Esas No: 2015/1181
Karar No: 2015/3273
Karar Tarihi: 23.10.2015
Silahlı terör örgütüne üye olma - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/1181 Esas 2015/3273 Karar Sayılı İlamı
16. Ceza Dairesi 2015/1181 E. , 2015/3273 K.
"İçtihat Metni"
TALEP :
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 15.04.2014 tarihli ve 2014/15509 soruşturma, 2014/8129 esas, 2014/580 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/4 ve 174/1-a-b. maddelerine uygun bulunmadığından bahisle aynı kanunun 174. maddesi gereğince iadesine dair Ağır Ceza Mahkemesinin 28.04.2014 tarihli ve 2014/142 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/567 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Ağır Ceza Mahkemesince, sanığın annesinin beyanı dışında şüphelinin terör örgütü üyeliği suçunu işlediğine dair delil sunulmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı kanunun 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, 5271 sayılı kanunun 170/2. maddesinde yer alan "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukukî nitelendirilmesinin de Cumhuriyet savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği, iddianamenin değerlendirilmesi aşamasında yeterli şüphe bulunup bulunmadığı hususunun incelenemeyeceği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, Yüksek Adalet Bakanlığının 20.06.2014 tarih ve 94660652-105-27-6827-2014-12609/42330 sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.07.2014 gün ve 2014/240086 sayılı tebliğnamesiyle bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü.
I ) Olay:
Şüpheli ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yapılan soruşturma sonucunda Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 15.04.2014 gün ve 2014/15509 soruşturma, 2014/8129 esas ve 2014/580 numaralı iddianamesi ile Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, bu iddianamenin mahkemenin 28.04.2014 gün ve 2014/142 sayılı kararı ile “Her ne kadar sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, sanığın annesinin, sanığın kayıp olduğunu ve terör örgütünün dağ kadrosuna katılmış olabileceğini beyan etmesi dışında somut hiçbir delilin bulunmayışı, annesinin beyanının da sadece tahmine dayalı oluşu, her ne kadar terör örgütünün dağ kadrosuna katılarak faaliyet gösterdiklerine dair istihbari bilgilerden bahsedilmiş ise de, kayıp olan bu sanıkla ilgili tutulan annesinin beyanını içeren bir tutanak dışında istihbari bilgi mahiyetinde de olsa her hangi bir belge ve bilginin bulunmadığı dikkate alındığında, kişilerin lekelenmeme hakkı bulunduğu, somut hiç bir delile dayanmaksızın sadece soyut iddialarla sanık sıfatını alarak yargılanmamaları gerektiği, bu itibarla sanığa isnat edilen eylemlere ilişkin somut delillerin gösterilmemiş olması CMK"nun 170 ve 174. maddesi kapsamında iddianamenin iadesi sebebi olduğu.” gerekçesiyle iadesine karar verildiği, bu karara Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazın da Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/567 değişik iş sayılı ile reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı: Soruşturma sırasında toplanan delillerden suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşmadığı gerekçesiyle iddianamenin iade edilip edilmeyeceği hususudur.
III ) Hukuksal Değerlendirme
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “İddianamenin iadesi” başlıklı 174. maddesinde;
Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;
a) 170. maddeye aykırı olarak düzenlenen,
b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,
c) Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen,
İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.
(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.
(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.
(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.” hükümleri yer almaktadır.
Ağır Ceza Mahkemesince CMK’nın 174. maddesi uyarınca verilen iddianamenin iadesi kararının gerekçesi, sanığın annesinin, sanığın kayıp olduğunu ve terör örgütünün dağ kadrosuna katılmış olabileceğini beyan etmesi dışında somut hiçbir delilin bulunmayışı, annesinin beyanının da sadece tahmine dayalı oluşu, her ne kadar terör örgütünün dağ kadrosuna katılarak faaliyet gösterdiklerine dair istihbari bilgilerden bahsedilmiş ise de, kayıp olan bu sanıkla ilgili tutulan annesinin beyanını içeren bir tutanak dışında istihbari bilgi mahiyetinde de olsa her hangi bir belge ve bilginin bulunmadığı dikkate alındığında, kişilerin lekelenmeme hakkı bulunduğu, somut hiç bir delile dayanmaksızın sadece soyut iddialarla sanık sıfatını alarak yargılanmamaları gerektiği, bu itibarla sanığa isnat edilen eylemlere ilişkin somut delillerin gösterilmemiş olmasına ilişkindir. Cumhuriyet Başsavcılığınca bu karara itiraz edilmesi üzerine, merci tarafından, itirazın reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK"da düzenlenen iddianamenin iadesi kurumu, uzun süren yargılama süreçlerinin önüne geçilebilmesi ve davaların “tek oturum” da bitirilebilmesini temin amacıyla getirilen yeni düzenlemelerden biridir. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de soruşturma safhasında tüm delillerin toplanmış olması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.
