Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2022/8491 Esas 2022/11030 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
12. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/8491
Karar No: 2022/11030
Karar Tarihi: 26.10.2022

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2022/8491 Esas 2022/11030 Karar Sayılı İlamı

12. Hukuk Dairesi         2022/8491 E.  ,  2022/11030 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

    Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davalı-alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
    2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 97/son, aynı Kanunun 18/1. ve 366/1. maddesinin atfıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369/7. maddesi de gözetildiğinde icra mahkemesinde görülen işler ivedi işlerden sayıldığından temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebinin oybirliği ile reddine karar verildikten sonra işin esası incelendi:
    Davacı üçüncü kişi, hacze konu menkullerin 3.kişi şirkete ait olduğunu, borçlu ile ilgisinin bulunmadığını belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına ve tazminata karar verilmesini istemiştir.
    Davalı alacaklı, istihkak iddiasının alacaklıdan mal kaçırmak için danışıklı olarak ileri sürüldüğünü belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş, 08.06.2011 havale tarihli dilekçesi ile davayı kabul ettiklerini, vekâlet ücreti ve temyiz haklarından da feragat ettiğini belirtmiştir.
    Mahkemece yapılan ilk yargılama sonucunda, davanın kabulüne ilişkin verilen karar, davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 14.11.2013 tarih 2013/9962 Esas ve 2013/17239 Karar sayılı kararı ile "...davalı alacaklı vekilinin 09.06.2011 havale tarihli dilekçesi ile davayı kabul ettiğini ve vekâlet ücreti taleplerinin bulunmadığını beyan ettiğini, diğer yandan üçüncü kişi ve davalı alacaklı arasında hükümden önce düzenlenen 07.06.2011 tarihli sulh sözleşmesi bulunduğunu, mahkemece sulh ve kabul isteklerinden hangisinin öncelikle uygulanacağı tartışılıp değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle..." bozulmasına karar verilmiş, davacı üçüncü kişinin karar düzeltme isteğinde bulunması üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 6.6.2014 tarih, 2014/5247 Esas, 2014/11752 Karar sayılı ilamı ile taraflar arasında sulh sözleşmesi yapıldığı kabul edildiği taktirde sulh ve kabul isteklerinden hangisinin öncelikle uygulanacağının tartışılıp değerlendirilmesi, davalı alacaklı tarafça sunulan sözleşmelerin geçerli olmadığı kabul edildiği taktirde ise kabul nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesi için hükmün bozulması gerekirken, mahkeme dışında yapılan sulh sözleşmesine karşı tarafın beyanı alınmadan hukuki değer atfedilerek kararın bozulduğu görülmekle karar düzeltme isteminin kabulü ile değişik gerekçe ile karar bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak sulh sözleşmesi hükümlerinin esas alındığı belirtilerek, kesinleşen hususlarda karar ittihazına yer olmadığına,
    yapılan yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, taraflar talep etmediğinden vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş, karar davacı 3. kişi vekili ve davalı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 19.6.2017 tarih, 2015/7906 Esas, 2017/9273 Karar sayılı ilamı ile, 6100 sayılı HMK.'nun 308. ila 311. maddeleri uyarınca kabul beyanına üstünlük tanınarak kabul sebebiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, davayı kabul beyanı mahkemeye ulaşmakla taraflar arasındaki uyuşmazlık sona erdiği gerekçesi ile istihkak davasının davalı alacaklının kabulü sebebiyle kabulüne, davacı üçüncü kişi lehine yargılama gideri ve vekalet ücreti takdirine karar verilmiş, karar davalı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.
    Mahkemenin 16.12.2020 tarihli ek kararı ile temyiz avansının süresinde yatırılmamış olması nedeniyle “Davacı vekilinin temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına” karar verilmiş olup,davacı 3.kişi vekilinin 11.2.2021 tarihli dilekçesi ile tashih talebi üzerine mahkemece 11.2.2021 tarihli tavzih kararı ile, "HMK.'nun 344. maddesi uyarınca davacı vekilinin temyiz talebinden vazgeçmiş sayılmasına," yerine HMK.'nun 344. maddesi uyarınca davalı vekilinin temyiz talebinden vazgeçmiş sayılmasına, olarak düzeltilmesine karar verilmiş ve hükmüm 23.3.2021 tarihinde kesinleştirilmesine karar verilmiştir. Davalı alacaklının temyiz isteminde bulunması üzerine mahkemece 8.7.2021 tarihli ek karar ile, davalı vekilinin hükmün kesinleşmesinden sonra yapılan temyiz talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmiş, ek karara karşı davalı alacaklı süresi içinde temyize başvurmuştur.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 366. maddesi uyarınca, temyiz kanun yolu bakımından kıyasen uygulanacak HMK.’nın 344. maddesi gereğince, temyiz dilekçesi verilirken, temyiz kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödenmesi gereklidir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, başvuru yapılmamış sayılır. Somut olayda, davalı alacaklı 30.6.2020 tarihinde nispi temyiz karar harcı ile temyiz yoluna başvurma harcı ve 150 TL istinaf avansı yatırıldığı görülmüş olup temyiz gider avansının, maddi hata ile istinaf avansı olarak yatırılmış olduğu gözetilerek söz konusu muhtıra da yatırılması istenilen 100 TL gider avansının işin mahiyetine uygun olarak istenmediği, dosyada yeterli masraf ve avansın bulunduğu, bu haliyle muhtıranın usul ve yasa uygun olmadığı anlaşıldığından, Mahkemenin 16.12.2020 tarihli ek karar ile 11.2.2021 tarihli tavzih kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
    Öte yandan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun Elektronik Tebligat başlıklı 7/a maddesinin birinci fıkrasında; “Aşağıda belirtilen gerçek ve tüzel kişilere tebligatın elektronik yolla yapılması zorunludur.” Yine aynı maddenin 1/9. fıkrasına göre de; baro levhasına yazılı avukatların bu kapsamda olduğu, 3.fıkrasında; birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılabileceği düzenlemeleri yer almaktadır.
    Somut olayda, Mahkemece 16.12.2020 tarihli ek karar ile temyiz başvuru değerlendirme kararı verilmiş olup, bu karar 11/02/2021 tarihli tavzih kararı ile düzeltilerek davalı alacaklı vekiline posta yoluyla 4.3.2021 tarihinde tebliğ edildiği, Mahkemece 5.4.2021 tarihinde kararın kesinleştirilmesine karar verildiği, davalı alacaklı vekili tarafından 15.4.2021 tarihinde ek karara karşı temyiz yoluna başvurulduğu görülmüştür. Yazılı yasal düzenlemelere göre; tebligat yapılan kişinin avukat olduğu nazara alındığında, ek kararın tebliği tarihi itibariyle uygulanması gereken Tebligat Kanunu’nun 7/a maddesinin birinci fıkrası, tebligatın
    elektronik yolla yapılmasını zorunlu kılıp posta yolu ile yapılan tebligat yok hükmünde olduğundan alacaklı vekilinin ek kararı temyiz talebinin süresinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, 8.7.2021 tarihli ek kararın ve usulüne uygun tebliğ yapılmadan hükmün kesinleştirilmesine karar verildiğinden kesinleştirme şerhinin kaldırılmasına karar verilerek temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
    Dava, İİK’nın 97. maddesine dayalı 3. kişinin istihkak iddiasına ilişkindir.
    1-Davalı alacaklı temyiz itirazları ile ilgili yapılan inceleme sonucunda;
    Yargıtay ilamında belirtilen bozma sebepleri çerçevesinde işlem yapılarak karar verilmiş, bozma ile kesinleşen hususların yeniden temyiz sebebi yapılmasına usul hükümleri elvermemiş bulunmasına ve temyiz edilen kararda yazılı gerekçelere göre davalı alacaklının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
    2- Davalı alacaklının tazminat istemine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde,
    Üçüncü kişi yararına tazminata hükmolunması için, üçüncü kişinin davasının kabulü yanında, istihkak iddiasına karşı itiraz eden alacaklının kötüniyetinin gerçekleşmesi zorunludur. Buradaki kötü niyetten maksat haciz sırasında mahcuzun davacıya ait olduğunun, alacaklı tarafından bilindiği halde, kötü niyetli olarak haczin tatbikinin talep edilmesidir. Alacaklı, üçüncü kişi ile borçlu arasındaki işlemlere yabancı olduğundan istihkak iddiasına itiraz etmesi, tek başına alacaklının kötü niyetli olduğunu göstermez. Somut olayda, alacaklının kötüniyeti kanıtlanmadığı gibi davalı alacaklının kabul beyanı nedeni ile davanın kabulüne karar verildiği anlaşıldığından İİK.’nun 97/15. maddesinde aranan yasal şartlar oluşmaması nedeni ile davalı alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesi hatalı olmuştur.
    Ne var ki, yapılan bu yanlışlığın giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden 6100 sayılı HMK.'nun ek Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
    SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hüküm fıkrasının 2. bendindeki ''Davalı alacaklının davayı kabul etmesi sebebiyle 2004 sayılı İİK.'nun 97/15 maddesi uyarınca dava konusu olup haczedilen malların değerinin %40'ı oranındaki 110.170,00 TL tazminatın davalı alacaklıdan alınarak davacıya verilmesine,'' cümlesinin çıkartılmasına, hükmün düzeltilen bu şekli ile ONANMASINA, mahkeme kararı düzeltilerek onandığından harç alınmasına yer olmadığına, İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 26/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara