Esas No: 2022/4492
Karar No: 2022/4914
Karar Tarihi: 13.06.2022
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2022/4492 Esas 2022/4914 Karar Sayılı İlamı
1. Ceza Dairesi 2022/4492 E. , 2022/4914 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
HÜKÜM : Mahkûmiyet
Sanık hakkında bozma üzerine kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği katılan vekilinin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Torbalı 3. Asliye Ceza Mahkemesinin, 09.11.2015 tarihli ve 2015/884 Esas, 2015/1214 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 86 ncı maddesinin birinci fıkrası, 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ve aynı maddenin son cümlesi, 29 uncu maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası ve 52 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, 52 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca 4.500,00 TL adlî para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.
2. Torbalı 3. Asliye Ceza Mahkemesinin, 09.11.2015 tarihli ve 2015/884 Esas, 2015/1214 Karar sayılı kararının, sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay (birleşen) 3. Ceza Dairesinin, 10.10.2019 tarihli ve 2019/9651 Esas, 2019/8237 Karar sayılı ilâmıyla;
"a) Adli Tıp kriterlerine göre yaralanmanın yüzde sabit ize neden olup olmadığının tespit edilebilmesi için muayenenin olaydan en az 6 ay geçtikten sonra yapılması gerektiği, katılanda meydana gelen yaralanmaya ilişkin olarak Torbalı Devlet Hastanesi KBB uzmanı tarafından tanzim olunan ve söz konusu yaralanmanın yüzde sabit iz niteliğinde olduğu belirtilen 13/03/2015 tarihli raporun, olay tarihinin üzerinden 6 ay geçmeden düzenlendiği anlaşılmakla, katılanın, tüm tedavi evrakları, varsa film ve grafileri ile geçici ve kesin raporları ile birlikte en yakın adli tıp kurumu ilgili şube müdürlüğün sevki sağlanarak, meydana gelen yaralanmasının niteliğine ilişkin 5237 sayılı TCK’nin 86. ve 87. maddelerinde belirtilen ölçütlere göre rapor aldırılarak sanığın hukuki durumunun tespit ve tayini gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b) Sanığın yargılama konusu suçu, katılan tarafından eşine tanışma amaçlı mesaj atılması üzerine işlediğine dair sanık savunması dışında dosyada başkaca bir delil, tutanak ve tesbit bulunmadığı gibi mahkemece de sanığın söz konusu suçu “mağdurun sanığın eşine arkadaşlık teklif etmesi kanısına binaen” işlediğinin kabul edilmesi karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesi gereği (¾) oranında indirim uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini,
c) 28.06.2014 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde; “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.” şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde geri kalan adli para cezasının tamamının tahsil edilmesine ve infaz edilmesine karar verilmesi,"
Nedenleriyle bozulmasına ve 1412 sayılı Kanun'un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca sonuç ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakkının dikkate alınmasına karar verilmiştir.
3. Torbalı 3. Asliye Ceza Mahkemesinin, 18.12.2020 tarihli ve 2019/835 Esas, 2020/296 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 86 ncı maddesinin birinci fıkrası, 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ve aynı maddenin son cümlesi, 29 uncu maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek 1412 sayılı Kanun'un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca sonuç ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakkının korunması suretiyle neticeten 4.500,00 TL adlî para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.
4. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 11.04.2022 tarihli ve 2021/68860 sayılı, onama görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.
II. GEREKÇE
1. Hukukî Süreç başlığı altında (2) numaralı paragrafta bilgilerine yer verilen bozma ilâmından sonra yapılan yargılamada Mahkemece, sanık ve müdafiinin hazır bulunduğu hüküm duruşmasında;
a) Yargıtay bozma ilâmı okunmaksızın sanık ve müdafiinin Yargıtay bozma ilâmına karşı beyanlarının tespit edildiği,
b) Hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilerek hükmün kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
2. Ceza yargılamasının temel amacı olan maddî gerçeğin açığa çıkarılması için sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulması ve tartışılması aşamasına geçilir. Ceza yargılamasında maddî gerçek iddia ve savunma makamlarının görüşlerinin tartışılması sonucu ortaya çıkar. Hâkim de kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.
