Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/7-717 Esas 2008/722 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2008/7-717
Karar No: 2008/722
Karar Tarihi: 03.12.2008

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/7-717 Esas 2008/722 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu 2008/7-717 E., 2008/722 K.

Hukuk Genel Kurulu 2008/7-717 E., 2008/722 K.

  • HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
  • KAMU MALLARI
  • TAPU İPTALİ VETESCİL
  • 3402 S. KADASTRO KANUNU [ Madde 12 ]
  • 3402 S. KADASTRO KANUNU [ Madde 16 ]
  • "İçtihat Metni"

    Taraflar arasındaki “

    “Tapu İptali ve Tescil“

    “ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 4.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.02.2007 gün ve 2003/308 E -2007/52 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 10.7.2007 gün ve 2007/1764-2597 sayılı ilamı ile; (...Davalı tarafın temyizi dava konusu 2148 parsel sayılı taşınmazın uzman bilirkişi tarafından düzenlenen 30.6.2005 günlü haritada (C1) ve (C2) harfleriyle işaretli bölümleriyle ilgili hükümlere yöneliktir.

    Kadastro sırasında, dava konusu 793 parsel sayısı altında 1957 yılında tesbit edilen taşınmazın kadastro tesbitini 23.1.1958 tarihinde kesinleştiği, sözü edilen taşınmazın daha sonra ifraz yoluyla 2148 parsel sayısı altında işlem gördüğü taşınmazın kadastro tesbitinin ise 21.3.1958 tarihinde kesinleştiği duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgeler, mahkemece toplanıp değerlendirilen delillerle belirlenmiştir.

    Taşınmazın kadastro tesbitinin kesinleştiği gün ile davanın açıldığı 10.04.2003 günleri arasında, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/son maddesi hükmünde sözü edilen, kamu düzenine ilişkin, bu nedenle istek olmasa bile, yargılamanın her aşamasında, mahkemece resen gözetilmesi gerekli 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiştir.

    Mahkemece bu olgular gözönüne alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve öte yandan dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    Davacı Maliye Hazinesi vekili dava dilekçesinde özetle; Dava konusu Antalya, Merkez, Güzeloba Mah., 793 parsel sayılı taşınmazın ifrazen oluştuğunu, 793 parselin tapulama tespit tutanağında belirtildiği gibi uygulanan miktarı 27560 m2 olduğu halde 39625 m2’lik yere revizyon gördüğünü, dava konusu taşınmazın Yamansız 1.derece doğal sit alanında kalmakta olup, kuzey kesimi de kısmen bataklık ve sazlık niteliğinde olduğundan genişletilmeye elverişli olduğunu, bu nedenle miktar fazlası olan 12085 m2’lik yer için bu davayı açmak zorunda kaldıklarını belirterek, Antalya, Merkez, Güzeloba Mah., 2148 parselin (geldisi 793) 12065 m2’lik taşınmazın genişletilmeye elverişli kısmının tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

    Davacı Hazine vekili davasını ıslah ederek; bilirkişi krokisinde C1 ve C2 harfleri ile gösterilen “

    “sazlık ve bataklık”

    ” niteliğindeki kısımların davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

    Davalı Kooperatif vekili cevap dilekçesinde özetle; Taşınmazın kadastro tespitinin 1958 yılında kesinleştiğini, Kadastro Kanununun 12.maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğunu, dava konusu taşınmazın tarla vasfında olduğunu, kadastro işleminin usulüne ve kurallarına uygun olarak yapıldığını, müvekkilinin bu taşınmazı ihale sonucu satın aldığını, iyiniyetli olduğunu, taşınmazın geldi kaydında 29.12.1952 tarih ve 21.02.1951 tarihli iki tapu kaydı bulunduğunu, ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.

    Tapu kaydının tetkikinden; 2148 parsel sayılı taşınmazın; davalı SS.Mega Tüccarlar Konut Yapı Koop. adına kayıtlı olduğu; geldi kaydına göre; taşınmazın 26.08.1957 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında teşrinisani 317 ve 19 nolu tapu kaydına istinaden Ali oğlu Hakkı Kemer ve müşterekleri adına tespit edildiği anlaşılmıştır.

