Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/18730 Esas 2022/14066 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
6. Ceza Dairesi
Esas No: 2021/18730
Karar No: 2022/14066
Karar Tarihi: 19.10.2022

Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/18730 Esas 2022/14066 Karar Sayılı İlamı

6. Ceza Dairesi         2021/18730 E.  ,  2022/14066 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇLAR : Mala zarar verme, kasten yaralama ve hakaret
    HÜKÜMLER : Beraat ve mahkûmiyet


    Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
    I-Sanıklar ... ve ... haklarında mala zarar verme suçundan, sanıklar ... ve ... haklarında hakaret suçundan kurulan beraat hükümlerinin temyiz incelenmesinde;
    5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesinin hükmünün uygulanması ve özellikle “Derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
    Birinci görüşe göre; CMK'nın 223/9. maddesinde yer alan “Derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; örneğin sanığın ölümü nedeniyle için dosyanın esasına girmeden, kararı bozmak ve davayı düşürmek gerekir.
    Doktrin tarafından büyük ölçüde benimsenen diğer görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde kararın sanığın ölümü nedeniyle bozulması ve ilk derece mahkemesince davanın düşürülmesi gerekir.
    Aşağıda açıklayacağımız gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.
    Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “Çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “davanın esasına girmeden”, “delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları CMK’nın 223/9. maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
    Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet Savcısı ve kolluk amiri (Örneğin; CMK'nın 119. maddesi hükmü uyarınca aramada ...), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (CMK'nın 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir. ) bile, “Delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, CMK'nın 223/9. maddesi bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
    Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
    Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
    Kanaatimizce, “derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A..... 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “ilâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan ...” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
    5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesi hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.
    Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.
    Somut olayda, sanıklar ... ve ... haklarında mala zarar verme suçundan, sanıklar ... ve ... haklarında hakaret suçundan açılan davada, sanıkların yüklenen suçları işlediklerinin sabit olmaması gerekçesiyle beraat kararı verilmiş olup, işbu karar o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmiştir.
    Dairemize göre, sanıklar ... ve ...’ın üzerlerine atılı hakaret suçları bakımından, sanıklar ile müştekilerin kovuşturma aşamasındaki beyanlarında aralarında hakaret içerikli konuşma geçmediğini beyan etmeleri ile dosya kapsamında görgüye dayalı tarafsız tanık beyanı bulunmaması; sanıklar ... ve ...’ın üzerlerine atılı mala zarar verme suçları bakımından, müşteki Yavuz Gökoğlan’ın kovuşturma aşamasındaki beyanında olay nedeniyle suçtan zarar gören iş yerinin uğramış olduğu bir zarar bulunmadığını beyan etmesi hususları dikkate alındığında, sanıkların atılı suçları işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı, mahkumiyetlerine yeterli delil elde edilemediğinden tüm sanıklar hakkındaki beraat kararları usul ve yasaya uygundur.
    5271 sayılı CMK'nın 223/9. maddesinin âmir hükmü uyarınca, sanıklar haklarındaki beraat kararlarının da onanması gerekir.
    Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz istemleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usûl ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye aykırı olarak ONANMASINA,
    II-Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün temyiz incelenmesine gelince;
    15.04.2020 gün ve 31100 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanunun 10. maddesiyle 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinde yapılan değişikliğin infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı görülmüştür.
    5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunun 23/2. maddesinde özel güvenlik görevlilerine karşı görevleri dolayısıyla suç işleyenlerin kamu görevlisine karşı suç işlemiş gibi cezalandırılacakları hususu düzenlenmiş olmakla, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 86/3-c maddesi ile de uygulama yapılması hukuka uygun kabul edilerek yapılarak incelemede;
    Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
    Ancak;
    Sanık hakkında tekerrüre esas alınan ilamdaki mahkumiyetin, 5237 sayılı TCK'nın 155/1. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçuna ilişkin olması ve hükümden sonra 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK'nın 155/1. maddesinde tanımı yapılan güveni kötüye kullanma suçunun uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmış ise de; tekerrüre esas alınan ... 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/895 Esas 2011/547 Karar numaralı erteli ilamının infaz edilmiş sayıldığı tarihin 31.05.2012 olduğu, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl geçtiği ve sanığın başkaca tekerrüre esas sabıkası bulunmadığı anlaşılmakla; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58/2-b maddesine aykırı davranılması,
    Bozmayı gerektirmiş, sanık ... ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz istemleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye kısmen uygun kısmen aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından sanık hakkında TCK'nın 58. maddesine ilişkin bölümlerin çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 19.10.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.


    Hemen Ara