: 2007/973
Karar Tarihi: 12.12.2007

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/12-976 Esas 2007/973 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu 2007/12-976 E., 2007/973 K.

Hukuk Genel Kurulu 2007/12-976 E., 2007/973 K.

  • TEBLİĞ İMKANSIZLIĞI
  • USULSÜZ TEBLİGAT
  • 7201 S. TEBLİGAT KANUNU [ Madde 21 ]
  • 7201 S. TEBLİGAT KANUNU [ Madde 23 ]
  • 7201 S. TEBLİGAT KANUNU [ Madde 28 ]
  • 7201 S. TEBLİGAT KANUNU [ Madde 32 ]
  • "İçtihat Metni"

    Taraflar arasındaki "şikayet" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul Dokuzuncu İcra Hukuk Mahkemesi)"nce davanın reddine dair verilen 24.11.2005 gün ve 2005/1132-1815 sayılı kararın incelenmesi karşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi"nin 25.04.2006 gün ve 6333-8820 sayılı ilamı ile; (...Şikayetçi borçlu genel haciz yolu ile takip talebinde Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre tebliğ edilen ödeme emri ve kıymet takdir rapor tebligatlarının o tarihlerde yurt dışında olduğu için usulsüz olduğunu, bu tebligatların tarihinin takibe muttali olduğu 30.06.2005 tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Ayrıca, şikayet dilekçesinde meskeniyet şikayet ile birlikte faize itirazlarını da bildirmiştir.

    Mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, olayda uygulama yeri olmayan TMK"nın 2. maddesinden bahisle şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    Temyiz Eden: Davacı vekili

    Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    Dava, ödeme emri ve kıymet takdir rapor tebligatlarının usulsüz olduğu ve meskeniyet iddiasına dayalı şikayet ve faize itiraza ilişkindir.

    Davacı/borçlu vekili; müvekkili aleyhine davalı tarafından girişilen kambiyo senetlerine mahsus icra takibinde, Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre 07.12.2001 tarihinde tebliğ edilen ödeme emrinin, müvekkili o tarihte yurt dışında bulunduğundan usulsüz olduğunu, ayrıca tebliğ belgesinde tebligatı yapan memurun ad ve soyadının bulunmadığını; yine, Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre 28.03.2005 tarihinde tebliğ edilen kıymet takdir raporunun tebliğine dair belgede, müvekkilinin tevziat saatlerinde "işte olduğu" belirtilmişse de, anılan tarihte müvekkili yurt dışında bulunduğundan tebliğ işleminin usulsüz olduğunu, Tebligat Kanunu"nun 21. ve Tebligat Tüzü-ğü"nün 28. maddelerine göre müvekkilinin tevziat saatinden sonra adrese dönüp dönmediği belirlenmediği gibi, yurt dışında bulunan müvekkilinin adrese dönmesi olanağının da bulunmadığını; müvekkilinin başka bir davanın yargılaması sırasında alacaklı tarafça 30.06.2005 tarihinde verilen cevap dilekçesi içeriği ile icra takibinden haberdar olduğunu; bundan ayrı, talep edilen faize de itiraz ettiklerini ve müvekkilinin haline münasip evine uygulanan haczin yasaya aykırı bulunduğunu ileri sürerek; usulsüz ödeme emri ve kıymet takdir raporu tebligatlarının iptali ile bu tebligatların tarihinin takibe muttali olduğu 30.06.2005 tarihi olarak düzeltilmesine, takip ile istenen fahiş faiz miktarının ve müvekkili adına kayıtlı bulunan meskenin 1/2 hissesi üzerine uygulanan haciz işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

    Davalı/alacaklı, usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara katılmamış ve cevap dilekçesi ibraz etmemiştir.

    Mahkemenin; "28.11.2001 tarihinde başlatılan icra takibinde, ödeme emri 07.12.2001 tarihinde kendisine tebliğ edilen borçlunun, haczedilen taşınmazın satış aşamasına gelindiğinde itirazlarını öne sürdüğü; takibin başladığı ve tebligatların gerçekleştiği süreler gözetildiğinde davacının itirazlarını gündeme getirme olanağına sahip bulunmasına rağmen, bu olanağı kullanmadığı gibi hangi engel ile kullanılmadığını da ispatlayamadığı, dolayısıyla davacının bu tutumunun TMK"nın 2. maddesinde öngörülen ilkeler ile bağdaşmadığı" gerekçesiyle "davanın reddine" dair verdiği karar, Özel Daire"ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    Davalı/alacaklı tarafından, davacı/borçlu aleyhine girişilen kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinde, ödeme emrinin davacı/borçluya tebliğine ilişkin belgeye; "Muhatap tevziat saatlerinde adreste bulunamadığından komşusu İysa şifahi beyanına göre yurtdışında olduğundan ilgili mahalle muhtarına tebliğ edildi. Aynı komşusuna haber verilerek 2 nolu formül kapısına yapıştırıldı. 07.12.2001" şeklinde şerh verilmiş, tebliğ belgesine mahalle muhtarının isim ve imzası alınmış, ancak tebligatı yapan memurun adı ve soyadı yazılmamıştır.