3. 5271 sayılı Kanun'un yargılama aşamasında ve hükümden önce duruşmada hazır bulunan taraflara hangi sırayla söz verileceğini, başka bir ifadeyle delillerin tartışılması sırasında kimin hangi sıra ile söz alacağını, süjelerin cevap haklarını nasıl kullanacaklarını ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğini düzenleyen "Delillerin tartışılması" başlıklı 216 ncı maddesinde;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
"2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
"3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir."
Hükmü yer almaktadır.
4. Buna göre ortaya konulan delillerle ilgili tartışmalarda söz, sırasıyla katılana ya da vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve varsa müdafiine veya kanunî temsilcisine verilecek katılmış bulunduğu takdirde son söz hakkı da mutlaka sanığa tanınarak yargılama sonlandırılacaktır. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından birisi de savunma hakkı olup hazır bulunduğu duruşmada son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
5. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 01.03.2016 tarihli ve 2016/216 Esas, 2016/109 Karar; 03.03.2015 tarihli ve 2015/170 Esas, 2015/20 Karar; 03.06.2014 tarihli ve 2014/1207 Esas, 2014/309 Karar; 29.01.2013 tarihli ve 2013/1406 Esas, 2013/30 Karar; 28.04.2009 tarihli ve 2009/77 Esas, 2009/111 Karar; 29.01.2008 tarihli ve 2008/193 Esas, 2008/7 Karar; 04.12.2007 tarihli ve 2007/246 Esas, 2007/261 Karar; 25.04.2006 tarihli ve 2006/3 Esas, 2006/124 Karar; 06.07.2004 tarihli ve 2004/138 Esas, 2004/159 Karar sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere; savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan "son sözün sanığa ait olduğuna" ilişkin usûl kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
6. Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra Mahkemece yargılamaya devam olunduğunda kamu davası henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra tekrar başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal sonucu olarak geçerli olacaktır. Kovuşturma sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce en son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması durumu, "savunma hakkının kısıtlanamayacağı" kuralı ile 5271 sayılı Kanun'un 216 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
7. Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2014 s.1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, ... 2013, Cilt: 2, s.146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
8. 5271 sayılı Kanun'un 216 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki delillerin tartışılmasında söz sırasına ilişkin kural ile üçüncü fıkrasındaki hükümden önce son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa ait olduğu kuralı nitelikleri ve kurala aykırılığın hukuki sonuçları itibari ile birbirinden farklıdır. Delillerin tartışılmasındaki söz sırasına ilişkin kural gerek son oturumda, gerekse ara celselerde uygulanması gereken genel bir kural iken son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa ait olduğu kuralı delillerin tartışılması aşamasının tamamlanmasından sonra son celse sanığa tanınan bir haktır. Sanığın son söz hakkını kullanmasından sonra tekrar duruşmaya geri dönülmez ve artık hüküm kurulur.
9. Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama neticesinde, Yargıtay bozma ilâmının okunmasını müteakip sırasıyla hazır bulunan sanık ile sanık müdafiinin ve iddia makamının bozmaya ilişkin görüşleri alındıktan sonra, iddia makamının esas hakkındaki görüşünün tespit edilmesi, esas hakkındaki görüşe ilişkin sanık ile müdafiinin aynı sıralamaya göre beyinlerinin tespitini müteakip yargılamanın bitirildiği 18.12.2020 tarihli hüküm duruşmasında hazır bulunan sanığa son sözü sorulduktan sonra hükmün kurulması gerekirken sanıktan son sözü sorulmadan yargılamanın bitirilmesiyle hükmün tesis ve tefhimi, 5271 sayılı Kanun'un 216 ncı maddesine açıkça aykırılık teşkil edeceğinden savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usûl kuralına aykırılık nedeniyle hükmün, esasa ilişkin yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
III. KARAR
Başkaca yönleri incelenmeyen Torbalı 3. Asliye Ceza Mahkemesinin, 18.12.2020 tarihli ve 2019/835 Esas, 2020/296 Karar sayılı kararının, gerekçe bölümünde açıklanan nedenle 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.06.2022 tarihinde karar verildi.