    Dava konusu parselin geldisi 793 parsel olup 39625 m2 tarla olarak 29.12.1952 tarih 142 nolu ve 21.02.1951 tarih 149 nolu tapu kaydına istinaden 26.08.1957 tarihinde Hakkı Kemer, Emine, Ali Göçer, Hasan, Sadık ve Hafize Barut adına müştereken tespit gördüğü, tapu kaydının miktarının 27.570 m2 (27.560) olduğu ve kaydın hudutlarında; doğusunda İsmail, batısında Elife tarlaları, güneyinde yol ve kuzeyinde Kopak çayı bulunduğu tespit edilmiştir.

    Ziraat ve Jeoloji bilirkişilerinin müşterek düzenlediği 7.7.2005 tarihli rapora göre; C1 ve C2 ile gösterilen bölümlerin su altında sazlık, bataklık olduğu, imar ihyanın yapılmadığı ve kültürel faaliyetlerde bulunulmadığı Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan arazilerden olduğu saptanmıştır.

    Taşınmazın doğusunda ve batısında bataklık ve sazlık niteliği ile Hazine adına kayıtlı araziler ve kuzeyinde ise Kopak Çayı bulunmaktadır.

    Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, öncelikle kamu malı kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

    En genel tanımıyla kamu malları, Devletin veya kamu tüzel kişiliğine sahip idarelerin, kamu hizmetlerini ifa ederken kullandıkları ve yararlandıkları mallardır. Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulmaktadır. Bir malın kamu malı niteliğinde olup olmadığı kamu hukuku düzenine, özellikle de idare hukukunun kural ve ilkelerine göre belirlenir. Eş söyleyişle, kamu malları özel hukukun alanı dışındadır (Prof. Dr. Kemal T. Gürsoy-Prof.Dr.Fikret Eren-Prof.Dr. Erol Cansel; Türk Eşya Hukuku, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, sayfa: 33). Akın Düren- İdare Malları-Ankara 1975 s.40, Kemal Oğuzman-Özer Seliçi- Eşya Hukuk İstanbul 1978 s.14 vd.). 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde (Madde 641,912) ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda (Madde 715,999) yer alan kamu malları konusundaki hükümler, değinilen kuralın istisnaları değil, onun teyidi mahiyetindeki düzenlemelerdir; bu hükümlerle kamu malları eşya hukukunun dışında bırakılmışlardır.

    Kamu malları kavramına ilişkin en açık ve ayrıntılı yasal düzenleme, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinde yer almaktadır. Bu maddede, “

    “Kamu Malları”

    ” başlığı altında, kamunun ortak kullanımına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerler ile Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerler hakkında ayrıntılı bir düzenlemede bulunulmuştur. Maddenin (A) bendi kamu hizmetinde kullanılan okul, hastane gibi yerlerin; (B) bendi kamunun yararlandığı mera, yaylak gibi orta malı taşınmazların; (C) bendi Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kayalar, tepeler gibi yerlerin; (D) bendi de Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanların, kadastro çalışmaları sırasında ne şekilde işleme tabi tutulacaklarını açıklamıştır. Akın Düren; kamu malları için şöyle bir tanım vermektedir. Kamunun doğrudan doğruya ortak yararlanmasına veya kullanılmasına doğal nitelikleri gereği açık olan (sahipsiz mallar) veya Devlet ya da Kamu Tüzel Kişisi tarafından kanunun doğrudan doğruya yararlanmasına veya kullanılmasına tahsis edilen (Orta Malları) veyahut bir kamu hizmetinin vasıtası olmak üzere tahsis edilen mallara (Hizmet Malları) kamu malı denir. (Düren age s.45).

