Esas No: 2016/7179
Karar No: 2016/7653
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/7179 Esas 2016/7653 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması
Hüküm : TCK"nın 268/1 maddesi delaleti ile 267/1, 269/1, 62/1, 53. maddeleri gereğince mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Sanığa atılı “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunun oluşabilmesi için, failin işlemiş olduğu bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla hareket etmesi gerektiği, somut olayda; ilçede yapılan asayiş uygulaması sırasında bir eğlence mekanında kimliği sorulan ve hakkında arama kararı bulunan ve cezaevi firarisi olan sanığın kendisini ... olarak tanıttığı, kimliğinin olmaması nedeniyle polis merkezine getirildiğinde ise ... olduğunu beyan ettiği, gerçek kimliğinin tesbiti amacıyla çalışmalara başlandığı sırada sanığın gerçek ismini söylemesi şeklinde gerçekleşen eylemde, sanığın hakkında çıkarılan arama ve yakalama kararının infazını engellemek amacıyla kolluk görevlilerine başkasına ait kimlik bilgilerini verdiği, dolayısıyla sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesinde tanımlanan “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabul ve uygulamaya göre ise;
Tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, CMUK 326/son maddesi gereğince kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 29.12.2016 tarihinde eylemin 5326 sayılı Kanunun 40. maddesi kapsamında kaldığı düşüncesi ile sayın üye ..."un muhalefeti ve oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
5237 sayılı TCK"nın 206. maddesinin gerekçesinde belirtildiği gibi düzenlenen ve doktrinde "fikri sahtecilik" olarak adlandırılan “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun oluşması için, kişinin açıklamaları üzerine yetkili bir kamu görevlisi tarafından resmi bir belgenin düzenlenmesi ve düzenlenen resmi belgenin, beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gerekir. Yalan beyanın tek başına kanıtlama gücünün bulunmadığı, bu beyana rağmen görevlinin, beyan edilen hususların doğruluğunu araştırıp da belgeyi sonra düzenlemesinin gerekli olduğu takdirde, belgeye dayanak oluşturan bilgi yalan beyan olmayıp görevlinin araştırması sonucu ulaştığı bilgi olduğundan yine beyan olunan bilgiler ilgili memur ya da makamın başkaca araştırma yapmasını, belge incelemesini gerektirirse veya yalan beyan üzerine memurun kandırılamaması neticesinde doğru şekilde belge oluşturulması durumunda anılan suçun oluşmayacağı açıktır.
5326 sayılı Kabahatler Kanununun “Kimliği bildirmeme” başlığını taşıyan 40. maddesinin birinci fıkrası “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.” 2. fıkrası ise, "...bu kişi kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır." hükmünü taşımakta olup, bu kabahat fiili ile 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen suç arasındaki fark, beyanın resmi belge düzenlenmesi sırasında yapılıp yapılmadığıdır. Kamu görevlisinin görevi nedeniyle resmi belge düzenlediği sırada yalan beyanda bulunulması halinde TCK’nın 206. maddesi uygulanacaktır. Resmi belge düzenlenmesi sırasında olmayıp da kamu görevinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak sorması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması veya kimlik ve adresle ilgili bilgi vermekten kaçınılması halinde Kabahatler Kanununun 40/1. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 tarih 2013/9-452 esas, 2014/153 karar sayılı kararına göre de; “5237 sayılı TCK"nın 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşması için yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Aksi halde yani kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse; kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. Bununla birlikte suçun oluşması için sanığın beyanda bulunması yeterli olmayıp sanığın beyanı üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.”
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; olay tarihinde görevli polis memurları tarafından ilçede yapılan asayiş uygulaması kapsamında bir eğlence merkezinde sanığın kimliği sorulduğunda kimliğinin yanında olmadığını, isminin ... olduğunu söylediği, kimliğinin olmaması nedeniyle polis merkezine getirildiğinde ismini ... olarak söylediği ancak gerçek kimliğinin tesbiti çalışmalarına başlandığında henüz herhangi bir tutanak düzenlenmeden önce gerçek kimliğini söylediği ve tutanağın gerçek kimlik bilgisine göre tanzim edildiği anlaşılmakla; sanığın eyleminin "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak" suçunu oluşturmayıp, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen "kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunma" kabahatini oluşturduğunun gözetilmemesi gerekçesiyle kararın bozulması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.