Esas No: 2022/1863
Karar No: 2022/4491
Karar Tarihi: 06.06.2022
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2022/1863 Esas 2022/4491 Karar Sayılı İlamı
1. Ceza Dairesi 2022/1863 E. , 2022/4491 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2019/1117 E., 2019/1408 K.
SUÇ : Kasten öldürmeye teşebbüs
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi kararı
TEMYİZ EDENLER : Sanık ve müdafii
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanması
İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Söke Ağır Ceza Mahkemesinin, 28.02.2019 tarihli ve 2018/463 Esas, 2019/171 Karar sayılı kararıyla sanık hakkında, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 81 inci maddesinin birinci fıkrası, 35 inci maddesinin ikinci fıkrası, 29 uncu maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası, 53 üncü maddesinin birinci fıkrası ve 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca 6 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluklarına ve mahsuba karar verilmiştir.
2. ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin, 20.06.2019 tarihli ve 2019/1117 Esas, 2019/1408 Karar sayılı kararıyla sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin istinaf başvurusunun, 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık ve müdafiinin temyiz sebepleri;
1. Sanığın yaralama kastıyla hareket ettiğine, bu itibarla suç vasfının hatalı belirlendiğine,
2. Sanığın eyleminin, 5237 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında meşru savunma ya da 27 nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru savunmada sınırın aşılması sınırlarında kaldığına,
3. Sanık hakkında kurulan hükümde, 5237 sayılı Kanun'un 35 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca uygulanan teşebbüs indiriminin yetersizliğine,
4. Sanık hakkında kurulan hükümde, 5237 sayılı Kanun'un 29 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca uygulanan haksız tahrik indiriminin yetersizliğine,
İlişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
1. Mağdur ile sanığın ablası evli olup mağdurun, sanığın ablasına şiddet uygulaması nedeniyle aralarında husumet bulunduğu, olay günü saat 15.30 sırasında sanığın aracıyla yolda ilerlediği sırada eniştesi olan mağduru gördüğü, mağdurun sanığa sinkaflı sözlerle küfür etmeye başladığı, sanığın aracını park ederek mağdurun yanına gittiği, tarafların karşılıklı olarak birbirlerine yumruk ve tokatla vurmaya başladıkları, aralarında yaşanan boğuşma sırasında mağdurun tekme ile dükkanın camına vurup kırdığı ve yerden aldığı cam parçasıyla sanığın sol kolunu kestiği, sanığın da elindeki niteliksiz bıçakla mağdurun bir kez göğüs bölgesine, birkaç kez de karın bölgesine vurduğu anlaşılmıştır. Sanığın eylemi neticesinde mağdurun, göğüs sol ön yüzde 2 cm.'lik, karın sol üst kadranda 2 cm.'lik ve sol yan boşlukta 3 cm.'lik ve 1 cm.'lik kesiler meydana geldiği, tanıklar Ö.E ve M.G.'nin araya girmeleri nedeniyle sanığın eylemine son verdiği, mağdurun ise daha önceden tanımadığı tanık R.Ş.'nin aracını durdurup onunla birlikte hastaneye gittiği, mağdurun, göğüs sol tarafta oluşan hemopnömotoraks (göğüs boşluğu içinde serbest kan ve hava bulunması) nedeniyle hayati tehlike geçirdiği, mağdurun eylemi neticesinde sanığın ise basit şekilde yaralandığı anlaşılmıştır. Mağdurun yaralandığı bölgelerin hayati önem taşıyan bölgelerden olması ve almış olduğu darbe sayısının fazla olması, yine dosya kapsamında bulunan araştırma ve CD çözüm tutanağına göre olay anında sanığın elinde bıçak olduğunun tespit edilmesi ve bu durumun sanık tarafından tevil yoluyla ikrar edilmiş olması, sanığın kullanmış olduğu bıçağın öldürme suçu için elverişli olması, sanığın eylemine engel hâl nedeniyle son vermesi ve mağduru kurtarmaya yönelik herhangi bir davranışta bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabul edildiği anlaşılmıştır.
2. Sanığın, üzerine atılı suçu tevil yoluyla ikrar ettiği belirlenmiştir.
3. Tanıklar R.Ş., M.G. ve Ö.E.'nin beyanları dava dosyasında mevcuttur.
4. Sanığın eylemi neticesinde mağdurda meydana gelen yaralanmaya ilişkin olarak ... Devlet Hastanesi tarafından tanzim olunan, 26.12.2018 tarihli adlî muayene raporu dava dosyasında bulunmaktadır.
