Esas No: 2021/6842
Karar No: 2021/4860
Karar Tarihi: 29.09.2021
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2021/6842 Esas 2021/4860 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL- CEZAİ ŞART BEDELİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın ise reddine ilişkin olarak verilen karar davalı ... Mirasçıları ve Haydar vekili ile davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Davacılar, mirasbırakan anneleri ..."nın maliki olduğu 40, 232, 233, 322, 396, 401, 914, 915, 579, 647, 860, 861, 1001,1047, 2032, 1433, 1435, 1437, 1616, 1613, 1698, 1703, 1760, 1881, 1967, 1780, 1800, 1887, 1287, parsel sayılı taşınmazlarını davalılara rızai taksim sözleşmesi suretiyle gerçekte bedelsiz olarak temlik ettiğini, işlemin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, yasal miras payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı ..., iddiaların yersiz olduğunu, çekişmeli taşınmazları bedeli karşılığında satın aldığını, taksim sözleşmesinin gereğinin yerine getirildiğini, diğer davalı ise davacıların murisinden yer satın almadığını, taksim sözleşmesi gereğince kendisine düşen yerlerin verildiğini belirtip davanın reddini savunmuşlar, karşı davaları ile miras taksim anlaşmasındaki cezai şartın tahsili isteğinde bulunmuşlardır.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; ‘‘...1001, 1800 ve 1887 parsel sayılı taşınmazların 3. kişiler adına kayıtlı olduğu belirlenmek suretiyle anılan parseller yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Dava konusu diğer taşınmazların temliklerinin muvazaalı olup olmadığı hususunda mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, tarafların bildirdiği deliller eksiksiz toplanmamış tanıklar dinlenilmemiş, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olup olmadığı duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmemiş, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ilgili kurumlardan araştırılmamış, mahallinde keşif yapılarak taşınmazların satış tarihlerindeki değerleri saptanmamış, satışa ilişkin bedel ödemesi yapılmış ise ilgili evraklar temin edilmemiş, murisin tüm mal varlığı araştırılmamış çekişme konusu taşınmazları temlikten önce ve sonra kimin tasarruf ettiği, murisin ölümünden önce nerede yaşadığı, yalnız yaşayıp yaşamadığı ve mirasçıları ile arasındaki beşeri ilişkileri üzerinde durulmamıştır. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda taşınmazlar açısından iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin muris muvazaası iddiası bakımından irdelenerek değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken miras taksim sözleşmesi ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde değerledirilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi dava kısmen kabul edildiği halde, davada vekille temsil edilen davalılar yararına, davanın reddedilen kısmı üzerinden
vekalet ücreti takdir ve tayini gerekirken bu hususta karar verilmemiş olması da isabetsizdir. Kabule göre de; dava konusu 1780 sayılı parseli davalı ... 14.05.1990 tarihinde dava dışı 3. kişiden edindiği halde bu parselin kabul kapsamına alınması da isabetsizdir" gerekçesi ile bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve 6100 sayılı HMK"nın 186. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin; HMK"nın 297. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada söz konusu HMK"nın 294/4. maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HMK" nın 298/2 maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa"nın 141. maddesi ile HMK"nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda; kısa kararda 1780 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine karar verildiği halde gerekçeli kararda 1780 parsel sayılı taşınmaz için davanın kabulüne karar verilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hâl böyle olunca, tefhim edilen ve duruşma tutanağına geçirilen hüküm sonucu ile gerekçeli karar arasındaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olacağından 10.04.1992 tarihli ve 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek yeniden karar oluşturmak üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
Davalılar-karşı davacılar vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/09/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.