    Takip kesinleştirilerek, davacı/borçluya ait mesken kaydına haciz uygulanmış, haczedilen taşınmazın kıymet takdir raporunun davacı/borçluya tebliğine dair belgede; "Muhatap tevziat saatlerinde adreste bulunmadığından komşusu Denizin şifahi beyanına göre işte olduğundan ilgili mahalle muhtarına tebliğ edildi. Aynı komşusuna haber verilerek 2 nolu formül kapısına yapıştırılmıştır. Komşusu imzadan imtina etmiştir. 28.03.2005" şerhi düşülmüştür.

    Bu şekli ile ödeme emri ve kıymet takdir raporunun tebliğ işlemlerinin 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre yapıldığı açık bir olgudur.

    Çözümü gereken sorun; davacı/borçluya ödeme emri ve kıymet takdir raporunun usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği, bir başka ifadeyle 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre yapılan tebliğ işlemlerinin usulsüz olup olmadığıdır.

    Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı 21. maddede kendisine tebligat yapılacak kimse veya muhatap namına kendisine tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbirisinin gösterilen adreste bulunmamaları veya tebellüğden imtina etmeleri durumunda yapılacak işlemler açıklanmıştır. Madde dikkatlice incelendiğinde, burada iki ayrı halin birlikte düzenlendiği görülecektir. Bunlardan birincisi, kendisine tebligat yapılacak kimse veya muhatap adına tebligatı kabul edebilecek olanlardan (muhatapla birlikte oturan ailesi, efradı, daimi memur veya müstahdemi...vs.) hiçbirisinin gösterilen adreste bulunmaması, diğeri ise adı geçenlerin tebellüğden imtina etmeleri hususlarıdır.

    a) Tebellüğden imtina edilmesi (kaçınılması): Muhatap veya onun adına tebligatı alabileceği yasada belirlenenlerin, tebliğ evrakını almakta imtina etmeleri halinde ne şekilde işlem yapılacağı 21. maddeye paralel olarak tüzüğün 30. maddesinde düzenlenmiştir.

    Buna göre, ilgilinin adreste bulunmasına rağmen tebliğ evrakını almak istememesi, işi sürüncemede bırakıp keyfiliğe yol açacağından, bir başka deyişle; tebliğ işlemi muhatabın rızasına terkedilmiş olacağından, bu gibi hallerde tüzüğün 30. maddesi hükmüne göre... tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti ve meclisi azasından birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza mukabilinde teslim eder. Tebliğ memuru tüzüğe ekli iki numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. Durumu muhataba duyurmasını mümkünse en yakın komşularından birine, varsa yöneticisi veya kapıcıya da bildirir.

    Görüldüğü üzere, tebellüğden çekinme halinde muhatap veya onun adına tebliğ yapılabilecek kimselerin tebligat adresinde bulunmaları sebebiyle yapılacak işlem, Tüzüğün 30. maddesinde belirlenenden ibarettir. Tebligat parçasının incelenmesinde tebellüğden imtina edildiğinin açıklanmış olması halinde, maddede yazılı olanlara tebliğ evrakının bırakılıp bırakılmadığının, iki numaralı fişin kapıya yapıştırılıp yapıştırmadığının ve en yakın komşuya veya yöneticiye ya da kapıcıya haber verilip verilmediğinin denetlenmesi sonucunda hakim tebligatın geçerli olup olmadığını tespit edecektir.

    b) Adreste bulunmaması: Muhatabın adreste bulunmaması halinde PTT memurunun ne şekilde davranacağı Tebligat Tüzüğü"nün 28. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olandan hiçbiri gösterilen adreste bulunmasa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclisi üyeleri, zabıta amiri ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir. Muhatap ölmüşse veya gösterilen adresten devamlı olarak ayrılmış ve yeni adresi de tebliğ memurunca tespit edilmemişse, tebliğ evrakı çıkaran mercie geri gönderilir.

    Tebligat Tüzüğü"nün 28/2. maddesinde muhatabın ölmüş olması veya gösterilen adresten devamlı olarak ayrılmış ve yeni adresinin tebliğ memurunca tespit edilmemiş bulunması halinde, tebliğ evrakının iade edileceği yazılıdır.

    Tebligat görevlisinin tebligat adresinde hiç kimseyi bulamaması ve kendilerine tebligat yapılabilecek kimselerin de o adresi terk etmeleri durumunda, bu adres tebliğ mazbatasındaki mahsus yerine ve tebliğ evrakındaki adresin bulunduğu tarafa yazılır. Eski adresin üzerine çapraz vah bir biçimde çizilir. Yeni adresin tebliğ memurunun tevzi bölgesi içerisinde olması halinde tebligat bu adrese yapılır. Yeni adresin aynı PTT merkezinin diğer bir dağıtım bölgesinde veya başka bir PTT merkezinin mıntıkası içinde bulunması durumunda ise, tebliğ evrakı yeni adrese tebliğinin sağlanması için tebliğ memuru tarafından bağlı olduğu merkeze geri verilir.

    Muhatabın veya onun adına kendisine tebligat yapılabilecek olanların adreste bulunmamaları halinde, tebliğ memuru adreste neden bulunulmadığını bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclis üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp imza atması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak tevsik etmesi gerekir.

    Burada, Tebligat Tüzüğü"nün 28. maddesi, PTT memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını tahkik etme görevini yüklemiştir. PTT memuru bu tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği için ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu suretle yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, hakim tarafından denetlenebilir. Muhatabın adreste bulunmamakla beraber, orada ikamet ettiği, fakat tevziat saatlerinden sonra adrese geldiği beyan edilirse, bu takdirde 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması, komşuya haber verilmesi ve tebliğ evrakının zabıtaya veya muhtara bırakılması işlemlerine geçilebilecektir.

    Bu itibarla, Tebligat Tüzüğü"nün 28. maddesinde yazılı olan ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle muhatabın (ya da muhatap namına tebligatı alabilecek olanların) bu adreste bulunduğu tevsik

    edilmeden Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre yapılan tebliğ işlemi geçersizdir. Zira, bu tevsik işlemi devamı işlemleri belirlenmesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır.

    Diğer taraftan, Tebligat Kanunu"nun 23/8. maddesine göre, tebliğ evrakında tebliğ memurunun adı ve soyadının bulunması zorunludur.

    Özetlenecek olursa, Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre yapılacak tebliğ işleminin geçerliliği PTT memurunun yapacağı tahkikata göre muhatabın bu adreste bulunduğunun tespitine ve bu işlemi tebligat parçasına yazarak maddede belirtilen kişilere imzalatmasına bağlıdır. "*

    Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, iki numaralı fişin (ihbarnamenin) kapıya yapıştırıldığı tarihtir (m. 21/son cümle). Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi PTT memurunun yukarıda yazılı araştırmayı mutlaka yapmasına ve muhatabın o anda adreste olmamakla birlikte tevziat saatlerinden sonra geldiğinin tevsik edilmesine bağlıdır. Eğer açıklanan durumu beyan eden ilgililer imzadan çeki-nirlerse, PTT memuru çekinme nedeniyle araştırma sonucunu kendisi imzalamakla yetinecektir.

    Yukarıdan beri açıklanan bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 13.10.1965 gün ve E: 1965/2793 K: 360; 16.09.1981 gün ve E: 1981/7-2371 K: 604; 15.02,1995 gün E: 1994/18-890 K: 1995/79 ve 02.06.1999 gün ve E: 1999/18-480 K: 1999/486 sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.

    Somut olayda; davacı/borçlunun, ödeme emrinin tebliğ anında adreste bulunmadığı, "yurt dışında olduğu" az yukarıda açıklanan tebliğ belgesinde açıkça ifade edilmiş olup, muhatabın tevziat saatinden sonra adrese geldiği tebligat memuru tarafından tevsik edilmediği gibi, esasen yurt dışında bulunan davacı/borçlunun tevziat saatinden sonra adrese gelmiş olması da olanaklı değildir. Bunun yanında, ödeme emrinin tebliğine ilişkin belgede, tebliğ memurunun ad ve soyadı da bulunmamaktadır. Şu durumda tebliğ memurunun yukarıda açıklanan ilkelere riayet etmeden Tebligat Kanunu"nun 21. maddesine göre yaptığı tebligat usulüne uygun bir tebliğ işlemi olarak değerlendirilemez.

    Haczedilen taşınmazın kıymet takdir raporunun tebliğ işlemine gelince:

    28.03.2005 tebliğ tarihinde davacı/borçlunun "işte olduğundan" bahisle, Tebligat Kanunu"nun 21. maddesi hükümlerine göre tebligatın yapıldığı belirtilmiş ise de, dosyaya ibraz edilen İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğü yazısından tebligatın yapıldığı tarihte davacı/borçlunun yurtdışında bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu haliyle, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca, davacı/borçluya yapılan tebligatın usulüne uygun olduğundan söz edilmesi olanaklı değildir.

    7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 32. maddesi gereğince, tebligatın usulsüz olması halinde muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir.

    O halde; yerel mahkemece, davacı/borçlunun adresine çıkarılan ödeme emri ve kıymet takdir raporunun usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, eş söyleyişle, borçluya yapılan tebligatların geçersiz olduğu gözönünde tutularak, Tebligat Kanunu"nun 32. maddesinin açık hükmü karşısında, borçlunun bu tebliğleri 30.06.2005 tarihinde öğrendiği kabul edilmek suretiyle işin esasına girilmesi ve davacı/borçlunun meskeniyet şikayeti ile faize itirazları yönünden bir karar verilmesi gerekirken, hatalı teşhis ve değerlendirme sonucu davanın reddine ilişkin olarak verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

    Sonuç: Davacı/borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK"nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 12.12.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara