Esas No: 2016/3657
Karar No: 2016/6896
Karar Tarihi: 18.11.2016
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/3657 Esas 2016/6896 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2016 tarih ve 2016/132199 sayılı tebliğnamesi ve ekindeki Adalet Bakanlığının 25.03.2016 tarihli Kanun Yararına Bozma konulu yazılarında; hakaret ve iftira suçlarından şikayet edilen ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 15.04.2015 ve 2014/6544 soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 02.06.2015 tarih ve 2015/2299 D. İş sayılı kararının "Dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında, söylediği sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğu, sözlerin içeriği ile ilgili ceza hukuku yönünden değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14.11.2007 tarihli ve 2007/9636-9375 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanunun kendisine yüklediği soruşturma görevini hiç yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, Anayasanın 83/1. maddesinde Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmazsa Milletvekilinin sorumsuz olacağının belirtildiği, şüphelinin eylemini Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlediği basın toplantısında gerçekleştirdiği, bu nedenle anılan madde kapsamında kalmaması karşısında, anılan Kanunun 160. maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması talep olunmuştur.
OLAY:
Müşteki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ... vekili Av. ... Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu dilekçe ile; şüpheli CHP Konya Milletvekili ..."ın 25.03.2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlediği basın toplantısında :
"İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Almanya Stuttgart Savcılığının istinabe talebinin yasal gereğini yapmadığını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ..., Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı... ve diğer kişiler hakkında soruşturmayı sümen altı ettiğini, kadük hale getirdiğini,
Yapılan işlemlerin ardından kamunun 70 trilyon zarara uğratıldığını,
Başbakanlık Sermaye Piyasası Kurulu tarafından, Adalet Bakanlığına gönderilen 26 Aralık 2012 tarihli yazıda, bu belgelerin suç kovuşturmasında kullanılmasının mümkün olduğu belirtilerek, bu değerlendirmenin yapılması için evrak ve eklerinin Adalet Bakanlığına gönderildiğini,
SPK"nın bu yazısı üzerine, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün Adalet Bakanına iletilmek üzere bilgi notu hazırladığını "Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığının; Alman otomobil ve kamyon üreticisi Daimler"e, 10 yıl boyunca aralarında Türkiye"nin de bulunduğu 22 ülkede satış yapabilmek için 10 milyonlarca Avro rüşvet dağıttığı iddiasıyla dava açtığı; 1998 ila 2008 dönemi için bu suçlamaların yapıldığı, Adalet Bakanlığı tarafından mahkemeye gönderilen ve mahkeme tarafından kamuya açılan dava dosyasında, Daimler AG"nin Türkiye"deki iştiraki Mercedes Benz Türk"ün aralarında İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyelerinin de bulunduğu kurumlar vasıtasıyla rüşvet verdiğinin iddia edildiği; ABD Adalet Bakanlığının, 22 ülkede devlet yetkililerine rüşvet verdiği iddiasıyla mahkemeye gittiği; Daimler"in 180 milyon dolar ceza ödeyerek dosyayı kapatmayı kabul ettiği şeklinde haberlere yer verildiğini,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Almanya Stuttgart Savcılığının istinabe talebinin yasal gereğini yapmadığını, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ..., Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı... ve diğer kişiler hakkında soruşturmayı sümen altı ettiği, kadük hale getirildiğini, hangi kamu görevlisine, hangi miktarda rüşvet verildiği, rüşvet tarihi ve bağlı deliller tutarlı bir şekilde dosya kapsamında mevcut olmasına rağmen; istinabe talebi ve Alman savcı ve polislerin adli soruşturmaya iştiraklerinin engellendiği ve soruşturmanın kadük hale getirildiğini,
Adalet Bakanlığının kendisine ulaşan evrakı, 7 ay kadar muhafaza ettikten sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiğini, "Kamu İhale Kurumunun, ihale işlemlerini ve ihaleyi iptal eden, bu iptal kararının hukuka uygun olduğunu tespit eden İdare Mahkemesi ve Danıştay kararlarına rağmen; İETT, yüksek teklif veren Mercedes Benz firmasını tercih ettiğini ve kamunun 70 trilyon seviyesinde zarara uğramasına yol açtığını,
