Silahlı terör örgütüne üye olma - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/1182 Esas 2015/3133 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
16. Ceza Dairesi
Esas No: 2015/1182
Karar No: 2015/3133
Karar Tarihi: 16.10.2015

Silahlı terör örgütüne üye olma - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/1182 Esas 2015/3133 Karar Sayılı İlamı

 

 

16. Ceza Dairesi         2015/1182 E.  ,  2015/3133 K.

  •  


"İçtihat Metni"


TALEP :
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.05.2014 tarihli ve 2014/2335 soruşturma, 2014/1063 esas, 2014/169 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/3-i-j ve 174/1-b. maddelerine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanunun 174. maddesi gereğince iadesine dair Ağır Ceza Mahkemesinin 07.05.2014 tarihli ve 2014/107 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.05.2014 tarihli ve 2014/560 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Ağır Ceza Mahkemesince, şüphelinin terör örgütüne ne zaman, ne şekilde ve nasıl katıldığına ilişkin somut tespitin bulunmadığı, terör örgütü mensubu olup teslim olmuş olan ..."ın beyanı dışında şüphelinin terör örgütü üyeliği suçunu işlediğine dair delil sunulmadığından ve suç tarihi ile suç yerinin gösterilmediğinden bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanunun 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, 5271 sayılı Kanunun 170/2. maddesinde yer alan "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek diğer deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verileceği, mahkemece yapılacak yargılama sonucunda yeterli delil bulunmadığının anlaşılması halinde ancak beraat kararı verilmesinin mümkün bulunduğu, iddianamenin değerlendirilmesi aşamasında yeterli şüphe bulunup bulunmadığı hususunun incelenemeyeceği, keza 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174. maddesinde belirtilen iade sebepleri arasında bu hususun sayılmadığı, ayrıca iddianamede suç tarihinin yazılı olduğu ve iddianame içeriğinde suçun işlendiği yerin belirtildiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, Yüksek Adalet Bakanlığının 20.06.2014 gün ve 94660652-105-47-6737-2014-12607/42328 sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.07.2014 gün ve 2014/239977 sayılı tebliğnamesiyle bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü.

