Esas No: 2008/9-716
Karar No: 2008/726
Karar Tarihi: 03.12.2008
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/9-716 Esas 2008/726 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Genel Kurulu 2008/9-716 E., 2008/726 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “
“feshin geçersizliği ve işe iade”
” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.5.2007 gün ve 2007/109 E-220 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 16.6.2008 gün ve 2007/41034-2008/15614 sayılı ilamı ile; (...İş sözleşmesinin davalı işveren tarafından 11.01.2007 tarihli bildirim ile geçerli neden olmadan feshedildiğini belirten davacı işçi, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren vekili, davacının belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştığını, sözleşmesinin yenilenmediğini, işe iade davası açamayacağını, tasarruf tedbirleri nedeni ile kadrolarda kısıtlamaya gidildiğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, sözleşmenin belirli süreli düzenlemesinin, belirli süreli olmasını gerektirmediği, feshin yasaya uygun olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 20. maddesi uyarınca iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini ileri süren işçinin, fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içerisinde feshin geçersizliği ve işe iade istemi ile dava açması gerekir. Bu süre hak düşürücü süre olup, resen dikkate alınması gerekir.
İşveren fesih bildiriminde bulunmuş, ancak bunu tebliğ etmemiş olmasına rağmen, örneğin, işçi, işvereni şikâyet ederek, fesih bildiriminin yapıldığı tarihi kesin olarak belirleyecek bir işlem yapmışsa, artık bu tarihin esas alınması uygun olacaktır. Bu anlamda işverenin fesih bildiriminin tebliğden imtina edildiği tutanakların tutulduğu tarih, tutanak düzenleyicilerinin doğrulaması halinde tebliğ tarihi sayılacaktır. Eylemli fesih halinde dava açma süresi, eylemli feshin yapıldığı tarihten itibaren işler. Fesih bildirimine karşı idari itiraz yolu öngören personel yönetmeliği ya da sözleşme hükümleri, dava açma süresini kesmeyeceği gibi, işçinin bu süre içinde hastalığı nedeni ile rapor alması da bu süreyi durdurmayacaktır.
İş sözleşmesinin önel verilerek feshi halinde, dava açma süresi önelin sona ereceği tarihte değil, işverenin fesih bildirimini tebliğ ettiği tarihten başlar.
4857 sayılı İş Kanununun 11.maddesinde, “
“İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar”
” şeklinde düzenleme ile bu konudaki esaslar belirlenmiştir. Belirli süreli iş sözleşmesinden bahsedilebilmesi için, sözleşmenin süreye bağlanmış olması ve belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması için objektif nedenlerin bulunması gerekir. Objektif neden olsa bile, sözleşmenin akdedildiği tarihte, iş ilişkisinin sona ereceği tarih belli değil veya belirlenebilir de değil ise, belirsiz süreli iş sözleşmesi söz konusu olur. İş sözleşmesi taraflarca açık olarak belirli bir süreye bağlanmasa bile, işin amacından belirli süreli olduğu anlaşılıyorsa, sözleşmenin örtülü olarak süreye bağlanması söz konusu olur (BK mad. 338/I).
İş Kanunu’nun 11’nci maddesinin 2 ve 3’üncü fıkralarında zincirleme yapılan belirli süreli iş sözleşmelerinin esaslı bir nedene dayanması halinde belirli süreli olma özelliğini koruyacağı; aksi takdirde belirsiz süreli iş sözleşmesi sayılacağı düzenlenmiştir. Belirli süreli iş aktinin yapılmasının objektif nedeni varsa ve bu neden devam ediyorsa veya yeni bir neden ortaya çıkmışsa belirli süreli iş sözleşmeleri yenilenebilir şeklinde değerlendirilmelidir. Zincirleme iş sözleşmelerini belirli süreli niteliğini koruyabilmeleri için her birinde aranan objektif nedenlerin aynı olması da şart değildir.
Taraflar arasında, İş Kanunu’nun 11’nci maddesinin 1 ve 2’nci fıkraları anlamında esaslı neden olmadan akdedilen belirli süreli sözleşme, belirsiz süreli sayılacağından, işveren, sürenin sona ermesiyle sözleşmenin sona erdiğini bildirdiğinde, işçi, sözleşmenin belirsiz süreliye dönüştüğünü, işverenin bildirim şartına uymadan iş sözleşmesini feshettiği gibi geçerli bir sebep gösterilmeden feshedildiğini ileri sürerek bir aylık hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir. Bir aylık hak düşürücü sürenin başlangıcı işverenin belirli süreli sözleşmeli gibi kabul ederek sürenin geçmesiyle sözleşmenin sona erdiğini bildirdiği, belirsiz süreli sözleşmeye dönüştüğü için işverence bildirim süresine uyulmadan yapılan bir fesih anlamı kazanan bildirimin yapıldığı tarihtir.