5. Mağdurun eylemi neticesinde sanıkta meydana gelen yaralanmaya ilişkin olarak Söke Devlet Hastanesi tarafından tanzim olunan, 21.05.2018 tarihli adlî muayene raporu dava dosyasına eklenmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik bulunmadığı belirlenmiştir.
IV. GEREKÇE
A. Sanığın Kastının Öldürmeye Yönelik Olmadığı
Mağdurun, sanığın ablası ile evli olduğu ve ablasına şiddet uygulaması nedeniyle aralarında husumet bulunduğu, sanığın mağdurun vücudunda hedef aldığı tüm bölgelerin hayati önem taşıyan bölgelerden olduğu, suçta kullanılan bıçağın öldürme suçunu işlemeye elverişli olduğu, mağdurun vücuduna isabet eden darbe sayısı, sanığın eylemine engel hâl nedeniyle son vermesi ve ölüm neticesinin meydana gelmesini önlemeye yönelik herhangi bir davranışta bulunmaması, sanığın eylemi neticesinde mağdurun sol göğüs bölgesinden aldığı yaralanma ile hayati tehlike geçirdiği anlaşılmakla sanığın kastının öldürmeye yönelik olduğu belirlendiğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
B. Meşru Savunma ve Meşru Savunmada Sınırın Aşılması
1. Sanık müdafilerinin, sanığın meşru savunma koşulları altında kendini koruma saikiyle hareket ettiğine yönelen temyiz sebebinin incelenmesinde öncelikle, 5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında yer verilen meşru savunma ve aynı Kanun’un 27 nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sınırın aşılması hukukî müesseselerinin sınırlarının belirlenmesi gerekmektedir.
2. Meşru savunma, 5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrasında;
“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
Şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir.
Bahse konu hüküm gereği meşru savunma kurumunun uygulanabilirliği için saldırının, korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması yeterlidir. (5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin gerekçesi: “Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir. ... Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.)
Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (... , Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, 3. Bası, ..., 2006, s.364.); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2014, s.307.); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (... ..., ... ...,... .., Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, ..., 2014, s.697.) şeklinde ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında; “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eş zamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.
Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere;
5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
a) Saldırıya ilişkin şartlar:
i) Bir saldırı bulunmalıdır.
ii) Bu saldırı haksız olmalıdır.
iii) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
iv) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
b) Savunmaya ilişkin şartlar:
i) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
ii) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
iii) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Olayın meşru savunma içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için saldırıya ilişkin şartların yanında savunmaya ilişkin de şartların oluşması gerekmektedir. Savunmada zorunluluk bulunsa da savunmanın saldırı ile orantılı olması gerekir. Bu orantılılık belirlenirken saldırının yer ve zamanı, saldıran kişinin o anki durumu savunmada bulunan buna uygun bir tepki verip vermediği değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; mağdurun sanığa küfür ettiği ve onu cam parçasıyla kolundan basit şekilde yaraladığı, sanığın ise mağduru bıçakla, hayati bölgeleri olan karın bölgesinden 2-3 kez ve sol göğüs bölgesinden bir kez olmak üzere yaraladığı, sanığın bu şekilde gerçekleştirdiği eylemi nazara alındığında, suçta kullanılan aletin kullanılış biçiminin ve ölçüsünün saldırıyı sona erdirip tehlikeyi uzaklaştırmaya yeter düzeyde kaldığının kabulü mümkün görülmemektedir. Sanığın, saldırıya karşı ölçüsüz bir biçimde savunmada bulunduğu, karşı karşıya kaldığı saldırıya kıyasla çok ağır bir sonuca yol açacak şekilde karşılık verdiği, bu şekilde gerçekleştirdiği eylem ile ceza sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
3. 5237 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği, savunma ile orantılılık ilkesinin ihlâl edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, sınırın aşılması söz konusu olabilmektedir. Sanığın eyleminin, bu yönüyle de değerlendirilmesi gerekir.