CMK’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 161. maddesinde, “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Ceza muhakemesinin amacı maddî gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insan onuru, lekelenmeme hakkı gibi hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddî gerçek, her ne pahasına olursa olsun araştırılıp bulunmalıdır diye bir ilke hiçbir hukuk devletinde yoktur. Bu nedenle, ceza muhakemesinin amacı insan hakları ihlâllerine yol açmadan maddî gerçeğin araştırılıp bulunması, adaletin gerçekleştirilmesi ve hukukî barışın sağlanmasıdır.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye "araştırma mecburiyeti ilkesi"; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise "kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi" denilmektedir.
Soruşturma safhasında maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için tüm süjelerin sürece dahil edilmesi gerekmektedir. Her sanığın derdini anlatabilmesini, ne istediğini söyleyebilmesini, hiç veya gereği gibi dinlenilmeden mahkûm edilememesini, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan delilleri çürütebilmesini ve bu sayede muhakemenin gidişine etki edebilmesini ifade eden ilkeye “meram anlatma ilkesi” denmektedir. Çağdaş Ceza Muhakemesi Hukukunda sanık, hiç bir hakkı olmayan bir soruşturma konusu, objesi değil, belli hakları ve yükümlülükleri bulunan ve muhakemenin gidişine etki edebilen bir muhakeme süjesidir.
Nitekim bu husus uluslararası metinlerde; “Her sanık, şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek; müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olma hakkına sahiptir (m. 6/3 İHAS m. 9/2 MvSHS).” şeklinde formüle edilmiştir.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ( Vilko E. - Finlandiya kararı 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.
Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vehamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde ve suçun işlendiği yer ve zaman dilimini buna göre belirlenmesinde zorunluluk bulunduğu bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; şüpheli ..."in annesi Altun Geçgel 28.06.2006 tarihinde Gaziantep Emniyet Müdürlüğünde bilgi alma tutanağı şeklinde alınan ifadesinde; oğlunun yaklaşık 7 ay kadar önce PKK terör örgütüne katıldığını ve halen dağ kadrosunda faliyet gösterdiğini beyan ettiği ve emniyet müdürlüğü görevlileri tarafından 06.02.2009 tarihinde tutulan tutanakta “Aldığımız duyumlara göre ilimiz Mevlana Mahallesi 160 nolu sokak no:31 sayılı /erde ikamet eden Halil ve Altun oğlu-Birecik-16.08.1986 doğumlu Şanlıurfa ili Birecik ilçesi Saha mahallesi nüfusuna kayıtlı ... isimli şahsın tarihten 2-3 yıl kadar önce yasadışı PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün dağ kadrosuna gittiği ve halen örgüt içerisinde faaliyet gösterdiği şeklinde bilgilerin alınması üzerine mahalle muhtarı ile birlikte şahsın ikametine gidilmiş annesi Altun GEÇGEL ile yapılan görüşmede oğlunun yaklaşık 3-4 yıl kadar önce kayıp olduğunu kendilerince yaptıkları araştırmada oğlu Mehmet Salih"in PKK terör örgütüne gittiğini tespit ettiklerini, kendisinden haber alamadıklarını beyan etmiş olup;” şeklinde tutanak tutulduğu, yürütülen soruşturmada Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 19.02.2009 tarihinde Gaziantep 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yakalama emri çıkarıldığı, Cumhuriyet Başsavcılığınca bu delillere dayanılarak şüphelinin savunması da alınmadan kamu davası açıldığı görülmektedir. Bu itibarla, somut olayda Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilebildiğinden kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
IV ) Sonuç ve karar :
Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/567 değişik iş sayılı kararı usul ve kanuna uygun olup, kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.10.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.