Esas No: 2021/15844
Karar No: 2022/11026
Karar Tarihi: 12.09.2022
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/15844 Esas 2022/11026 Karar Sayılı İlamı
6. Ceza Dairesi 2021/15844 E. , 2022/11026 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali
HÜKÜMLER : Beraat, mahkumiyet ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
I-Sanık ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesi neticesinde;
Sanık hakkında hırsızlık suçundan 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı, 5271 sayılı CMK’nın 231/12. maddesinde 06.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Yasa ile ek fıkrası uyarınca itiraz yolu açık olup, temyiz olanağı bulunmadığından 5271 sayılı CMK’nın 264/1. maddesi uyarınca o yer Cumhuriyet Savcısının yasa yolu ile merciinde yanılması haklarını ortadan kaldırmayacağından, aynı maddenin 2. fıkrasına göre itirazı incelemeye yetkili ve görevli mahkemeye iletilmek üzere, dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE,
II-Sanık ... ve ... hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesi neticesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, sanık ... müdafii ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun ve takdire dayalı bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
III-Suça sürüklenen çocuk ... hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesi neticesinde;
5271 sayılı CMK'nın 223 (9) hükmünün uygulanması ve özellikle “Derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci görüşe göre; 5271 sayılı CMK'nın 223 (9)'da yer alan “Derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “Kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; dava zaman aşımı süresi dolduğu için dosyanın esasına girmeden, davayı düşürmek gerekir.
İkinci görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde davanın zaman aşımından düşürülmesi gerekir.
İkinci görüş doktrin tarafından ağırlıklı olarak benimsenmiştir. Örneğin; Prof. Dr. C. Şahin de bu konuda, Adalet Dergisi (Yıl:2013, Sayı:45, Shf.:224/239)'nde yayımlanan “Dava Zamanaşımı Sanığın Aklanmasına Engel Olabilir mi?” başlıklı makalesinde; “...Fıkrada geçen “Derhal” sözcüğü ile, henüz yargılamanın başında olma değil, “Dosyanın mevcut durumu” ifade edilmektedir. Yani, yargılamanın geldiği aşama itibariyle dosyadaki mevcut delillere göre, “Herhangi, başka, yeni bir araştırmaya gerek olmaksızın” beraat kararı verilebilecek bir noktada, sanığın daha lehine olan beraat kararı yerine, örneğin zaman aşımı nedeniyle daha aleyhine olan düşme kararı verilmesi yasaklanmaktadır. İlgili hükmün (5271 sayılı CMK'nın 223 (9)) burada yapılmamasını istediği şey delil takdiri değil, yeni delil araştırmasıdır. İlave bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebilecekse, dava zamanaşımı dolmuş olsa bile, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı değil, dosyanın mevcut durumu itibariyle beraat kararı vermek gerekmektedir.” diyerek ikinci görüşü benimsediğini açıkça ortaya koymuştur.
Biz de bu ve aşağıda açıklayacağımız diğer gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “Çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “Davanın esasına girmeden”, “Delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “Fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları 5271 sayılı CMK’nın 223 (9)’ncu maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet Savcısı, kolluk amiri (Örneğin; 5271 sayılı CMK'nın 119. maddesi hükmü uyarınca yapılan aramada ...), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (5271 sayılı CMK'nın 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “Herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir.) bile, “Delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, 5271 sayılı CMK'nın 223 (9). madde ve fıkrası bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
Kanaatimizce, “Derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A..... 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “Yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “İlâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan ...” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 223 (9)’ncu madde ve fıkrası hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.
Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.
5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinin âmir hükmü uyarınca; dava zaman aşımı süresi dolmasaydı, davanın esasına girip, işbu kararı bozmamız gerekirdi diyorsak artık; sırf yargılama dava zaman aşımı süresi içinde sonuçlandırılamadı diye davayı düşüremeyiz, yâni sanığı lekelenmiş durumda bırakamayız Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde 15-18 yaş aralığında bulunan suça sürüklenen çocuğa yüklenen iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden, 11/02/2016 olan karar tarihinden inceleme gününe kadar 5 yıl 4 aylık asli zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmış ise de; kararı bozup dava zamanaşımından düşme kararı vermek yerine, CMK'nın 223/9. maddesinin âmir hükmü uyarınca, suça sürüklenen çocuk hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden usûl ve yasaya uygun olan beraat kararının onanması gerektiğinden düşme kararı verilmemiştir.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usûl ile kanuna uygun ve takdire dayalı bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
IV-Suça sürüklenen çocuk ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesi neticesinde;
Suç tarihi itibarıyle 15-18 yaş arasında olan suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 141. maddesinde yer alan hırsızlık suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre, aynı Yasanın 66/1-e, 66/2. maddelerinde öngörülen 5 yıl 4 aylık asli zamanaşımı süresinin karar tarihi olan 11/02/2016 tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafi ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle gerekçesi tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
V-Sanık ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesi neticesinde;
5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinde yer alan uzlaştırma hükümlerinin uygulanabilmesi için suçun bir gerçek kişiye veya özel hukuk tüzel kişisine karşı işlenmesi gerekmekte olup açıktan hırsızlık suçuna konu pitbull cinsi köpeklerin otoparkın sahibi müşteki Alattin Demirbağ’a ait olduğu anlaşıldığından uzlaşma hükümlerinin uygulanması mümkündür.
17/02/2015 tarihli hükümden sonra; 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK'nın 141/1. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında sanıklar ile müşteki arasında CMK'nın 254. maddesi uyarınca aynı kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yapılması için dosyanın yeniden değerlendirilmesi ve sanığın hukuki durumunun buna göre yeniden belirlenmesi;
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafi ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 12/09/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.