Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/230 Esas 2018/1108 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/230
Karar No: 2018/1108
Karar Tarihi: 16.05.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/230 Esas 2018/1108 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/230 E.  ,  2018/1108 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mersin 4. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.01.2014 gün ve 2012/666 E., 2014/14 K. sayılı karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 03.04.2014 gün ve 2014/4978 E., 2014/6767 K. sayılı kararı ile;
    (…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı SGK’nun aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2-Yerel mahkemece; uyulmasına karar verilen 29.09.2011 tarihli bozma ilamı sonrasında yeni yargılama sırasında eldeki dava ile tahsili talep edilen sosyal güvenlik destek primi kesintilerinin 02.12.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle artırılmış ve ıslahen artırılmış miktar gözetilerek karar verilmiştir.
    Ne var ki varılan bu sonuç hatalı olmuştur. Yargıtay İçtihadı birleştirme büyük genel kurulunun 4.2.1948 gün 1944/10 E. 1948/3 K. Sayılı kararı uyarınca bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Hal böyle olunca da bozmadan sonraki yargılama aşamasında davacı tarafça yapılan ıslah işlemi dikkate alınarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın anılan içtihadı birleştirme kararına aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
    gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında kısmi yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ve 01.04.2007 tarihinden itibaren tahsis talebinin reddedilmesi nedeniyle yersiz olarak ödediği primlerin iadesi istemine ilişkindir.
    Davacı vekili müvekkilinin 1479 sayılı Kanunun Geçici 18. maddesi kapsamında vergi borçlanması yaptığını ve 3900 gün süreyi borçlanarak toplam 6230 gün hizmetle tahsis talebinde bulunduğunu, ancak Kurumun yaş şartını sağlamadığı gerekçesiyle tahsis talebini reddettiğini, bunun üzerine müvekkilinin çalışmaya devam ettiğini ve 16.03.2009 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması için Kuruma tekrar başvuru yaptığını, başvurunun yine yaş şartı sağlanmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, emeklilik şartlarını sağlamasına rağmen Kurum tarafından haksız olarak tahsis talebinin reddedildiğini ileri sürerek vergi borçlanması yaptığı sürenin 04.10.2000 tarihinden itibaren geriye götürülerek 04.12.1989-04.10.2000 tarihleri arasında sigortalı olduğunun, ilk tahsis talep tarihi olan 30.03.2007 tarihini takip eden aybaşı olan 01.04.2007 tarihinden itibaren kısmi yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine, 01.04.2007-16.03.2009 tarihleri arasında müvekkilinden fuzuli olarak tahsil edilen fazlaya dair hakkı saklı kalmak kaydıyla 500,00 TL primin iadesine, bu talebinin kabul edilmediği takdirde 01.04.2007 tarihinden itibaren sosyal güvenlik destek primi ödediği kabul edilerek, geriye kalan ve fazla ödenen primlerin yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir ve davacı vekili 02.12.2013 tarihinde (Özel Dairenin 29.09.2011 tarihli ilk bozma kararından sonra) prim talebini 4.734,91 TL olarak ıslah etmiştir.
    Davalı ... (SGK) vekili davacının vergi borçlanması yapmak suretiyle 17.11.1989-28.03.1995, 07.04.1995-14.12.1998, 31.12.1998-03.10.2000 tarihleri arasında mevcut vergi kaydı sürelerini borçlandığını, davacının 04.10.2000-02.06.2009 tarihleri arasında sigortalı olduğunu, 27.03.2007 tarihli posta ile yaşlılık aylığı başvurusunun yaş şartını sağlamadığı gerekçesiyle reddedildiğini, 11.03.2009 ve 25.05.2009 tarihli başvurularının da aynı gerekçeyle reddedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Yerel Mahkemece 02.03.2010 tarihli kararda davacının 15 yıl 3 ay 3 gün sigortalı olduğu, yaşlılık aylığı talep tarihinde 59 yaşında bulunduğunu, 01.04.2007 tarihi itibariyle kısmi yaşlılık aylığına hak kazandığı gerekçesiyle davacıya 01.04.2007 tarihinden itibaren kısmi yaşlılık aylığı bağlanmasına, bu tarihten itibaren ödenecek aylıkların ilk üç ay dışında faiziyle davalıdan tahsiline, davacının 31.07.2008-29.08.2008 tarihleri arasında ödenen 500,00 TL prim ödeme miktarının faiziyle birlikte davacıya iadesine ve diğer haklarının saklı tutulmasına karar verilmiştir.
