Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek - Görevi yaptırmamak için direnme - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/3019 Esas 2016/5733 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
16. Ceza Dairesi
Esas No: 2016/3019
Karar No: 2016/5733
Karar Tarihi: 02.11.2016

Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek - Görevi yaptırmamak için direnme - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/3019 Esas 2016/5733 Karar Sayılı İlamı

 

 

16. Ceza Dairesi         2016/3019 E.  ,  2016/5733 K.

  •  


"İçtihat Metni"

Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : 1-Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek,
2-Görevi yaptırmamak için direnme
Hüküm : 1- Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında “terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçundan; TCK’nın 220/6. maddesi yollaması ile TCK’nın 314/2, 220/6, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK"nın 62, 53, 58, 63. maddeleri uyarınca mahkumiyet;
2- Sanık ... hakkında “görevi yaptırmamak için direnme” suçundan; TCK’nın 265/1, 265/3, 265/4, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK"nın 62, CMUK"nın 326/son, TCK"nın 50/1-a, 52/2. maddeleri uyarınca mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
I- Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan dolayı verilen mahkumiyet hükümleri açısından;
TCK"nın 53’üncü maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan söz konusu mahkumiyet hükümlerinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 321"inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322"nci maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerdeki TCK"nın 53"üncü maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımların bütünüyle çıkarılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK"nın 53"üncü maddesinin sanık hakkında uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II- Sanık ... hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan dolayı verilen mahkumiyet hükmü açısından;
Sanık hakkında yüklenen suçtan dolayı bozma öncesinde ve sonrasında verilen hükümler yönünden “aleyhe bozma yasağı” ve “Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün ve 2008/6-47 Esas- 2008/43 sayılı kararı” ile “atıfetin genişletilmesi” hususunda açıklama yapılmasında yarar vardır.
Aleyhe bozma yasağı; “temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması” şeklinde tanımlanmaktadır. Öğreti ve uygulamada ise, “lehe yasa yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı” olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz yasa yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve yasa yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır. Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza yargılama hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirmeme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK’nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir “cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi” veya “aleyhte düzeltme yasağı”nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde de; “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz” düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Öğretideki; “Kanun yolu davasının açılmasının bir sonucu da, sadece sanık lehinde açılan dava üzerine, yani sanık aleyhine kanun yoluna kimsenin gitmemiş olması halinde verilecek kararın eski kararla verilen ‘cezadan’ daha ağır olamamasıdır” (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 1063, 1117; Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, s. 211; Yener Ünver–Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5, Bası, s. 883; Nur Centel–Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, s. 732), “Aleyhe değiştirmeme mecburiyeti sonuç ceza bakımındandır, suçun niteliği değişebilir. Aleyhe değiştirmeme mecburiyeti sadece sonuç ceza bakımından kabul edilince, hırsızlıktan mahkûm olan şahıs istinaf yoluna başvurduğunda, suçun ağır hırsızlık olduğu kabul edilebilecek, fakat ceza ağırlaştırılamayacaktır” (Feridun Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukukunda İstinaf ve Tekrar Kabulü Sorunu, İstanbul 1979, s. 84, 85) şeklindeki görüşler de göz önüne alındığında, aleyhe bozma yasağının yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; eldeki davada gerek bozma ilamında, gerek yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırım ve sonuçlar yönünden aleyhe değiştirme yasağına bir aykırılığın söz konusu olup olmadığının belirlenmesi için, sanık hakkında yüklenen suçtan dolayı bozma öncesinde ve sonrasında verilen hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımın tüm yönleri ile karşılaştırılması zorunludur.
Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan dolayı verilen ilk hükümde sonuç ceza olarak sanığın 10 ay hapis cezası ile mahkumiyetine hükmolunmuş, bozmadan sonra verilen hükümde ise daha önce hükmolunan cezada TCK m. 265/4 uyarınca artırım yapılarak sanığın 15 ay hapis cezası ile mahkumiyetine hükmolunmuş ve CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca cezayı aleyhe değiştirmeme ilkesi gereği sanığın 10 ay hapis cezası ile mahkumiyetine hükmolunduktan sonra bu ceza TCK’nın 50/1-a ve 52/2. maddeleri uyarınca adli para cezasına çevrilerek sonuç olarak sanığın 6.000,00 TL adli para cezası ile mahkumiyetine hükmolunmuştur. Bu haliyle, kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile sanık hakkında bozmadan önce verilen hapis cezasının, malvarlığına yönelik olan bozmadan sonra verilen adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda herhangi bir şüphenin bulunmaması ve cezaların sonuçları itibariyle ağırlığının objektif kriterlere göre belirlenmesi gerektiği hususunda herhangi bir duraksamanın bulunmaması karşısında; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün ve 2008/6-47 Esas, 2008/43 sayılı kararında da belirtildiği gibi sanığın önceki yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez mahkumiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırıldığı ve böylece sanığa daha önce bir kez tanınmış olan atıfet genişletilmek suretiyle hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açıldığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte, yapılan bu hatalı uygulama sanık lehine kabul edilerek, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Ancak;
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 81"inci maddesi ile değişik 106/3. maddesi uyarınca adli para cezalarının ödenmemesi halinde kamuya yararlı bir işte çalışma kararı verileceği de gözetilerek, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde hapisten çevrilen ve ödenmeyen adli para cezasının hapse dönüştürüleceği hususunun TCK"nın 52/4. maddesi gereğince sanığa ihtar edilmesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan söz konusu mahkumiyet hükmünün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 321"inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322"nci maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde 11"inci bentte yer alan “ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtarına, (ihtar edildi- ihtar edilemedi)” şeklindeki ibarenin çıkartılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

Hemen Ara