Esas No: 2017/1441
Karar No: 2017/5142
Karar Tarihi: 19.10.2017
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/1441 Esas 2017/5142 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
TALEP:
Cumhurbaşkanına hakaret suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine dair Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2016 tarihli ve 2016/363 esas, 2016/754 karar sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre; sanığın 17.12.2015 tarihinde 155 Polis imdat hattını arayıp Cumhurbaşkanına yönelik birden fazla hakarette bulunduğunun dosya kapsamında bulunan 22.12.2015 tarihli çözüm tutanağı ile anlaşılması karşısında, mahkemece "Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kanunda suç olarak düzenlenmemiş olması" gerekçesi ile sanığın beraatine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.04.2017 gün ve 94660652-105-16-3055-2017-Kyb sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.04.2017 gün ve 2017/24644 sayılı tebliğnamesiyle bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I) Olay:
Sanık ... hakkında "Cumhurbaşkanına hakaret" suçundan yapılan soruşturma sonucunda, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 06.04.2016 tarihli ve 2015/87494 soruşturma, 2016/8536 esas, 2016/7091 sayılı iddianame ile Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi 11.10.2016 tarihli ve 2016/363 esas, 2016/754 karar sayılı kararıyla, "her ne kadar Cumhurbaşkanına karşı hakaret içeren sözler sarf etmiş ise de bu sözlerin Cumhurbaşkanının yüzüne söylenmeyip 155 Polis imdat hattında çalışan görevliye karşı söylendiği anlaşılmış, hakaret eyleminde ihtilat unsurunun gerçekleşmediği bu haliyle suçun unsurları yönünden oluşmadığı" gerekçesiyle sanık hakkında beraat hükmü kurduğu, ancak anılan mahkemece beraat hükmü kurulurken, hem kısa kararında hem de gerekçeli kararının hüküm kısmında "Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kanunda suç olarak düzenlenmediğini" belirterek "gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturacak şekilde" karar verdiği anlaşılmıştır.
Söz konusu karar sanık yönünden; 15.11.2016 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
II) Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
5237 sayılı TCK’nın 299. maddesinde düzenlenen "Cumhurbaşkanına Hakaret" suçunun gıyapta gerçekleşmesi durumunda ihtilat unsurunun aranıp aranmayacağı, sanık hakkında beraate yönelik kurulan mahkeme kararında, hüküm ile gerekçe arasında çelişki olup olmadığı hususlarına ilişkin olduğu belirlenmiştir.
III) Hukuksal Değerlendirme:
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
"T.C. Anayasasına göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Bu nedenledir ki Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur.
Suç doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenmekte ise de, suçla korunan ve bu nedenle ihlal edilen hukuki değer devletin siyasal iktidar yapısıdır. (Özek, Çetin, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları Aleyhine Cürümler, İst 1967 s. 10)
Ceza himayesinin konusu Devlet kuvvetlerinin korunmasıdır. (Faruk Erem, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 1991/1, Manzini V trattato di diritto penale İtaliano, IV (Torino,1926 s. 198)
Suçun faili herkes olabilir. Cumhurbaşkanlığı sıfatı seçimle değil andiçmeyle başlar. Suçun görevin devamı sırasında işlenmesi gerekli olduğu gibi görevden kaynaklanması şart değildir. (CGK 02.04.1990 tarih 84/106 sy karar)
Hakaret, bir kişiye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle onur, şeref ve saygınlığa saldırmasıdır. Eylemin yüze karşı ya da yoklukta işlenmesi arasında fark yoktur. Gıyapta hakarette ihtilat öğesi aranmamaktadır.
Serbest hareketli suç olup, sözler, imalı şarkılar, yazı, çizim, resim, nefreti gösteren hareketler ve bunun gibi davranışlarla işlenebilir.
Manevi unsur genel kastır. Mağdurun sıfatı bilinerek hareket edilmelidir. Saikin siyasi olması şart değildir. Cumhurbaşkanlığı sıfat veya vazifesiyle alakalı saike de lüzum yoktur. (Erem. age)
Hakaret suçları ifade özgürlüğünü sınırlayan hallerden bir tanesidir. Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerden vazgeçilmez ve devredilmez bir niteliğe sahiptir. İfade hürriyeti insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Temel özgürlüklerden olan bu hak birçok Uluslararası belgeye, Anayasa ve yasalara konu oluşturmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/1. maddesinde, T.C. Anayasasının 25 ve 26. maddelerinde yer verilmiş olup birbirlerine benzer şekilde; "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve Ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve verme özgürlüğünü de içerir." biçiminde ifade edilmiştir.
Ancak; ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı kısıtlıda olsa sınırlandırılmasının gerekeceği Uluslararası ve Ulusal alanda normlara konu edilmiştir.
Bu cümleden olarak Uluslararası alanda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10/2. maddesinde; "kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak ... başkalarının şöhret ve haklarının korunması ... için yasayla öngörülen bazı merasime koşullara sınırlamalar veya yaptırımlara bağlanabilir."
Anayasanın 26/2. maddesinde "Bu hürriyetlerin kullanılması... başkalarının şöhret veya haklarının ... korunması amaçlarıyla sınırlanabilir."
T.C. Anayasası ve Uluslararası mevzuat birlikte değerlendirildiğinde hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; Ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, Kamu güvenliği ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için Kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükarda gelişini zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.
Özet olarak sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı ve nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından zorunlu olması gerekmektedir.
Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörüsünün gerekleridir. (Tezcan, Erdem Sancaktar, Türkiye"nin İnsan Hakları sorunu 2. baskı sy 462)
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzeni cebir yoluyla değiştirmeye yönelen nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle ceza yaptırımlarına bağlanmaktadır.
Bu doğrultuda Cumhurbaşkanına hakaret suçlarına TCK 299. maddede yaptırıma bağlanmıştır. Suçun koruduğu hukuki yarar yukarıda da izah edildiği üzere Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığıdır. Bu suçun oluşumu için "Onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun düşünce veya duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunun tayininde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir. Bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez" (Erman, hakaret ve sövme suçları sy 80 vd)
Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. İfade hürriyeti, basın özgürlüğü, haber verme ve eleştiri hakkı gibi bir hakkın kullanmasına ilişkin hukuka uygunluk nedenleri mevcut ise hukuk düzeni tarafından kişi cezalandırılmayacaktır. Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birinin olması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilmeyecek eylem hukuka aykırı olacaktır.
Siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları demokratik toplumlarda kabul edilmektedir. Ancak hakarete hiçbir kimse katlanamaz. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ile hakaret ayrı ayrı değerlendirilmesi gereklidir. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilemez. Türk toplumunun önemli bir kesiminin kendilerini siyasi liderlerle özdeşleştirdiği bu kişiler yapılan ve kamuya yansıyan hakaretlerin kendilerine yapılmış gibi tepkilere sebebiyet verip toplumdaki kutuplaşmayı artırdığı, adi olaylarda dahi birçok öldürme ve nitelikli yaralama ile sona eren eylemlerin başlangıcında hakaret ve sövme fiillerinin olduğu gözetildiğinde, bu fiillerin yaptırımsız bırakılmasının toplumsal barışı bozucu ve kamu düzenine zarar vereceğinden, demokratik toplumda yaptırım uygulanması zorunlu görülmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yukarıda tarih ve sayısı belirtilen yazısında; "22.12.2015 tarihli çözüm tutanağı kapsamında; 17.12.2015 tarihinde 155 Polis imdat hattını arayıp Cumhurbaşkanına yönelik birden fazla hakarette bulunduğu dosya kapsamında sabit olan sanık hakkında "Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kanunda suç olarak düzenlenmemiş olması" gerekçesi ile beraatine karar verilmesinde isabet görülmediğini" belirterek Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2016 tarihli ve 2016/363 esas, 2016/754 kararının 5271 sayılı CMK"nın 309 maddesi gereğince bozulmasını talep etmiştir.
Dosya kapsamı incelendiğinde;
Sanık ... hakkında, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 06.04.2016 tarihli ve 2015/87494 soruşturma, 2016/8536 esas, 2016/7091 sayılı iddianame ile
"Cumhurbaşkanına hakaret" suçunu işlediğinden bahisle Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi 11.10.2016 tarihli ve 2016/363 esas, 2016/754 karar sayılı kararıyla, "her ne kadar Cumhurbaşkanına karşı hakaret içeren sözler sarf etmiş ise de bu sözlerin Cumhurbaşkanının yüzüne söylenmeyip 155 Polis imdat hattında çalışan görevliye karşı söylendiği anlaşılmış, hakaret eyleminde ihtilat unsurunun gerçekleşmediği, bu haliyle suçun unsurları yönünden oluşmadığı" gerekçesiyle sanık hakkında beraat hükmü kurulduğu, ancak mahkemece beraat hükmü kurulurken hem kısa kararında hem de gerekçeli kararının hüküm kısmında "Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kanunda suç olarak düzenlenmediğini" ifade edilerek "gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturacak şekilde "karar verildiği,
Görülmüştür.
Cumhurbaşkanına hakaret suçunda, eylemin yüze karşı ya da yoklukta işlenmesi arasında fark bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanına yönelik gıyapta gerçekleştirilen hakaret suçunda, kanun koyucu ihtilat öğesini aramamıştır.
Bu nedenlerle;
17.12.2015 tarihinde 155 Polis imdat hattını arayıp Cumhurbaşkanına yönelik olarak birden fazla "yavşak ve gevşek" şeklinde sözler söyleyen sanığın eyleminin, TCK’nın 299. maddesinde düzenlenen "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunu oluşturacağı ve hakkında mahkumiyet hükmü kurulması gerektiği gözetilmeden, gerekçe ile hüküm arasında da çelişki oluşturacak şekilde "Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kanunda suç olarak düzenlenmediği" gerekçe gösterilerek beraat hükmü kurulmasında,
İsabet görülmediğinden, anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi uygun görülmüştür.
IV) SONUÇ VE KARAR:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2016 tarihli ve 2016/363 esas, 2016/754 karar sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere BOZULMASINA, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.