Dosya içeriğine göre, davacının teknik servis sorumlusu olarak 01.04.2004 tarihinde davalıya ait işyerinde çalışmaya başladığı ve en son 01.06.2006-31.1.2006 tarihli belirli süreli iş sözleşmesi imzalandığı ve 11.01.2007 tarihli işten ayrılma bildirgesinde iş sözleşmesinin 31.12.2006 tarihinde süre bitimi nedeni belirtilerek feshedildiği anlaşılmaktadır.
Davacı ile belirli süreli iş sözleşmesinin yapılmasını veya yenilenmesini gerektiren objektif ve esaslı nedenle bulunmadığından, mahkemece iş sözleşmesinin belirsiz süreli kabul edilmesi isabetlidir.
Ne var ki, gerek sözleşmeye ve gerekse düzenlenen işten ayrılma bildirgesinde iş sözleşmesinin 31.12.2006 tarihinde sona erdiği belirtilmektedir. Davacının bu tarihten fesih bildirimin yapıldığı iddia edilen 11.01.2007 tarihine kadar çalışıp çalışmadığı anlaşılamamaktadır. Davacı, bu tarihe kadar çalışmamış ise, iş sözleşmesi eylemli olarak 31.12.2006 tarihinde feshedilmiş olup, 12.02.2007 tarihinde açılan davaya göre davanın bir aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığının kabulü gerekecek ve davanın reddine karar verilecektir. Bu nedenle davacının 11.01.2007 tarihine kadar çalışıp çalışmadığının, eylemli feshin hangi tarihte yapıldığının araştırılması gerekmektedir. Davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı belirlenmeden karar verilmesi hatalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiği iddiasına dayalı, feshin geçersizliği ve işe iade istemine ilişkindir.
Mahkemenin, “
“davanın kabulüne”
” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenle bozulmuş, Yerel mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, 4857 sayılı İş Kanununun 20/3.maddesinde yer alan “
“mahkemece verilen kararın temyizi halinde Yargıtay ilgili Dairesinin vereceği kararın kesin olduğu”
” hükmü karşısında, Yargıtay Özel Daire kararının direnmeye konu edilip edilemeyeceği, Yerel mahkemece önceki hükümde direnme kararı verilip verilemeyeceği, ön sorun olarak tartışılmıştır.
4857 sayılı İş Kanununun “
“Fesih bildirimine itiraz ve usulü”
” nü düzenleyen 20. maddesi; “
“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa, uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
“Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
“Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır, mahkemece verilen kararın temyizi halinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
“Özel hakemin oluşumu çalışma esas ve usulleri bu yönetmelikle belirlenir.”
” Hükmünü getirmiştir.
Genel Kurulun önüne gelen uyuşmazlıkta ön sorun, anılan maddede yer alan “
“mahkemece verilen kararın temyizi halinde Yargıtay ilgili Dairesinin vereceği kararın kesin olması”
” kuralından ne anlaşılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Söz konusu düzenlemede yer alan, iş akdinin feshinin geçersizliğine ilişkin olarak açılacak bir davanın seri yargılama usulüne göre kısa süre içerisinde sonuçlandırılması düşüncesi, işçinin emek gelirinden olanaklar ölçüsünde en kısa süre yoksun kalması ilkesinden doğmuş, bu nedenle de Yargıtay Özel Dairesince verilecek kararın kesin olması amaçlanmıştır.
Benzer nitelikteki düzenlemelere; 2821 sayılı Sendikalar Yasasının 4. maddesi, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun 3, 12, 15 ve 60. maddelerinde de yer verilirken iş hukukuna yön veren temel ilke ve düşüncelerden hareket edildiği, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.03.1985 gün 1984/9-834 Esas ve 1985/201 Karar sayılı kararında da, benzer bir konunun ele alındığı görülmüş ve 2822 sayılı Kanunun 15. maddesinde yer verilen “
“Yargıtay’ca ... kesin karara bağlanır.”
” hükmü ile yasa koyucunun burada bozma kararına karşı direnme yolunu kapamayı amaçladığının vurgulandığına işaret edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, kesin karar verme hususundan, Yargıtay Özel Daire kararının kesin olduğu, bunun için de direnmeye konu edilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Yasa koyucu burada açıkça, “
“Yargıtay’ca kesin olarak karara bağlanır”
” demek suretiyle, bozma kararına karşı direnme yolunu kapamış bulunmaktadır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2004 gün E:2004/9-510 K:2004/557; 08.12.2004 gün E:2004/9-654 K:2004/664; 21.09.2005 gün E:2005/9-474 K:2005/510; 23.11.2005 gün E:2005/9-579 K:2005/648; 12.04.2006 gün E:2006/9-211 K:2006/195; 18.10.2006 gün E:2006/9-621 K:2006/673 sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Yargıtay Özel Dairesi bozma kararının kesin olduğu ve direnme yolunun kapalı bulunduğu gözetilerek, Özel Daire bozma ilamına bu nedenle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı belirtilen nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.12.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.