Önceki Başbakan ve önceki Adalet Bakanının, bu adli soruşturmayı doğrudan engellediğini belirtmiş ve, "Belgelerde rüşvetin miktarı var, kime verildiği hangi iş ve olay sebebiyle verildiği ifade ediliyor. Türkiye Cumhuriyetinin kurumları en üst düzeyde hükümet eliyle rüşvetin belgesi, rüşvetin fotoğrafı, uluslararası belgeler yoluyla ortaya konulmuş olmasına rağmen üstü örtülen bir ülke haline geldiğini,
Ankara ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılıkları nezdinde suç duyurusunda bulunulacağını, hem önceki Başbakan yönünden hem önceki Adalet Bakanı yönünden burada Meclis soruşturmasının, gensorunun bütün şartlarının mevcut olduğunu ifade ediyorum. Bir suçüstü belgesidir" dediğini,
Konuşmasında devamla Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO ile 1998 yılında yapılan 250 otobüs anlaşmasında, Belediye Başkanına her otobüs için 3.315 Alman Markı ödenmesi ve şirket tarafından yapılan 20.000 Alman Markı ödeme yapıldığını iddia ettiğini,
Dava konusu basın açıklamasında açıkça müvekkilin 1998 yılında gerçekleştirilen Ego Genel Müdürlüğüne 250 adet otobüs alınmasına ilişkin ihalede yolsuzluk yaptığını, kamu görevini kötüye kullanarak, kendi çıkarlarını ön plana çıkartarak Mercedes Benz firmasından her otobüs için 3.315 Alman Markı ve 20.000 Alman Markı rüşvet aldığını ve bu rüşvet karşılığında ihalenin bu firma üzerinde bırakıldığını iddia etmiştir. Davalı bununla da yetinmemiş müvekkilin ve İstanbul Belediye Başkanı Sayın ... rüşvet aldıkları için ihaleyi yüksek fiyat veren firmaya verdiklerini ve bu nedenle kamunun 70 trilyon zarara uğratıldığını ileri sürmüştür. Yine davalı müvekkilin rüşvet almasına ilişkin araştırmaları da sümen altı ettiğini, rüşvetin belgeli ve fotoğraflı olduğunu iddia edilerek, müvekkile rüşvetçi dendiğini,"
Bu sözleriyle müştekiye alenen suç isnadında bulunduğunu ve rüşvetçi diyerek hakaret ettiğini, iddiaların gerçek dışı olduğunu, müşteki hakkında ihaleden rüşvet aldığına ilişkin herhangi bir soruşturma ve açılmış bir kamu davası da bulunmadığını ileri sürerek iftira ve hakaret suçlarından şüpheli hakkında dava açılması için şikayetçi olmuş ve dilekçesine şikayete konu açıklamaların haber yapıldığı yazılı ve internet gazete örnekleri eklemiştir.
Başkaca belge ve bilgi teminine gerek duymayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 15.04.2015 tarih ve 2014/6544 soruşturma sayılı kararında;
"...Şikayet edilen ... hakkında isnat edilen suçlamalar onun Türkiye Büyük Millet Meclisinde 08/12/2014 tarihinde düzenlenen basın toplantısında söylediği sözlerden kaynaklanmıştır.
T.C. Anayasasının 83. maddesi Yasama Dokunulmazlığı başlığı altında aynı zamanda "yasama sorumsuzluğu" nu da düzenlemektedir
Anayasanın 83/1 maddesi "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça
bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar" hükmünü taşımaktadır.
Yasama sorumsuzluğu milletvekillerinin parlamento faaliyetleriyle alakalı oy, söz ve düşünceleri suç olsa bile o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine aksi yönde Meclis tarafından bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında dahi tekrarlamak ve açığa vurmaktan dolayı söz konusu oy, söz ve düşünceleri dayanak ve gerekçe gösterilerek parlamento dışındaki herhangi bir makam tarafından sorumlu tutulamamaları, Meclisteki konuşmalarından veya görüşlerinden dolayı herhangi bir yerde sorguya çekilememelerini ifade eder. Milletvekillerinin bağımsızlık ve güvencelerini teminat altına almak ve yasama görevlerini yerine getirirken düşüncelerini her türlü baskıdan uzak olarak ifade edebilmeleri amacıyla kabul edilen yasama sorumsuzluğu, parlamenterleri Meclisteki görüşleri, kanun teklifleri, dilekçeleri ve sair diğer işlemleri sebebiyle cezai sorumluluğa karşı koruyan bir mekanizmadır. Yasama sorumsuzluğu parlamenterlerin konuşma ve parlemento iradesinin oluşumuna etkide bulunma haklarının yaptırımlardan korunması onların oy ve sözlerinden ötürü olumsuz bir hukuki sınır ile karşı karşıya kalmasının önlenmesi böylece parlementonun her bir üyesinin serbestçe kendisini ifade etmesine olanak verir.
Sorumsuzluk ilkesi, parlamento içinde tam bir söz hürriyeti esasına dayanmaktadır. Yasama sorumsuzluğu bir taraftan parlamentoda millet iradesinin tam bir serbestlikle ifade edilmesini sağlamakta, öte yandan da temsilcinin görevini yerine getirmesini tam bir bağımsızlık ve güvence altına almaktadır.
Doğuşu ve tarihsel gelişimi itibariyle özünde parlamenterlerin yürütme karşısındaki konumlarını düzenleyen bu kurumun anlam ve önemi parlamenter konuşma özgürlüğünde yatmaktadır.
Düşünce Özgürlüğünü spesifik bir alanda en geniş ölçüde güvence altına alan yasama sorumsuzluğunun milletvekillerini cezai takibata karşı koruyan bir mekanizma olarak kabul edilmesinin amacı parlamenterleri milletin üstünde kılmak olmayıp bu yolla elde edilmesi umulan kamu yararıdır.
Yasama sorumsuzluğu; yürütme, kamuoyu, yargı gibi dışarıdan gelecek müdahalelere karşı parlamenterleri koruyan bir hukuki kurumdur.
Kural itibariyle mutlak olan yasama sorumsuzluğu milletvekillerine ve milletvekili olmayan bakanlara yasama faaliyetiyle alakalı oy kullanmak, söz söylemek ve düşünce açıklamak yoluyla işlemiş oldukları suçlara karşı mutlak koruma sağlar. Bu anlamda yasama sorumsuzluğu, milletvekillerinin açıkladıkları düşünceler, verdikleri kanun teklifleri, ilgili birimlere sundukları dilekçeler bakımından onların sorumluluğunu önleyen bir güvencedir.
Yasama sorumsuzluğu kamu düzenine ilişkin olup milletvekilinin kendi isteği ile bundan vazgeçmesi mümkün değildir.
Meclis çalışmaları deyimi sadece Meclisin genel kurul toplantılarını değil
komisyon toplantıları ve siyasi partilerin grup toplantılarıyla, TBMM çatısı altında yapılan basın toplantılarını da kapsar. Meclis araştırma veya Meclis soruşturma komisyonlarının Meclis haricinde hatta yurt dışında yaptığı toplantı ve çalışmalar da bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Oy söz ve düşüncelerin yasama göreviyle doğrudan irtibatlı olması mutlak bir zorunluluk olmayıp, parlamenterlerin Mecliste ve Meclis çalışmaları kapsamında dile getirdikleri ve bu hususta Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclis tarafından alınan bir kararla yasaklanmamış olmak kaydıyla, Meclis dışında da tekrarladıkları her türlü söz ve düşünce açıklamalarının yasama görevi ile irtibatlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Parlamenter ifade faaliyetinin etkisini pekiştirmek amacıyla bu güvencenin sadece Meclis içinde değil Meclis dışında da geçerli olması kabul edilmiştir. Bu nedenle Meclis içi konuşmaların Meclis dışında açığa vurulması "parlamenterlik" ve "sorumsuzluk" kurumlarının doğal bir uzantısıdır.
Yasama sorumsuzluğunun sorumsuzluk kapsamında değerlendirilebilecek fiiller bakımından istisnası yoktur. Bu yönü ile yasama sorumsuzluğu Meclis çalışmaları ile alakalı ve makul sınırlar içerisinde düşünülebilecek her neviden fiiller için milletvekillerini sorumluluktan beri kılan bir müessesedir. Yasama sorumsuzluğunun kapsamına giren fiiller oy, söz ve düşünce açıklaması olarak kendini gösterir. Yasama sorumsuzluğu her tür suç için olmamakla birlikte; oy verme, söz söyleme ve düşünce açıklama fiillerinden biri ile işlenebilecek hakaret; iftira, suç uydurma gibi fiillere karşı koruma getirmektedir. Parlamento üyelerinin parlamentoda söyledikleri sözler hakaret suçunu oluştursa da yasama sorumsuzluğu kapsamında olup üyeler haklarında cezai takibat başlatılabilmesi mümkün değildir.
Doktrinde ve uygulamada hakim olan görüşe göre, milletvekilinin meclis kürsüsünden söylediği sözlerde suç unsuru bulunsa bile, bunun sorumsuzluk kapsamına girdiği kabul edilmektedir.
Mahkeme içtihatları ise, farklı bir gelişme göstermektedir. Yargıtay"ın Ceza Daireleri, milletvekilinin meclis kürsüsünden söylediği sözlerde, suç unsuru bulunsa bile, bunun sorumsuzluk kapsamına girdiğini kabul etmektedir. (Yargıtay l.Ceza Dairesinin 31.12.1948 tarih E.407, K. 2583 ve Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 22.06.1950 tarih ve E.2818, K. 7902 sayılı Kararları)
Buna karşılık Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararlarında, yasama çalışmaları ile ilgisi olmayan sözlerden dolayı, manevi tazminat istenebileceği belirtilmektedir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 8.7.1966 tarih E. 3490, K. 7470; 8.7.1966 E. 8647, K.7471,13.2.1967 E. 9076 K.)
Yargıtay Ceza Dairelerinin içtihatlarının meclis çalışmalarındaki konuşmaların hakaret veya diğer suçların Anayasanın 83. madde kapsamında ve yasama sorumsuzluğu (dokunulmazlık) kapsamında olduğu, ceza soruşturması yapılamayacağı yönündedir.
Yargıtay Hukuk Dairelerinin ise bu durumda meclisteki çalışmalar sırasında
yapılan konuşmalarda işlenen hakaret suçları nedeniyle tazminat davası açılabileceği yönündedir.
Yapılan açıklamada söylendiği iddia edilen sözlerin mutlak dokunulmazlık kapsamında olduğu anlaşılmış, sözlerin içeriği ile ilgili ceza hukuku yönünden değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamıştır."
Gerekçeleriyle şüpheli ... hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
Şikayetçi vekilinin bu karara karşı süresinde itirazda bulunması üzerine Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği 02.06.2015 tarih ve 2015/2299 D. İş sayılı kararı ile "...kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın dayandığı gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
Şüphelinin, müşteki hakkında yaptığı basın açıklamasından dolayı hakkındaki şikayet üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının "şüpheli tarafından yapılan basın açıklamasındaki sözlerin mutlak dokunulmazlık kapsamında kaldığı, içerikleri itibariyle ceza hukuku yönünden değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığı" gerekçesiyle verdiği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara yönelik itirazın "kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın dayandığı gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle kesin olarak reddine dair Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 02.06.2015 tarih ve 2015/2299 D. İş sayılı kararında isabet bulunup bulunmadığına ilişkindir.
HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
Anayasanın 25.maddesinde; "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz."
Anayasanın 26.maddesinde; "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir."
Anayasanın 83. maddesinde; "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.
Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.
Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz."
Anayasanın Geçici 20. Maddesinde "– (Ek: 20/5/2016-6718/1 md.)"Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir."
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde;
"Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir." hükümlerine yer verilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunundaki düzenlemeler ;
" Madde 160 - (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
"Madde 170 -(1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.
(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
"Madde 172 - (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir." şeklinde,
Türk Ceza Kanunundaki düzenlemeler ise;
"Madde 125 - (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a)Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b)Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./15.mad) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./15.mad) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin Madde hükümleri uygulanır." "Madde 267 - (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; (İptal bölüm: Anayasa Mah. 10.04.2013 tarih ve 2013/14 E. ve 2013/56 K.) hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 17/11/2011 tarihli ve E.: 2010/115, K.: 2011/154 sayılı Kararı ile.)
(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.
(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilân olunur. İlân masrafı, hükümlüden tahsil edilir." şeklindedir.
Anayasanın geçici 20 maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin şüpheli milletvekili hakkında, dosya bulunmaması nedeniyle bu maddenin somut olayda uygulanması mümkün görülmemiştir.
