Esas No: 2021/20640
Karar No: 2022/13716
Karar Tarihi: 12.10.2022
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/20640 Esas 2022/13716 Karar Sayılı İlamı
6. Ceza Dairesi 2021/20640 E. , 2022/13716 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme
HÜKÜMLER : Mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Sanığın karar tarihinde ... 5 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunduğu başka suçtan cezaevinde bulunan sanığın yokluğunda verilen kararda ‘’CMK’nın 263. maddesi gereğince duruşma sonunda zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yoluna başvurabileceği’’ belirtilmediğinden kanun yoluna başvuru yöntemi hususunda tereddüt oluştuğundan sanığın temyiz isteğinin süresinde yapıldığının kabulü ile yapılan incelemede;
Sanığın 11.08.2013 tarihinde yakalamalı alınan savunmasında duruşmalardan vareste tutulma talebi olduğu anlaşıldığından, tebliğnamedeki 5271 sayılı CMK'nın 193/1 ve 196/5. maddelerine aykırı şekilde hüküm kurulduğu şeklindeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
I-Sanık hakkında nitelikli hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, sanık ...’ın temyiz istemi yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
II-Sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanığa yüklenen 5237 sayılı TCK.nun 151/1 maddelerine uyan mala zarar verme suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre; aynı Yasanın 66/1-e, 66/2. maddelerinde öngörülen 8 yıllık asli dava zamanaşımının karar tarihi olan 27/11/2013 tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ...’ın temyiz istemi bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma sebebi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
III-Sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de; 1412 sayılı CMUK'un 322/1-1(5271 sayılı CMK m. 303(1)-a) maddesi uyarınca, yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle Dairemiz tarafından beraat kararı mı, yoksa aynı zamanda inceleme tarihi itibariyle kovuşturma şartı olan zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle, düşme kararı mı verilmesi gerektiği konusu ön sorun olarak incelenmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesinin hükmünün uygulanması ve özellikle “Derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci görüşe göre; CMK'nın 223/9. maddesinde yer alan “Derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; örneğin sanığın ölümü nedeniyle için dosyanın esasına girmeden, kararı bozmak ve davayı düşürmek gerekir.
Doktrin tarafından büyük ölçüde benimsenen diğer görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, iş bu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde kararın sanığın ölümü nedeniyle bozulması ve ilk derece mahkemesince davanın düşürülmesi gerekir.
Aşağıda açıklayacağımız gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “Çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “davanın esasına girmeden”, “delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları CMK’nın 223/9. maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet Savcısı ve kolluk amiri (Örneğin; CMK'nın 119. maddesi hükmü uyarınca aramada ...), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (CMK'nın 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir. ) bile, “Delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, CMK'nın 223/9. maddesi bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
Kanaatimizce, “derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A..... 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “ilâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan ...” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesi hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.
Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.
Öte yandan CMK’nın 223/9. maddesinde, “Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu itibarla, suça sürüklenen çocuklar hakkında CMK’nın 223/2-a (303/1-a) ve 1412 sayılı CMUK’nın 322/1-a maddeleri uyarınca, kamu malına zarar verme suçunun, suça sürüklenen çocuklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle beraat kararı verilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığı taktirde tıpkı dava zamanaşımının gerçekleşmesi hâlinde olduğu gibi bu hukuka aykırılığın Yargıtay’ca giderilmesi ve kararın bozulup (mahkûmiyet kararı kaldırılıp, beraat kararıyla değiştirilmek suretiyle) düzelterek onama kararı verilmesi gerekir.
Zira, Yargıtay'ca davanın esasına hükmedilecek hâllerde, hukuka aykırılığın düzeltilmesi başlıklı CMK’nın 303. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde (1412 sayılı CMUK’un 322/1-a maddesinde) belirtildiği üzere, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması gerekirse Yargıtay’ın davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki hukuka aykırılığı da düzeltebileceği belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere; temyiz olunan hükmün, maddî hukuk kurallarının veya yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması, eksik veya yanlış uygulanması hâlinde Yargıtayca bozulması kuraldır. Ancak, istisna olarak, hükme esas kabul edilen maddî olaylara hukuk kurallarının uygulanmasında hata yapılması nedeniyle hüküm bozulmuşsa ve yeniden yargılama yapılması gerekmiyorsa, mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu değilse maddede sekiz bent hâlinde ve sınırlı olarak sayılan durumlarda davanın esasına hükmedilebilecek veya hükümdeki hukuka aykırılık Yargıtayca düzeltilebilecektir.
Açıklanan nedenlerle;
Somut olay değerlendirildiğinde; sanığa yüklenen 5237 sayılı TCK’nın 116/1-4 maddelerine uyan konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre; aynı Yasanın 66/1-e, 66/2. maddeleri gereğince öngörülen 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresi karar tarihi olan 27/11/2013 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş ise de,
Sanık tarafından 6 katlı yapımı bitmiş boş binanın dairelerinden elektrik tesisatının sökülmesi eyleminde; 5237 sayılı TCK.'nın 116/1-4 maddesine uyan konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları oluşmaması sebebiyle isnat olunan suçtan sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçeyle mahkumiyet hükmü kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ...’ın temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından sanığın konut dokunulmazlığını ihlâl etme suçundan mahkumiyetine ilişkin bölümün karardan tümüyle çıkarılarak yerine “Her ne kadar sanık hakkında konut dokunulmazlığını ihlâl etme suçundan kamu davası açılmış ise de; 6 katlı yapımı bitmiş boş binanın dairelerinden elektrik tesisatının sökülmesi eyleminde; 5237 sayılı TCK.'nın 116/1-4 maddesine uyan konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları oluşmaması nedeniyle sanık ...’ın atılı konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan 5271 sayılı CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca BERAATİNE’’ cümlesinin eklenmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 12.10.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.