I ) Olay:
Şüpheli ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yapılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığının 02.05.2014 gün ve 2014/2335 soruşturma, 2014/1063 esas ve 2014/169 numaralı iddianamesi ile Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, bu iddianamenin mahkemenin 07.05.2014 tarihli ve 2014/107 sayılı kararı ile “ Şüpheli hakkındaki davanın ... isimli şahsın beyanına ve teşhisine göre açıldığı, ..."ın şüphelinin terör örgütü adına bir eylemde bulunduğuna dair görgüye dayalı bir beyanının olmadığı, tutanakların ..."ın beyanına göre düzenlendiği, tutanaklarda şüphelinin terör örgütüne ne zaman ne şekilde ve nasıl katıldığına ilişkin somut bir tespitin bulunmadığı, ..."ın teyide muhtaç beyanı dışında şüphelinin terör örgütü üyeliği suçunu işlediğine dair somut deliller sunulmadan düzenlenen iddianamenin CMK"nın 174/1-b, 170/3-j bentlerine aykırılık teşkil ettiği ayrıca yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman diliminin gösterilmediği.” gerekçesiyle iadesine karar verildiği, bu karara Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazın da Ağır Ceza Mahkemesinin 20.05.2014 tarihli ve 2014/560 değişik iş sayılı ile reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
II ) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Soruşturma sırasında toplanan delillerden suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşmadığı ve yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman diliminin gösterilmediği gerekçeleriyle iddianamenin iade edilip edilmeyeceği hususudur.
III ) Hukuksal Değerlendirme
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “İddianamenin iadesi” başlıklı 174. maddesinde;
Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;
a) 170 nci maddeye aykırı olarak düzenlenen,
b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,
c) Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen,
İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.
(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.
(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır......
(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.” hükümleri yer almaktadır.
Ağır Ceza Mahkemesince CMK’nın 174. maddesi uyarınca verilen iddianamenin iadesi kararının gerekçesi, şüpheli ... hakkındaki davanın ... isimli şahsın beyanına ve teşhisine göre açıldığı, ..."ın şüphelinin terör örgütü adına bir eylemde bulunduğuna dair görgüye dayalı bir beyanının olmadığı, tutanakların ..."ın beyanına göre düzenlendiği, tutanaklarda şüphelinin terör örgütüne ne zaman ne şekilde ve nasıl katıldığına ilişkin somut bir tespitin bulunmadığı, ..."ın teyide muhtaç beyanı dışında şüphelinin terör örgütü üyeliği suçunu işlediğine dair somut deliller sunulmadan düzenlenen iddianamenin CMK"nın 174/1-b, 170/3-j bentlerine aykırılık teşkil ettiği ayrıca yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman diliminin gösterilmemesi suretiyle eksik soruşturma yapılmasına ilişkindir. Cumhuriyet Başsavcılığınca bu karara itiraz edilmesi üzerine, merci tarafından, itirazın reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK"da düzenlenen iddianamenin iadesi kurumu, uzun süren yargılama süreçlerinin önüne geçilebilmesi ve davaların “tek oturum” da bitirilebilmesini temin amacıyla getirilen yeni düzenlemelerden biridir. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de soruşturma safhasında tüm delillerin toplanmış olması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.
CMK’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 161. maddesinde, “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Ceza muhakemesinin amacı maddî gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insan onuru, lekelenmeme hakkı gibi hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddî gerçek, her ne pahasına olursa olsun araştırılıp bulunmalıdır diye bir ilke hiçbir hukuk devletinde yoktur. Bu nedenle, ceza muhakemesinin amacı insan hakları ihlâllerine yol açmadan maddî gerçeğin araştırılıp bulunması, adaletin gerçekleştirilmesi ve hukukî barışın sağlanmasıdır.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye "araştırma mecburiyeti ilkesi"; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddî olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise "kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi" denilmektedir.
Soruşturma safhasında maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için tüm süjelerin sürece dahil edilmesi gerekmektedir. Her sanığın derdini anlatabilmesini, ne istediğini söyleyebilmesini, hiç veya gereği gibi dinlenilmeden mahkûm edilememesini, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan delilleri çürütebilmesini ve bu sayede muhakemenin gidişine etki edebilmesini ifade eden ilkeye “meram anlatma ilkesi” denmektedir. Çağdaş Ceza Muhakemesi Hukukunda sanık, hiç bir hakkı olmayan bir soruşturma konusu, objesi değil, belli hakları ve yükümlülükleri bulunan ve muhakemenin gidişine etki edebilen bir muhakeme süjesidir.
Nitekim bu husus uluslararası metinlerde; “Her sanık, şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek; müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olma hakkına sahiptir (m. 6/3 İHAS m. 9/2 MvSHS).” şeklinde formüle edilmiştir.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ( Vilko E. - Finlandiya kararı 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.
Mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temadinin yakalanma ile kesileceği, örgüte katılma tarihi ile yakalanma tarihi arasında silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu gerçekleştirmeye elverişli olan ve vehamet arz eden eylemlerin gerçekleşmesi halinde tüm eylemlerin geçitli suça ilişkin kurallar ile fikri içtima hükümleri de nazara alınıp hukuken birlikte değerlendirilmesinde ve suçun işlendiği yer ve zaman dilimini buna göre belirlenmesinde zorunluluk bulunduğu bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; PKK terör örgütünün dağ kadrosunda silahlı olarak faaliyet göstermekte iken 26.11.2013 tarihinde örgütten kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan ... isimli şahıs tarafından yapılan fotoğraf teşhis işleminde “SOREŞ (K): lidir. Çemço Alanında silahlı olarak faaliyet yürütürken gördüm. Üzerinde Kaleşnikof marka silah bulunuyordu. Daha sonra sabotaj okulunda eğitim aldığını duydum. Açık kimlik bilgilerini burada sizlerden ... olarak öğrendim” şeklinde beyanda bulunulduğu, bu teşhis işlemi üzerine şüpheli hakkında başkaca araştırma yapmadan Cumhuriyet Başsavcılığınca bu delile dayanılarak şüphelinin savunması da alınmadan kamu davası açıldığı görülmektedir. Bu itibarla, somut olayda Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilebildiğinden kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
IV ) Sonuç ve karar :
2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.05.2014 tarihli ve 2014/560 değişik iş sayılı kararı usul ve kanuna uygun olup, kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.10.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


 

 

 

Hemen Ara