Kanun yararına bozma talebine konu kararın usul ve yasaya uygun gördüğü "kamu adına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın" gerekçesinin şüpheliye atfedilen sözlerin mutlak "yasama dokunulmazlığı kapsamında kalmasına" dayandırılması nedeniyle sadece dokunulmazlık yönünden yapılan değerlendirmede;
Demokrasilerde, kamusal kararların tartışma yoluyla oluşturulması ve uzlaşma yoluyla alınması esastır. Demokratik rejimleri diğer rejimlerden ayıran en önemli unsurlardan biri de demokrasinin tartışmacı ve uzlaşmacı boyutudur. Temsilciler vasıtasıyla temsil edilenleri bağlayan kararların alındığı temsili demokrasilerde de temsilcilerin serbestçe tartışıp uzlaşarak kamusal kararları alabilmeleri gerekir. İşte bu serbestiliğin sağlandığı yer TBMM’dir, serbestliği garanti altına alan kurum ise yasama sorumsuzluğudur. Ancak, yasama sorumsuzluğu, milletvekillerine sınırsız bir
ayrıcalık tanıyarak her türlü fikir ve kanaat açıklamasını sorumsuz bir şekilde yapma imkanı tanımaz. Bu ayrıcalık milletvekillerine sadece yasama faaliyetlerini gereği gibi yerine getirebilmeleri için tanınmış bir ayrıcalıktır.
Yasama sorumsuzluğu kurumu Anayasanın 83. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenmiştir. Anayasaya göre: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.”
Anayasanın bu hükmüne göre oy, söz ve düşüncelerin yasama göreviyle doğrudan irtibatlı olması mutlak bir zorunluluk olmayıp, milletvekillerinin Mecliste ve Meclis çalışmaları kapsamında dile getirdikleri ve bu hususta Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclis tarafından alınan bir kararla yasaklanmamış olmak kaydıyla, Meclis dışında da tekrarladıkları her türlü söz ve düşünce açıklamalarının yasama görevi ile irtibatlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Milletvekilinin ifade faaliyetinin etkisini pekiştirmek amacıyla bu güvencenin sadece Meclis içinde değil Meclis dışında da geçerli olması kabul edilmiştir. Bu nedenle Meclis içi konuşmaların Meclis dışında açığa vurulması "parlamenterlik" ve "sorumsuzluk" kurumlarının doğal bir uzantısıdır.
Bu yönü ile yasama sorumsuzluğu Meclis çalışmaları ile alakalı ve makul sınırlar içerisinde düşünülebilecek her neviden fiiller için milletvekillerini sorumlu kılmayan bir müessesedir. Yasama sorumsuzluğunun kapsamına giren fiiller oy, söz ve düşünce açıklaması olarak kendini gösterir. Yasama sorumsuzluğu her tür suç için olmamakla birlikte; oy verme, söz söyleme ve düşünce açıklama fiillerinden biri ile işlenebilecek hakaret; iftira, suç uydurma gibi fiillere karşı koruma getirmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, Anayasa, yasama sorumsuzluğunu Meclis çalışmalarıyla sınırlı tutmuştur. Yani milletvekilleri sadece Meclis çalışmaları sırasındaki açıklamalarından dolayı bu ayrıcalıklardan yararlanabilir. Meclis çalışmaları kapsamına, genel kurul, komisyon ve siyasi parti grup toplantıları da dahildir. Dolayısıyla, milletvekilinin daha önce Meclis çalışmaları nedeniyle dile getirmediği, Meclis genel kurulu, komisyon ve grup toplantıları dışında söylediği sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında kaldığı söylenemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; şüpheli milletvekilinin Mecliste yaptığı basın toplantısında sarfettiği şikayete konu sözleri daha önce Meclis çalışmaları nedeniyle Meclis genel kurulu, komisyon ve grup toplantılarında dile getirip getirmediği araştırılmadan yasama sorumsuzluğu kapsamında kaldığından bahisle verilen kamu adına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara yönelik itirazın kabulü yerine yazılı gerekçelerle itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ VE KARAR:
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği, incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 02.06.2015 tarih, 2015/2299 D. İş sayılı kararının Ceza Muhakemesi Kanununun 309/3 maddesi uyarınca BOZULMASINA, CMK"nın 160, 170, 172. maddelerine göre bir değerlendirme yapıldıktan sonra gereğinin takdir ve ifası ile sair işlemlerin yapılması için dosyanın aynı kanunun 309/4-a maddesi gereğince mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.