    Bir malın kamu malı olarak nitelendirilmesinin hukuksal sonuçları şunlardır: Kamu malları üzerinde özel mülkiyet kurulamaz ve bunlar kamu hizmetine tahsis olundukları, yetkili idarece kamu malı olmaktan çıkarılmadıkları sürece temlik edilemez, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla da edinilemezler. (Gürsoy-Eren-Cansel, age, sayfa 35). Devlet mallarının haczine de olanak yoktur (İcra ve İflas Kanunu, madde 82). Buradaki “

    “özel mülkiyet kurulamaz”

    ” sözü, “

    “gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetine giremez”

    ” şeklinde anlaşılmalıdır. Temlik edilebilmeleri için de, mutlak surette kamu hizmetine tahsis olunma niteliklerinin, yetkili organın hukuka uygun bir tasarrufu sonucunda ortadan kalkması, dolayısıyla kamu malı olma niteliğini yitirmeleri gerekir. Yetkili idare organlarınca Kamu mülkü olmaktan çıkarılmış bulunmayan bir taşınmaz malın, her nasılsa açık bırakılan tapu sicilindeki kaydına iyi niyetle dayanmak veya hak kazandırıcı süre içinde elde bulundurmak yollarıyla mülk edinilmesi düşünülemez. Diğer bir ifade ile kamu malı niteliği kazanmış bir taşınmazın özel mülkiyete konu olamayacağından tapuya bağlansa bile MK. 931.maddesi bu durumda uygulanamaz. (Y.H.G.K. 30.09.1981 gün, E: 1979/1-167, K: 1981/656, Mustafa Reşit Karahasan, Türk Medeni Kanunu Eşya Hukuku. İstanbul 1977 s.1421.).

    Bu sonuçlara bağlı olarak, Hukuk Genel Kurulu’nun 21.2.1990 gün ve 1989/1-700 Esas, 1990/101 Karar; 18.10.1989 gün 1989/1-419 Esas, 1989/528 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; kamu malı niteliği taşıyan, yetkili idari organca kamu malı olmaktan çıkarılmayan ve dolayısıyla özel mülk olarak tescile tabi bulunmayan bir taşınmazın, her nasılsa özel mülk olarak tapuya tescil edilmesi, bir “

    “yolsuz tescil”

    ” olup, o yerin özde tescile tabi bulunmama (kamu malı olma) niteliğini değiştirmez (Yargıtay’ın bu konuya ilişkin uygulamasındaki istikrarı göstermesi açısından, Y.H.G.K.’nun 26.02.2003 gün ve 2003/12-116 E., 2003/111 K.; 25.12.2002 gün ve 2002/12-1101 E., 2002/1113 K. sayılı kararının da aynı doğrultuda olduğu belirtilmelidir ).

    Tekrar ve önemle vurgulanmalıdır ki, kamu malları özel mülkler gibi devir ve temlik edilemezler; böyle durumlarda, iyiniyet veya tapu siciline güven ilkelerinin uygulama yeri de yoktur.(Bu ilkeler YHGK’nun 11.06.2003 gün ve 2003/13-414 E. ve 2003/410 K. sayılı ilamında da aynen benimsenmiştir.)

    Bilindiği üzere kumluk, sazlık, bataklık niteliğinde bulunan bu tür taşınmazlar kural olarak devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu için özel mülkiyete konu edilemez. Ancak, 5516 sayılı Kanun ya da başka özel bir kanun çerçevesinde Hazinece bu kanunlarda öngörülen şekilde gerekli izin verilmesi veya özgüleme yapılması ve kanun gereğinin yerine getirilmesi durumunda bu taşınmazlar üzerinde özel mülkiyet kurulabilir. Temelde özel mülkiyete konu edilemeyecek bir taşınmaz hakkında her nasılsa sicil oluşturulması bu yerin özde tescil edilemeyecek yerlerden olduğuna ilişkin hukuksal durumunu ve Kamu malı niteliğini değiştiremez.

    Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 08.05.1987 tarih 1986/3 Esas ve 1987/4 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; “

    “…Gerçekten Yargıtay"da yerleşmiş ve kararlılık kazanmış uygulamaya göre 35.maddede yer alan taşınmazların kişi adına tesbit ve tescili halinde bu tescil aleyhine açılacak dava 31.maddedeki süreye tabi değildir. Bu husus içtihadı birleştirmenin konusu dışında kalmakla beraber şu yön belirtilmelidir ki; eşitlik ilkesi aynı durum ve koşullar altında bulunanların aynı uygulamaya tabi tutulmalarını ifade eder. Kamu taşınmazları herhangi bir nedenle zuhulen tescil edilse dahi hukuksal mahiyet ve niteliklerini kaybetmezler; yasa koyucu bu nedenlerle de 35. maddedeki sınırlandırmanın tescil mahiyetinde olmadığını hükme bağlamıştır. Bu yolda açılacak davanın dayanağını özel hukuk hükümleri oluşturmaz. O halde taşınmazların farklı niteliklerine dayanan farklı içtihatlar nedeniyle eşitlik ilkesinin bozulduğundan söz edilemez…

    …” İçtihadı Birleştirme kararları "konuları ile sınırlayıcı, gerekçeleri ile açıklayıcı ve sonuçları ile bağlayıcı"dırlar. Bu karar konumuzla ilgili olarak açıklayıcı mahiyettedir ve Hazinenin açtığı bu tür davalarda hak düşürücü sürenin uygulanamayacağı içtihat edilmiştir.

    766 sayılı Tapulama Kanununun 31 ve 35. maddelerine benzer hükümler 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12 ve 16. maddelerinde yer almaktadır.

    Kadastro Tutanaklarının Kesinleşmesi ve Hak Düşürücü Süre kenar başlıklı 12.maddenin 3.fıkrasında aynen; “

    “…Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz…

    …” denilmektedir.

    Yine aynı Kanunun Kamu Malları kenar başlıklı 16.maddesinde ise; “

    “…Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:

    Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.

    Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.

    Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler,dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır...”

    ” hükümleri mevcuttur. Niza konusu taşınmaz halen sazlık ve bataklık olup, su altındadır. Yukarıda değinildiği gibi hiç bir şekilde tasarruf edilmemiş ve zilyedliğe konu olmamıştır.

    Yukarıda belirtilen nedenlerle gerek 766 sayılı Yasanın 31/2.maddesi ve gerekse 3402 sayılı Yasanın 12/3.maddesi özel mülkiyete konu olamayacak, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hakkında Hazine tarafından açılacak davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olup olmadığı konusunda açık bir hüküm bulunmamakta ve özel şahıslar ile Hazine arasında bir ayrımda içermemekte ise de; Hazine tarafından açılacak bu tür davaların (10) yıllık hak düşürücü süreye tabi olmayacağı hususu yerleşmiş Yargıtay Kararları ile istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır.

    Bu açıkmalar;

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.1988 gün 1988/1-825 E. ve 1988/964 K.; 6.5.1992 gün 1992/1-187 E. ve 1992/295 K.; 24.3.1999 gün ve 1999/1-170 E. 1999167 K.; 22.9.1999 gün ve 1999/1-568 E. 1999/569 K.; 27.2.2002 gün ve 2002/1-19 E. 2002/97 K.; 9.6.2004 gün ve 2004/1-335 E. 2004/354 K. sayılı ilamlarında da aynen benimsenmiştir.

    Yukarda geniş olarak saptanıp, açıklanan nedenlerle mahalli mahkemece Hazine tarafından açılan bu tür davalarda 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağına dair kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır.

    Ne var ki; mahkemece verilen hükmün esasına yönelik olarak davalı vekilince ileri sürülen temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.

    S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemenin Hazine tarafından Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hakkında açılacak davaların 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesinde belirtilen hak düşürücü süreye tâbi olmadığı yönünde ki direnmesi yerinde olmakla birlikte, işin esasına yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 7.Hukuk Dairesine Gönderilmesine, 03.12.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

    Hemen Ara