Somut olayda sanığın, kendisine küfür eden ve cam parçasıyla kolundan basit şekilde yaralayan mağduru, tamamı hayati bölgelerine isabet eden birden fazla bıçak darbesiyle yaraladığı ve sol göğüs bölgesindeki yaralanma nedeniyle hayati tehlike geçirmesine neden olduğu, sanığın bu şekilde gerçekleştirdiği eylemi nazara alındığında, suçta kullandığı bıçağı kullanış biçimi ve darbe sayısı açısından bakıldığında, saldırıyı, tamamı hayati bölgelere isabet eden birden fazla bıçak darbesine ve mağdurun hayati tehlike geçirmesine neden olmayacak şekilde de haksız saldırıyı defedebilecek durumda olmasına rağmen orantısız biçimde hareket etmesi nedeniyle sanığın eyleminin, 5237 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinin ikinci fıkrasının koşullarını aştığı belirlenmekle, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
C. Teşebbüs İndirim Oranı
Sanığın, tamamı hayati bölgelere isabet eden, biri sol göğüs ve ikisi de karın bölgesi olmak üzere en az üç bıçak darbesiyle mağduru yaralaması, her bir darbenin yaralanmaya sebep olması ancak sadece bir tanesinin hayati tehlikeye neden olması karşısında sanık hakkında kurulan hükümde, sanığın olayı gerçekleştirdiği yer, zaman, müştekinin almış olduğu bıçak darbeleri ve sanığın kastının yoğunluğu ile meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak 5237 sayılı Kanun'un 35 inci maddesinin ikinci fıkrası gereği 12 yıl hapis cezasına hükmedilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
D. Haksız Tahrik İndirim Oranı
1. Haksız tahrik kurumunun, 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
Şeklindeki düzenleme ile ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
2. Bu durumda haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade eder. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
3. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları (Örn: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 21.12.2021 tarihli ve 2021/1-262 Esas, 2021/660 Karar sayılı kararı; 09.12.2021 tarihli ve 2020/1-266 Esas, 2021/621 Karar sayılı kararı; 24.09.2020 tarihli ve 2020/1-5 Esas, 2020/376 Karar sayılı kararı; 17.10.2019 tarihli ve 2019/1-20 Esas, 2019/607 Karar sayılı kararı; 20.03.2018 tarihli ve 2016/1-625 Esas, 2018/109 Karar sayılı kararı) ile öğretide de kabul gören görüşler incelendiğinde, doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
4. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun’da, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer verilen “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmedileceği, süreli hapis cezalarında ise maddede gösterilen iki sınır (¼ - ¾) arasında belirlenen oranda cezadan makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
5. Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlemediğinin belirlenmesi önemlidir. Mağdurdan gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
6. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; olayın başlangıcına, mağdurun, sanığın ablasına şiddet uygulaması, olay günü sanığa hakaret etmesi, sanığı cam parçasıyla sol ön kolda, 10 cm., 8 cm. olmak üzere 2 adet ve sol temporalde 3 cm.'lik kesi nedeniyle yaralamak suretiyle neden olduğu anlaşılmakla, sanık hakkında kurulan hükümde, ilk haksız hareketin mağdurdan kaynaklandığı ve mağdur tarafından sanığa yönelik gerçekleştirilen haksız hareketin neden olduğu hiddet ya da şiddetli elemin derecesi gözetilerek asgari orana yakın bir oranda haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle asgari oranda (1/4) indirim uygulanması suretiyle hüküm kurularak fazla ceza tayini, hukuka aykırılık bulunmuştur.
7. Sanık hakkında kurulan hükümde, 5237 sayılı Kanun'un 35 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre belirlenen "12 yıl" hapis cezası üzerinden, aynı Kanun'un 29 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği (1/4) oranında indirim uygulanarak belirlenen "9 yıl" hapis cezasından, 62 nci maddenin birinci fıkrası gereği (1/6) oranında indirim uygulandığında hükmedilmesi gereken sonuç ceza miktarı "7 yıl 6 ay" hapis cezası iken hesap hatası neticesinde "6 yıl 9 ay" hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini, hukuka aykırılık bulunmuştur.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde, (D-6 ve D-7) paragraflarında açıklanan nedenlerle sanık ve müdafiinin temyiz istemleri yerinde görüldüğünden ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin, 20.06.2019 tarihli ve 2019/1117 Esas, 2019/1408 Karar sayılı kararının, 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca Söke Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.06.2022 tarihinde karar verildi.