Esas No: 2017/2171
Karar No: 2017/5814
Karar Tarihi: 27.12.2017
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/2171 Esas 2017/5814 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : 2911 sayılı Kanuna muhalefet, Görevi yaptırmamak için direnme, Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması, Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, Terör örgütünün propagandasını yapma
Hüküm : 1-2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan; 2911 sayılı Kanunun 33/1, TCK’nın 31/3, 62, 50/1-a, 52/2-4, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet
2-2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan; 2911 sayılı Kanunun 32/1, TCK’nın 31/3, 62, 50/1-a, 52/2-4, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet
3-Görevi yaptırmamak için direnme suçundan; 2911 sayılı Kanunun 32/2, TCK’nın 265/1-3-4, 31/3, 62, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet
4-Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan; TCK’nın 174/1-2, 31/3, 62, 52/2-4, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet
5- Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan; TCK’nın 314/3, 220/6, 314/2, 220/6, 31/3, 62, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet
6-Terör örgütünün propagandasını yapma suçundan; 3713 sayılı Kanunun 7/2, TCK’nın 31/3, 62, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Adil yargılanma hakkı, Anayasanın 36/1. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6/1. maddesinde de “Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir..” denilerek teminat altına alınmıştır.
Adil yargılanma hakkının muhtevası, savunma ve müdafii yardımından faydalanma hakkı yönünden iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, bir suç ile itham edilen herkes, kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından faydalanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkına sahiptir. Anılan madde gereğince, bir suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında, kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma ve bir müdafi tayin etme imkanından yoksun ise ve adaletin selameti için gerekli görülürse re’sen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma olmak üzere üç ayrı hakka sahiptir. Bu nedenle, suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez. Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan “silahların eşitliği” ilkesinin de gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Pakelli/Federal Almanya Davası, B.No: 8398/78, 25/4/1983). Ancak, bu noktada belirtilmelidir ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesinin, bu hakkın teminatlarından kişilerin kendi iradeleriyle vazgeçmelerini engelleyecek şekilde yorumlanamayacağı düşüncesindedir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Aksin ve diğerleri/Türkiye Davası, B. No: 4447/05, 01/10/2013).
Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi yardımından yararlanmadan vazgeçmenin geçerli ve etkin olabilmesi için her türlü şüpheden uzak bir açıklıkta olması, ayrıca sonuçlarının ağırlığı itibariyle asgari garantileri içermesi, önemli hiçbir kamu menfaatine ters düşmemesi ve vazgeçmenin sonuçlarının makul olarak öngörebileceğinin ortaya konulması gerekir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Salduz/Türkiye Davası, B. No: 36391/02, 27/11/2008; ... /Türkiye Davası, B.
No: 32432/96, 27/3/2007). Ne var ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da, resen ücretsiz olarak avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin imkanının olmaması yanında, ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, .../Türkiye Davası, B. No: 32432/96, 27/3/2007). Bu cümleden olarak, kanun koyucu bir suç isnadıyla karşı karşıya kalan şüpheli ya da sanığın, müdafii yardımından faydalanmak hakkından açıkça vazgeçmesi halinde dahi adaletin selameti bakımından re"sen bir müdafiin atanması gerektiğini, 5271 sayılı CMK"da tahdidi olarak düzenlemiştir.
Ayrıntıları Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.12.2016 tarih ve 2016/17-939, 2016/465 sayılı kararında açıklandığı üzere; “1412 sayılı CMUK, kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş ve sınırlı bazı hallerde zorunlu müdafilik sistemini getirmişken; 5271 sayılı CMK zorunlu müdafilik sistemini, önemli ölçüde genişletmiştir. 5271 sayılı CMK’ya göre; müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması (CMK’nın 150/2. maddesi), soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi (CMK’nın 150/3. maddesi), resmi bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (CMK’nın 74/2 maddesi), tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi (CMK’nın 101/3. maddesi), davranışları nedeniyle hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşılan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (CMK’nın 204/1. maddesinde) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (CMK’nın 247/4. maddesinde) hallerinde, şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa, hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır”.
Şu hale göre; onsekiz yaşını doldurmuş olmasına rağmen 5271 sayılı CMK"nın 101/3. maddesi gereğince tutuklanması istenen ve seçtiği bir müdafii de bulunmayan suça sürüklenen çocuğa müsnet suçun niteliği ve ön görülen ceza miktarı gözetilmeksizin müdafii görevlendirilmesinin yasal zorunluluk olması karşısında; soruşturma aşamasında görevlendirilen müdafii refakatinde usulüne uygun olarak sorgusu yapılıp tutuklanmış olan suça sürüklenen çocuğun, kovuşturma aşamasında onsekiz yaşını doldurmuş olsa dahi tutuklu bulunması nedeniyle, delillere erişme ve savunma hazırlama imkanları itibariyle çelişmeli yargılamanın gereği olan “silahların eşitliği” ilkesinin ve Anayasanın 36, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddeleri ile teminat altına alınan adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracak biçimde, adaletin selameti açısından gerekli olan müdafii görevlendirilmeden yargılama yapılıp sorgusu tespit edilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
Kanuna aykırı olup, suça sürüklenen çocuğun temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, suça sürüklenen çocuğun tutuklulukta geçirdiği süre, atılı suçlar için kanun maddelerinde öngörülen ceza miktarı gözetilerek tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, 27.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.