Esas No: 2021/513
Karar No: 2021/5315
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2021/513 Esas 2021/5315 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil - tazminat davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince de dahili davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar dahili davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl dava, hata, hile, korkutma hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava ehliyetsizlik hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı vasisi, davacının paydaşı olduğu ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payının dava dışı ...’e devredildiğini, vesayet davası devam ederken onun da davalı şirkete devrettiğini, davacıya devir bedelinin ödenmediğini, taşınmazın hata, hile, ikrah nedeniyle davacıdan alındığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini istemiş, birleştirilen dava da dava konusu taşınmazın davacının kısıtlılık halinden faydalanılarak temlik alındığını, bilahare muvazaalı devirler yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile, olmazsa bedele karar verilmesini istemiş, davacının yargılama sırasında ölümü ile mirasçıları davaya dahil edilmiştir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar, temlikten uzun zaman sonra davanın açıldığını, taşınmaz üzerinde yeni binalar inşa edildiğini, değerinin arttığını, iyiniyetli olduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince, davacının işlem tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğu, irade fesadı ve muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince de dahili davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ada ... parsel sayılı 450m2 miktarlı avlulu kargir ev nitelikli taşınmazın ½ payı davacı ... adına kayıtlı iken, 21.11.2007 tarihinde 100.000TL bedelle ...’e devredildiği, onunda 13.12.2010 tarihinde 100.000TL bedelle ... İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. şirketine devredildiği, dava konusu taşınmazın 28.09.2011 tarihinde ... ada ...,13,14,15,16 ve ... parsel sayılı taşınmazla tevhit edildiği, oluşan ... ada ... parsel sayılı taşınmazda davalı şirket adına 291185/3007956 pay ve davalı ... adına 42197/1002652 pay tescil edildiği, taşınmazda yapılan inşaattaki B blok 36, ..., ..., ..., C blok ..., ..., ..., ..., ...(3/4 payı), D blok ... ve ... nolu bağımsız bölümlerin davalı şirket adına kayıt edildiği, B blok ... ve ... nolu bağımısız bölümlerin yargılama sırasında şirket tarafından dava dışı 3. kişilere devredildiği, B blok ..., ... ve ... nolu bağımsız bölümlerin davalı ... adına tescil edildiği, davalı ...’ın adına kayıtlı bağımsız bölümleri 27.04.2012 tarihinde davalı ...’a devrettiği, bu temliğe ilişkin ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.08.2014 tarih 2013/52Esas, 2014/99Karar sayılı kararı ile tasarrufun iptali ile ... 31. İcra Müdürlüğü 2012/9087Esas sayılı takip dosyasında takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak GSD yatırım Bankası AŞ’ye cebri icra yetkisi verildiği, bahsi geçen bağımsız bölümlerin 13.03.2015 tarihinde ihale ile davalı ... AŞ adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; birleştirilen dava yönünden yargılama sırasında ölen davacı ...’nin temlik tarihinde ehliyetli olduğu Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesi 31.01.2018 tarihli raporu ile tespit edilmiş olduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik yoktur. Dahili davacıların bu yöne değinen temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA.
Dahili davacıların asıl davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Hile (aldatma) ise; genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun(TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı gibi; taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.
TBK 37. maddesinde de, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK"nin 38. maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız(hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir.
Öte yandan, irade sakatlığı her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hata, hile ve korkutmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir.
Eldeki davada, davacı dava dilekçesinde taşınmazın hata, hile ve korkutma nedeniyle temlik edildiğini iddia etmiş, 09.04.2019 tarihli duruşmada davacıya irade fesadı iddiasına ilişkin somut vakıa açıklamadığından beyan sunmak için süre verilmiş, 22.04.2019 tarihli dilekçede sağlık durumu bozuk davacının iradesi sakatlanarak işlemin yapıldığını, davacının taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığını, Kenan’ın davacının durumunu bildiğini ve taşınmaz satın alacak maddi gücü olmadığını, davacının ekonomik durumunda değişiklik olmadığını, Kenan ve davalı şirket yetkilileri arasında arkadaşlık olduğunu bildirmiş, 13.06.2019 tarihli duruşmada davacı vekilinin tanık dinletme talebine ilişkin olarak, mahkemece; irade fesadına yönelik somut vakıa açıklamadığından tanık dinlenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun hâkimin davayı aydınlatma ödevi başlığını taşıyan 31. maddesinde; "Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir." düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda, mahkemece davacının davasının hata, hile ve ikrah hukuki nedenine dayandığı tespit edilmiş olup, davacı tarafından bildirilen tanıkların 22.04.2019 tarihli dilekçede açıklanan olgular çerçevesinde dinlenmesi ve uyuşmazlığın buna göre çözülmesi gerekirken, mahkemece şekilci bir yaklaşımla ve eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Hal böyle olunca, öncelikle davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının tespiti, davanın süresinde açılmış olması halinde yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde taraf tanıklarının dinlenmesi, davalı şirket yönünden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin de değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Dahili davacıların temyiz itirazlarının değinilen yönden kabulü ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 30. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07/10/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.