    Hükmün davalı Kurum vekilince temyizi üzerine Özel Dairece 29.09.2011 tarihli kararında davacının 01.04.2007 tarihinden itibaren kısmi yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine ilişkin kararının yerinde olduğu, ancak davacının 30.11.1989-22.06.2009 ve 17.11.1989-02.06.2009 tarihleri arasında vergi kaydına dayalı çalışmasının devam ettiği anlaşıldığından bu dönemlere dair ödenen primlerin davacıya iadesinin isabetsiz olduğu, 1479 sayılı Kanunun Ek 20’nci maddesi gereğince davacının çalıştığı süreye ilişkin Kurumca hesaplanan sosyal güvenlik destek primi kesintisi karşılıklarının davacı tarafından ödenen primlerden düşürülerek kalan miktar olması durumunda davacıya iadesinin gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece 17.01.2014 tarihli kararda Özel Dairenin bozma kararına uyularak yapılan araştırma sonucunda Kurumdan davacının 01.04.2007-16.03.2009 tarihleri arasında ne kadar sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerektiğinin sorulduğu, Kurumun destek primi kesilmediğini bildirmesi sebebiyle bilirkişi aracılığıyla kesilmesi gereken destek primlerinin hesaplandığı, davacının ödemek durumunda olduğu sosyal güvenlik destek primi ödemeleri çıkarıldıktan sonra geriye toplam 4.734,91 TL yersiz ödenen prim kaldığı gerekçesiyle davacıya 01.04.2007 tarihinden itibaren kısmi yaşlılık aylığı bağlanmasına ve davacının yersiz ödediği 4.734.91 TL prim tutarının ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı Kurumdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
    Hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
    Sayın onursal üye Tülün Toprak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177’nci maddesinde ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğinin belirtildiği, davacının davasını miktar yönünden ıslah etmesi durumunda yeniden yapılması gereken bir tahkikat söz konusu olmayıp, davanın uzamasına da sebebiyet vermediği, aksine ek dava açmak veya hükümden sonra bakiye alacağı isteme yoluyla gereksiz yere masraf ve yargılama yapılmasının da önüne geçileceği, söz konusu içtihatı birleştirme kararının somut olaya uygulanamayacağı gerekçesiyle karşı oy yazmıştır.
    Yerel mahkemece davacının davasını miktar yönünden ıslah etmesi durumunda yeniden yapılması gereken bir tahkikat söz konusu olmadığı, davanın uzamasına da sebebiyet vermediği, ek dava açmak veya hükümden sonra bakiye alacağı isteme yoluyla gereksiz yere masraf ve yargılama yapılmasının da önüne geçilmiş olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme hükmü davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yerel mahkemece verilen ilk kararın bozulmasından sonra prim miktarı yönünden yapılan ıslahın geçerli olup olmadığı; bu ıslah esas alınmak suretiyle hüküm kurulmasına usulen olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çıktığı tarihte yürürlükte olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 83’üncü ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 83’üncü maddede davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 84’üncü maddede, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiş benzer hükümlere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176 ve 177/1’inci maddelerinde yer verilmiştir.
    Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.  
    Eş söyleyişle, ıslah, iyi niyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur
    Bu konuda 1086 sayılı HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 gün ve 1948/3 E., 1944/10 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da (İBK) yukarıda bahsi geçen hükümler benimsenmiş; ayrıca ıslahın tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı kabul edilmiştir. Sözü edilen kararda taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınmasının davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olacağı, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılmasının, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını güçleştireceği vurgulanmıştır.
    Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK) 177/1’inci maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah yapılabileceğini öngördüğünü, bu sebeple Yargıtayın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, 6100 sayılı HMK’nın 177’nci maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının 6100 sayılı HMK karşısında güncelliğini kaybettiğini, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihadın birleştirilmesi talep edilmiş ise de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 06.05.2016 gün ve 2005/1 E., 2006/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 gün ve 1948/3 esas, 1944/10 karar sayılı içtihadı birleştirme kararındaki benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” dair karar verilmiştir.
    O hâlde bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, mahkemece Özel Dairenin 29.09.2011 tarihli bozma kararına uyulduğu belirtildiği hâlde bozmadan sonra ibraz edilen davacı vekilinin 02.12.2013 havale tarihli ıslah dilekçesi dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yukarıda da belirtildiği üzere Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 gün ve 1944/10 E., 1948/3 sayılı K. ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 06.05.2016 gün ve 2015/1 E., 2016/1 K. dikkate alındığında bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün olmadığından mahkemenin direnme gerekçesi hatalıdır.
    Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.05.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara