Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2021/19663 Esas 2022/12549 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Ceza Dairesi
Esas No: 2021/19663
Karar No: 2022/12549
Karar Tarihi: 15.06.2022

Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2021/19663 Esas 2022/12549 Karar Sayılı İlamı

11. Ceza Dairesi         2021/19663 E.  ,  2022/12549 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
    SUÇLAR : Resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık

    A) Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafisinin temyizinin incelenmesinde:
    Dosya kapsamına göre ...’ın, suç tarihinde katılan ... Sanayii A.Ş.nde muhasebe müdürü olarak çalıştığı, sanığa yüklenen suçlardan doğrudan zarar görmediği ve hakkında davaya katılması yönünde karar verilmediği anlaşılmakla, ...’ın gerekçeli karar başlığında katılan olarak gösterilmesinin, mahallinde düzeltilebilir maddi hata olduğu kabul edilmiş; gerekçeli karar başlığında “31.08.2010” olarak yanlış gösterilen suç tarihinin, katılan şirketin yönetim kurulu üyesi ...’ın soruşturma aşamasında ibraz etmiş olduğu fatura örneğine göre, Mahkemece “15.06.2010” olarak düzeltilmesi ile, 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
    Yargılamanın hukuka uygun olarak yapıldığı, iddia ve savunmada ileri sürülen hususların gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, hukuka uygun yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirilerek fiilin sanık tarafından işlendiğinin tespit edildiği, suç vasfının doğru biçimde belirlendiği, cezanın kanuni takdir sınırlarında uygulandığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, sanık müdafisinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden hükmün ONANMASINA,
    B) “Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafisinin temyizinin incelenmesinde:
    Yapılan yargılamaya, toplanıp gerekçeli kararda gösterilerek tartışılan delillere, Mahkemenin oluşa uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, sanık müdafisinin diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir, ancak;
    1) Sanık hakkında TCK'nin 158/1-f-son maddesinde öngörüldüğü şekilde ceza tayin edilmesine karşın, anılan maddenin son fıkrasının iddianamede ve esas hakkındaki mütalaada yer almaması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesi uyarınca sanığa ek savunma hakkı verilmeden TCK’nin 158/1-f-son madde ve fıkrası uygulanmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,


    2) Kabule göre de;
    a) 5237 sayılı TCK'nin 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari ve bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden artırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı Kanun'un 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin TCK'nin 158/1-f maddesi gereğince temel ceza belirlenirken önce suçtan elde olunan haksız menfaat dikkate alınmaksızın, gün adli para cezası belirlenip indirim yapıldıktan sonra doğrudan suçtan elde olunan haksız menfaat miktarının iki katı adli para cezası belirlenmek suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini,
    b) Hükmolunan adli para cezasının ödenmemesi halinde uygulanacak olan 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde, 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesiyle yapılan değişikliğin gözetilmemesi, yasaya aykırı,
    c) 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
    Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafisinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 15.06.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.


    KARŞI OY

    Hükümlerin sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonunda;
    Sanık hakkında sahtecilik sucundan verilen mahkumiyet kararının onandığı,
    Nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararının ise, iddianamede ve esas hakkındaki mütalada TCK'nin 158/1-f-son fıkrası yer almadığı halde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesi uyarınca sanığa ek savunma hakkı verilmeden TCK’nin 158/1-f-son madde ve fıkrası uygulanmak suretiyle savunma hakkının kısıtlandığı ’gerekçesiyle bozulduğu,
    Sayın çoğunluğun sahtecilik sucundan verilen mahkumiyet kararının onanması yönündeki görüşüne katılıyorum, ancak görüş ayrılığı nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararının bozulmasına yöneliktir.
    Öncelikle konuya ilişkin mevzuat incelendiğinde;
    Dolandırıcılık suçunun; 158- 1-f maddesinde,


    Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle, işlenmesi halinde, denilerek fiil belirtilmiştir.
    Madde 158-son fıkrasında ise, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz, denilerek ceza miktarı bildirilmiştir.
    CMK’nın 225. maddesi uyarınca ise; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
    Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
    Diğer taraftan CMK’nın 226. maddesinde ise;
    “Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir halde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.’
    Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
    Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
    Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafiine yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.” hükmü getirilmiştir.
    Soruşturma evresinde elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kovuşturma evresinin sınırlarını belirlemektedir.
    Bu nedenle, iddianamede yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur.
    Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK’nın 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını “yargılamanın sınırlılığı” ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hâllerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması hâlinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
    Ceza muhakemesi hukukunda ek savunma, (CMK m.226):
    Yargılama sırasında suç vasfının değişmesi,
    Cezanın arttırılmasını gerektiren bir halin ilk defa duruşmada ortaya çıkması,


    Cezaya ek olarak güvenlik tedbiri uygulanmasını gerektiren bir halin ilk defa duruşmada ortaya çıkması, durumunda sanığa ek savunma hakkı tanınmalıdır.
    Sevk maddesi, sanık hakkındaki olay anlatımına dair iddia makamının hukuki nitelendirmesidir. Mahkeme, iddianamedeki olay anlatımının, sevk maddesinin işaret ettiği suçtan başka bir suçu oluşturduğu görüşündeyse sanığa ek savunma hakkı vermelidir. Cezanın artırılmasını gerektiren nedenlerin veya cezaya ek olarak güvenlik tedbiri ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması hallerinde de savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesi gereği sanığa ek savunma hakkı tanınmalıdır. Belirtilen bu haller ortaya çıktığında mahkemelerin, bu konuda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun öngördüğü biçimde savunmasını yapamayan kişiler hakkında mahkumiyet hükmü kurmaları mümkün değildir.
    Cezanın Arttırılmasını Gerektiren Hallerde Ek Savunma:
    Cezanın arttırılmasını gerektiren tüm hallerde sanığa ek savunma hakkı tanınmalıdır. Suçun niteliği aynı kalsa dahi, uygulanan ceza kanunu maddeleri sanığın daha fazla ceza alması sonucunu doğuracaksa, sanığa mutlaka ek savunma hakkı verilmelidir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
    Sanığın kamu davasına konu çeki sahte olarak düzenleyip tedavüle koymak süretiyle haksız menfaat temin etmek şeklinde gerçekleşen eyleminden dolayı nitelikli dolandırıcılık suçundan TCK'nın 158/1-f son madesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmiştir.
    TCK'nın 158/1-f maddesinde suç oluşturan fiil düzenlenmiştir, TCK'nın 158/1-f son fıkrası ise tek bir paragraftan ibaret olup, iki ayrı cümleden oluşmaktadır. Fıkranın birinci cümlesinde suç oluşturan fiil için öngörülen yaptırım düzenlenmiş, ikinci cümlesinde ise (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının dört yıldan adli para cezasının ise menfaatin iki katından aşağı olamayacağı belirtilmiştir. Mezkur fıkra 1. ve 2. cümlesi ile birlikte bir bütünlük oluşturmaktadır. 1. cümlenin yanında ayrıca 2. cümle için ek savunma talep edilmesi maddenin düzenleniş şekli itibari ile mümkün bulunmadığı kanaatindeyim. Suça konu iddianamede yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanmış, sanığa üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlatılmıştır. Buna göre, sanığa savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilme imkanı tanınmıştır. Sanık kime karşı ne şekilde ve hangi fiille suç işlediğini bilmektedir. Cezanın arttırılmasını gerektiren ve sonradan ortaya çıkan bir husus olmadığı gibi suç vasfında da bir değişiklik söz konusu değildir. Kaldı ki; sanığın aşamalardaki savunmasında ve temyiz dilekçesinde, TCK'nın 158/1-f son fıkrası uygulanması nedeniyle savunma hakkı verilmediğine dair bir itirazı da bulunmamaktadır. Dolasıyla sanığın savunma hakkının kısıtlandığından bahsetmek mümkün değildir.
    Bu bakımdan; sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmü isabetli olup, ek savunmaya gerek yoktur. Tebliğnamede ki düşünce gibi hükmün adli para cezası yönünden düzeltilerek onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.

    Hemen Ara